Sosyal uyum uzmanı Ersin Tek’le Suriyeli göçmenlerin yaşadıklarını, göçmenlerle ilgili yaklaşımları ve Suriye’de yaşanan gelişmeleri konuştuk.
Temmuz ve Ağustos ayında İstanbul’da bazı Suriyelilerin gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesinin ardından kamuoyunda tekrar yoğun olarak Suriyelilerin ve diğer göçmenlerin durumu tartışılıyor, şu an Suriyelilerin yasal statüsü nedir?
Ersin Tek: Suriyeliler Türkiye’de “geçici koruma” statüsünde yaşıyorlar. Bu statü bir detay gibi görünebilir. Gerçekte, Türkiye’deki sığınmacılara dair en temel sorunları bu statüden hareketle özetlemek mümkün.
Bu arada “düzensiz göçmen” konusunda da değinmeden geçemeyeceğim. Son dönemde bu terimi geri gönderme ve sınır dışı uygulamalarında duymaya başladık: “16 bin düzensiz göçmeni yakaladık ve geri gönderdik” gibi.
Düzensiz göçmenlere eskiden yasadışı göçmen deniyordu: Ülkeye yasal yollarla örneğin pasaportla sınırdan giremeyen ve bunun yerine örneğin kaçak olarak sınırı geçen göçmenler.
Ülkeye yasal olmayan yollarla girmek zorunda kalan göçmenler genelde en kötü koşullardaki, en yoksul ve en yüksek risk altındaki göçmenler oluyor. Ülkeye düzensiz giriş yapmanın sınır dışı edilme gerekçesi olarak sunulmasını kabul etmemek gerekir.
Geçici koruma statüsüne dönersek, Suriyeliler bugün Türkiye’de “geçici koruma kanunu” uyarınca “geçici koruma” statüsü ile yaşıyorlar. Normalde geçici korumanın, kalıcı bir koruma mekanizması devreye girinceye kadar kişiler koruma hizmetlerinden yararlanabilsinler diye uygulanması gerekir.
Türkiye’de geçici koruma statüsü, Suriyeliler için özel üretildi. Böylece hem Suriyelilerin uluslararası antlaşmalarla tanımlanan mülteci/sığınmacı gibi bir statüye ve böylece çeşitli haklara erişimleri engellenmiş oldu hem de Suriyelilerin geçici olarak Türkiye’de bulunduğunun altı çizilmiş oldu. Ayrıca Suriyelilerin yasal statüleri, sahip oldukları haklar, sorumlulukları bir tek kanun ve hatta bağlı yönetmeliklere indirgenmiş oldu.
Bu nedenle, Suriyelilere evrensel bir hak olan mültecilik, güvenli bir yere sığınma koşullu ve geçici olarak tanınmış oldu.
Bahsettiğiniz son gelişmelere kadar Suriyeliler bu durumdan çok rahatsız görünmüyordu. Suriyelilerin geneli en azından Türkiye’nin sınırı açıp Suriyelileri kabul etmesinden dolayı Türkiye’ye bir minnet hissiyatındaydı. Ancak son gelişme Suriyelilerde büyük bir panik yarattı dersek abartmış olmayız. Çünkü hiçbir gerekçe olmaksızın Suriye’ye geri gönderilme tehlikesiyle karşılaştılar ve ellerinde ne yasal bir koruyucu var ne de Türkiye kamuoyunda Suriyelilerin haklarını destekleyen bir kamuoyu hareketi. Bir anda, hiç beklemedikleri bir şekilde boşlukta kaldılar. Hiçbir gerekçe olmadan Suriye’ye gönderilme tehlikesinin, nasıl ürkütücü olduğunu anlamamız güç.
Özellikle bayram ziyaretleri üzerinden, “ülkesine dönebilen mülteci olmaz” diye başlayan ve “Suriyeliler ne zaman ülkelerine dönecekler?” diye biten bir koro var. Bu konuda ne demek istersiniz? Suriyelilerin bu karşılaştığı korku nedir?
Ne yazık ki ulusalcı mülteci düşmanı mitoloji geçtiğimiz sekiz yılda toplumda çok ciddi şekilde kök saldı. “Suriyeliler ile ilgili doğru bilinen yanlışlar” bir deyim halini almış durumda. Suriyelilerle ilgili biriyle konuşurken ilk söylediğimiz şey, “bildiğin her şeyi unut” oluyor.
