Milliyetçi Hareket Partisi, sadece faşist partilerin değil hemen hiçbir partinin yakalayamadığı bir fırsatı yakalamış bulunuyor. İktidar olmanın yıpratıcılığından muaf kalarak iktidar gibi olmak! MHP’nin durumunu en özetleyen tanım bu.
Birkaç sene önce bölünmeye, küçülmeye doğru giden bir faşist parti açısından bugünkü “oyun kurucu” siyasal pozisyon, koşulların MHP liderliği tarafından nasıl değerlendirildiğinin de kanıtı.
Çözüm sürecinin çökmesiyle başlayan dirsek teması
Türkiye tarihinde Kürt sorununda çözüm girişimleri açısından görülmemiş bir dönem olan 2013-2015 arası, MHP’nin AKP’ye en ağır eleştirileri yaptığı dönemdi aynı zamanda. 2013 yılında Mart ayının sonunda çözüm süreciyle ilgili gelişmeleri Bahçeli’nin nasıl değerlendirdiğini Yeni Çağ gazetesi şöyle aktarıyordu: “Başbakan Erdoğan ve AKP hükümetinin, Türk milletinin onurunu, itibarını ve varlık haklarını müzakerelerle lekelettiğini ve ezdirdiğini kaydeden Bahçeli, eleştirilerini şöyle sürdürdü: Bunun vebali büyüktür. Bu sorumsuzluğun, bu art niyetin ve bu kepazeliğin karşılığı mutlaka ağır olacaktır. Başbakan ve hükümeti anayasa suçu işlemekte, ihanete tam teşebbüs etmektedir. Varlığımızı, birliğimizi torpillemeye başlamıştır. Türkiye beka düzeyinde tehdit altındadır. Rejim çökmenin sınırında, devlet tükenmenin arifesindedir.”
2015 yılında çözüm sürecinin önce buzdolabına kaldırılıp ardından da bütünüyle çöpe atılmasından sonra, Bahçeli AKP’yle yan yana gelmeye başladı. 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından HDP’yi görmezden gelme politikasının mimarı Bahçeli’ydi, HDP’yle ilgili sorulan bir soruya, "Biz Meclis'te o tarafı flu görüyoruz" yanıtını vermişti. HDP, o seçimlerden 80 milletvekiliyle meclisin 3. Büyük partisi olmuş ve MHP’den daha çok vekil çıkartmıştı.
MHP-AKP yakınlaşması, 1 Kasım seçimlerinden sonra hızlandı. 1 Kasım seçim sürecinde, Erdoğan, daha sık bir şekilde “yerli ve milli” olmaya vurgu yaptı. “Yerli ve milli meclis” çağrısı yaptı. 2016 yılında, artık çözüm sürecinden eser kalmamıştı. “Yerli-milli” vurgusu devletin ve AKP’nin liderlik düzeyinde yan yana gelmesine neden oldu. MHP, devletin daha geleneksel kanatlarının AKP’yle yakınlaşmasını, kendisinin de yakınlaşması için bir uyarı olarak gördü. 1 Kasım seçimlerinden sonra yaptığı açıklamada AKP’yi yerden yere vuran Bahçeli şunları söylüyordu: “Koalisyon kurmaktan korkan, ülkeyi uçurumun kenarına kadar sürükleyen AKP’nin, toplumsal korkuyu tetikleyerek, tehdit ve şantajları silah gibi kullanarak milli iradeyi çarpıttığı çok açıktır. 7 Haziran- 1 Kasım arasında Türkiye’de yaşanmadık rezalet, planlanmadık kumpas, oynanmadık oyun kalmamıştır.”
15 Temmuz darbesi
15 Temmuz darbe girişimi hem MHP’nin AKP’ye bakış açısını değiştirdi hem de AKP liderliğini MHP’yle ilişkilenme konusunda cesaretlendirdi. Darbenin liderliğini Fethullahçı darbecilerin yaptığı kesinleştikçe, bu liderliğin dışında kalanlar açısından şöyle bir tablo oluştu: MHP, Vatan Partisi ve devletin geleneksel kanatları açısından darbeyi püskürten halk hareketi içinde büyük bir desteği olan Erdoğan göz ardı edilemeyecek siyasi figür olarak öne çıktı. Erdoğan açısından ise devlet bürokrasisinin bu kesimiyle çok güvenilir olmasa da devlet yönetimi açısından işbirliği yapılması zorunluluk olarak görüldü. 2015’ten beri zoraki bir şekilde inşa edilmeye başlanan yerli-milli koalisyon 15 Temmuz darbesinin tetiklemesiyle hızlanarak, en azından tavanda inşa edilmeye başlandı.
MHP bu inşa sürecinin her bir aşamasında hem oyun kurucu olarak hem bölünen bir parti olmasına rağmen yeniden güç toplayarak, hem devlet bürokrasisi içerisinde eskisinden çok daha hızlı kadrolaşma şansını yakalayarak, hem AKP hükümetinin çoğunluğu yakalamasında kilit parti olarak, Kürt sorununun tartışma alanının ve siyasal demokrasinin sınırlarının daraltılmasında bütün özel talepleri dikkate alınan parti olarak çok önemli bir siyasal konuma ulaştı.
“Yargı reformu” olarak adlandırılan paketin AKP tarafından hazırlandıktan sonra değerlendirilmesi için MHP’ye gönderilmesi, bu partinin kilit konumunu gözler önüne seriyor. MHP’nin belirlediği sınırların ötesinde bir esneme yapması, sadece AKP liderliği de son yıllarda benzer antidemokratik eğilimlere sahip olduğu için mümkün olmamakla kalmıyor, aynı zamanda MHP’nin vetosunu yeme korkusu, AKP liderliğini kendisine taban ve oy kaybettiren bu politikaları ısrarla uygulamak zorunda bırakıyor.
Fakat madalyonun bir de diğer yüzü var: AKP oy kaybettikçe, MHP’nin iktidar ortağı gibi görünmesini sağlayan temel kitlesel güç erimiş oluyor. Bu siyasal alan üzerinde hegemonya kuran MHP’nin de AKP’nin içine girdiği çözülme sürecinden şiddetle etkilenmeye başlayacağı anlamına geliyor.
Önümüzdeki dönemin sınıf mücadelesi açısından AKP’nin ne hızla çözüleceği ve MHP’nin bu çözülmeden nasıl ve hangi hızla etkileneceği belirleyici olacak.
Ezilenler açısından bu çözülmenin hızlanması ve AKP-MHP koalisyonun gerileyip, bozulması yeni bir mücadele fırsatının daha doğması anlamına gelecek.
(Sosyalist İşçi)