Altı ülkede askeri üssü bulunan, 10'dan fazla ülkede 50 binden fazla asker bulunduran Türkiye devleti, şimdi de Libya'ya asker göndermeye başladı.
Irak ve Suriye'de bulunan binlerce asker "beka sorunu" propagandasıyla oradalar.
Peki Türkiye askerlerinin Akdeniz'in öte tarafında, 2011'den bu yana kanlı bir savaşın yaşandığı bu Kuzey Afrika ülkesinde ne işi var?
Başta "denizlerimize olta bile atamayacağız" dense de oraya asker göndermenin asıl nedenlerinin doğal gaz, petrol ve bölgesel hegemonya olduğu itiraf edildi.
2010'da Kıbrıs açıklarında zengin doğal gaz rezervleri tespit edildiğinden beri küresel şirketler ve beraberinde savaş gemileri Doğu Akdeniz'e üşüştü. Suriye savaşı sebebiyle birçok devletin bölgede bulunan askeri varlığı daha da katlandı. Kıbrıs'ın kuzeyinde asker ve kendine bağlı yönetimi bulunan Türkiye de bu çekişmede yerini aldı.
Maceracı dış politika
Trablus'a sıkışan Libya Ulusal Mutbakat Hükümeti ile yapılan askeri anlaşmanın, hem hidrokarbon yataklarının bölüşümü konusunda bölgesel pazarlıklarda bir yer hem de Türk müteahitlerin 45 milyar dolarlık alacağının tahsili gibi pratik "faydaları" olduğunu düşünüyorlar.
Rusya, Mısır, Fransa ve İtalya gibi birçok gücün desteğini alan General Hafter, Sarrac hükümetini yenmek üzere. Türkiye'nin askeri müdahalesiyle güçler dengesinin değiştirilebileceği, tıpkı Katar gibi Libya'nın askeri hamisinin Ankara olacağı beklentisi içerisindeler.
Ancak bu maceracı beklentiler, gerek dış koşullar gerekse de içerideki durum nedeniyle suya düşebilir.
Libya'ya asker gönderme kararı veren Türkiye hükümeti, kapı kapı dolaşıp bölgede konuşlanacak üs arıyor. Cezayir ve Tunus hükümetleri, Ankara'nın bu isteğini reddetti. Böylece Libya'ya havadan müdahale-askeri çıkartma imkanı kalmadı.
Ankara'nın kendisine bağlı ve kim oldukları belirsiz paralı askerlerle savaşın kaderini değiştirecek çapta bir müdahalesi, Trump'tan ve Avrupa Birliği'nden onay alamadı.
Son olarak Birleşmiş Milletler, tüm dış güçlerin Libya'dan çekilmesi çağrısı yaptı.
Hemen hemen tüm devletler Türkiye'nin Libya savaşına dahil olmasının çatışmaları büyütecek bir adım olduğunu söylerken, Erdoğan TV'de dış müdahalelere karşı olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'na göre Türkiye oraya bir savaşı bitirmek için gidiyor.
İktidarın değişken sözleri, Libya'ya müdahale konusunda meşruiyet sorunu yaşadığının kanıtı. Ancak tek sorunları uluslararası onay ve meşruiyet değil.
Büyüyen hoşnutsuzluk
Erdoğan yönetiminin askeri müdahale kararı, henüz hayata geçmeden büyük bir bölünme yarattı.
Libya'da savaş kararı AKP-MHP-BBP oylarıyla meclisten geçerken, Irak ve Suriye tezkerelerine 'evet' diyen CHP-İYİP ittifakı bu kez 'hayır' dedi.
Milliyetçilik ve savaş temelinde bir "Türkiye ittifakı" planını boşa çıkartan bu gelişme, egemen sınıfın dış politik tercihler konusunda yaşadığı derin bölünmüşlük kadar toplumda giderek büyüyen bir hoşnutsuzluğun sonucudur.
Anketlere göre yüzde 50'den fazla çoğunluk Libya'ya asker gönderilmesine karşı. Erdoğan yönetimi boyunca en az desteğe gerilemiş durumda. "Barış Pınarı" adı verilen Suriye operasyonu, AKP'yi kısa süreliğine toparlasa da Libya tezkeresi - öfke yaratan birçok başka gelişmeyle birlikte - iktidar partisinden kopuşları engelleyemiyor.
Türkiye'yi yönetenler, Batı emperyalizminin kriziyle birlikte bölgesel hegemonya mücadelesine girişmiş bir çok alt-emperyalist devletin yöneticilerinin başına gelen sorunu yaşıyor: Ekonomik kriz yaşanırken, başka ülkelere yapılan dış müdahalelerin gerekli olup olmadığı hoşnutsuz kitleler tarafından sorgulanıyor.
Ne istiyoruz?
- Türkiye, Libya'ya asker göndermeye son versin,
- Doğu Akdeniz'de askeri restleşmeye hayır! Diyalog, müzakere, barış!
- Kıbrıs'ta siyasi çözüm gecikmeden gelsin,
- Libya'ya dışarıdan müdahale değil işsizlere iş istiyoruz!
(Sosyalist İşçi)