Suriye bugün 3 hatta 4 bölgeden oluşuyor. Rejimin kontrol ettiği bölgeler, YPG-SDG’nin ABD desteği ile kontrol ettiği bölgeler, muhaliflerin kontrol ettiği bölgeler (İdlip ve çevresi) ve Türkiye’nin kontrol ettiği bölgeler (Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı operasyonlarının yapıldığı bölgeler). Şu an İdlip ve çevresinde çok yoğun bir bombardıman var. Güney’den Kuzey’e doğru Rusya ve rejim çok yoğun bir şekilde insanları Kuzey’e, Türkiye sınırına doğru hareket etmeye zorluyor. Bu bölgeler zaten şu an aktif savaş alanı.
Rejim kontrolü altındaki bölgelerde ise infazlar dahil yaşam hakkı riskleri mevcut. Erkeklerin askere alınması durumunda süresiz bir şekilde ve halkına karşı savaşma riski mevcut. Pek çok Suriyelinin bu bölgelere ulaşıp güvenli bir hayat sürmesi imkansız.
Türkiye kontrolü altındaki bölgelerde ise bir miktar stabilizasyon olsa da hemen her hafta patlamaların olduğu, gerçek bir güvenlik tedbiri veya otoritesinin olmadığı, akşam sokağa çıkmanın yaşam riski olduğu bir ortamdan bahsediyoruz.
Bayramda sınırı geçenlerin gittiği yerler, Türkiye’nin kontrolü altındaki ve çok sınırlı bölgeler. Bu nedenle de Suriye’ye geçen sınırlı sayıda Suriyeli, bu bölgelere tatil yapmaya değil, mal ve mülklerini (bazen de mülkleri için kalan akrabalarını) görmeye, bir nevi kontrol etmeye gidiyorlar.
Burada en önemli sorun şu; Suriye hala yaşamanın güvenli olduğu bir ülke değil. Eğer olsaydı bile, milyonlarca insanın geri dönebilmesi için başka koşullar da gerekli. Örneğin iyi kötü bir ekonomi ve iş pazarı olmalı ki, insanlar çalışıp hayatlarını idame ettirebilsinler. Örneğin, iyi kötü bir sağlık hizmeti olmalı ki, basit hastalıklardan yaşamlarını kaybetmesinler. Örneğin, iyi kötü bir eğitim sistemi olmalı ki, çocuklar ve gençler eğitimlerine devam edebilsinler. Bu sonuncuyla bağlantılı olarak en önemlisinin “insanların umut edebilmeleri” olduğunu düşünüyorum. Kimseyi geleceklerini inşa edemeyecekleri, çocuklarının eğitim alıp bir meslek sahibi olamayacağı bir ülkeye güvenli olsa bile geri gönderemeyiz.
Ekonomi yoksa sağlık ve eğitim hizmeti yoksa; aktif bir çatışma olmasa bile bir ülkeyi, bölgeyi güvenli kabul etmek imkansız. Üstelik şu an İdlip çevresinde çok ciddi bir askeri müdahale var. Dolayısıyla insanlar geri dönmekten tedirgin.
Bu son askeri saldırılardan sonra, Kuzey Suriye’de gösteriler yapıldı. Göstericilerin talebi neydi ve bu talepler karşılanabilir mi?
Bu son bombardımanlara kadar Suriye içinde yer değiştirmeler gördük. Son 3 yılda rejim bir bölgeyi kuşatır, bir koridor açar ve genelde o bölgede rejimin saldırılarından hayatta kalabilenler bir başka bölgeye gitmeye zorlanırdı. Bu sefer yine çok yoğun ve şiddetli bir saldırı var fakat bu sefer insanların hareket edebilecekleri bölge çok daraldı.
Daha önce sivillerin katledildiğine, kimyasal silahların kullanıldığına şahit olduk. Bu kez yüzbinlerce insan bombardımandan kaçıyor ama küçük bir coğrafi bölgede sıkışmış durumdalar. Bu nedenle gösterilerin talebi Rusya desteğiyle devam eden bombardımanların durması ve Türkiye sınırının açılması oldu.
Görünen o ki, İdlib bir insanlık sınavı olacak. Bölgede aşırı sağcı İslami örgütlerin aktif olduğu bir gerçek olsa da bu asla milyonlarca sivilin hayatına mal olacak saldırganlığı meşrulaştırmanın ve aklamanın bahanesi olamaz.
(Sosyalist İşçi)