"Hepimiz Göçmeniz - Irkçılığa Hayır" kampanyası, Uluslararası Doktorlar Birliği'nden Fatma Örgel ile göçmenlerle ilgili bir röportaj gerçekleştirdi.
Gocmeniz.org internet sitesinde yayımlanan röportaj şöyleydi...
Sizi tanıyabilir miyiz? Sığınmacılar (göçmenler) ile ilk karşılaşmanızı anlatabilir misiniz?
Aile hekimiyim, tıp doktoruyum. Eğitimime Türkiye’de başlamıştım ama 28 Şubat’ta başörtü yasağı nedeniyle Macaristan’a gittim ve tıp eğitimimi orada bitirdim. Yani bir sekiz dokuz sene göçmen olarak yaşadım. Tabii ki benim konumum zorluk açısından sığınmacıların durumuyla karşılaştırılamaz. Öğrenciydim, bursum vardı ama bir yabancı ülkede yaşamak nedir biliyorum. İlk gittiğinizde dil de bilmiyorsunuz. Tüm bunlar benim hangi nedenler göç ederse etsin göçmenlerle empati kurmamı geliştirdi. Benim de Macaristan’da eğitimimi tamamladıktan sonra Türkiye’de diploma denkliği sorunum oldu, bugün gelen göçmenlerin yaşadıkları bu ve benzeri aşamaları biliyorum.
Ne zaman mezun oldunuz?
2003 yılında mezun oldum. Bir müddet uzmanlık eğitimi için İngiltere’de de yaşadım, çalıştım, orada göçmen, mülteci şartlarını da gözlemledim.. 2009 yılında döndüm ve o zamandan beri İstanbul’da çalışıyorum. 2010 yılından beri Esenler’de aile hekimi olarak çalışıyorum. Esenler Suriye’den gelenlerin yoğun yaşadığı bir yerdir. 2011’de savaşla birlikte Suriye’den göç başladı. Çalıştığım yer otogara yakın bir yerdi. Gaziantep’ten İstanbul Esenler Otogarına gelince gidecek yeri olmayanlar eşyalarıyla birlikte Otogar çevresinde soğukta, karda kalıyorlardı, bazen bizim aile sağlığı merkezine eşyalarıyla gelip sığınınlar oluyordu. Yardım etmeye çalışıyorsunuz, çözüm üretmeye çalışıyorsunuz, gerçekten çok zor dönemlerdi. Böylece bu göç sürecinin başından itibaren sorunun ortasında kaldım. Bir süreliğine biz ilaç yardımları yapmaya başlamıştık, çünkü o zaman daha AFAD devrede değildi. Eczacılardan, ilaç firmalarından topladık, hastalardan kampanya yaparak ilaç topladık. Giyecek, eşya da toparlamaya başladık ve ihtiyacı olana dağıtıyorduk. Ben aile hekimliğinde çalışanlarla beraber bu organizasyonu yapıyorduk. Temel erzak, yiyecek bir şekilde destek olmaya çalıştık. Çok da yapacak bir şey yoktu, insanlar orada ortada kalmıştı. Bir iki sene sonra daha fazla ve organize bir katkım olsun diye bir STK ile çalışmayı düşündüm ve AID’e (Uluslararası Doktorlar Birliği) girdim. Böylece oradaki arkadaşlarla birlikte projeler yürütmeye başladık. Bunlardan biri de Gebelik Okulu projesi oldu. Gebelik okulları zaten Türkiyeliler için Kadın Doğum hastanelerinde var olan bir hizmet. Biz onu, Esenler Kadın Doğum Hastanesi’nde Suriyeli kadınlara uygun hale getirdik. İkinci yılını bitirmek üzere bu proje, bu projede 300’e yakın Suriyeli kadına gebelik ve annelik üzerine temel bir eğitim verilmiş oldu. Bu projenin devamı Hoşgeldin Bebek Projesi. Bu proje ile de Suriyelileri evlerinde ziyaret edip, eğitimin etkinliğini, kadınların memnuniyetini değerlendirdik. Bu konuda olumlu sonuçları gördüğümüz için de bu Gebelik Okulunun Sağlık Bakanlığı tarafından yaygınlaştırılmasının uygun olacağını düşünüyoruz. Ancak şu ana kadar bu konuda çok olumlu bir yanıt alamadık.
Göçmenler için başka bir ülkede sağlık sistemini, erişimini öğrenmek zaman alıyor, biz de bu konuda eğitimler, sağlık taramaları düzenledik. Tabii bunları yaparken mutlaka Suriyeli gönüllü arkadaşlarla planlamalar yapmak, çalışmak gerekiyor hem dil açısından hem de kendi ihtiyaçlarını, çözüm önerilerini birlikte değerlendirmek için. Üstenci bir yardım anlayışı olmaması çok önemli hem etik açıdan, hem de yardımların etkinliği açısından. Onlar biraz Türkçe ben de biraz Arapça bildiğim için iletişim sorunumuz da olmadı.
Göçün başladığı 2011 yılından bu yana sahada olduğum ve özellikle sağlık sorunlarını gözlemlediğim için 2015 yılında bu konuda bir rapor hazırlayıp Meclis İnsan Hakları Komisyonuna da iletmiştim. Önerilerden bazıları, Suriyeli doktorların istihdamı gibi, gerçekleşse de özellikle entegrasyon ile ilgili olanlar pek hayata geçirilemedi.
Peki, Göçmen Sağlık Merkezleri ne zaman açıldı?
2015 yılında açılmaya başlandı, entegrasyon için önemli, güzel bir adımdı, göçle gelen Suriyeli ve Arapça konuşan doktorların Suriyeli hastalara hizmet verecekleri bir merkez oldu. Merkezler AB fonlarıyla açıldı ve işletiliyor. Tabii bu geçici bir yöntem, fonlar kesildiğinde ne olacak belli değil. Bunların merkezi sağlık sistemine entegrasyonun kalıcı bir hale getirilmesi gerekir.
Türkiye’ye başka bir ülkeden bu kadar büyük ölçekli göç ilk defa oluyor, dolayısıyla problemler büyük, hem politik hem pratik olarak ne yapılması gerektiği pek bilinmiyor. Peki entegrasyonda etkili olunamamasının bu sorunla ilk defa karşılaşmanın dışında nedeni ne sizce? Peki, bu insanlar gidecekler mi?
Bu insanlar sekiz yıldır burada yaşıyorlar, sekiz yıl misafirlik için çok uzun bir süre ama hükümet hâlâ misafir olarak yaklaşıyor. Bir göç politikası, entegrasyon politikasının olmaması ciddi bir sorun. Türkiye, akut dönemde ilk ihtiyaçları karşılamakta oldukça iyiydi. Kamplar kuruldu, yani barınma ve beslenme ihtiyaçları karşılandı, göçmenler sağlık sistemine eklendi, bunlar güzel şeylerdi. Ama artık kronik sorunların yaşandığı, entegrasyonun sağlanması gereken bir dönemdeyiz. Maalesef genel bir göç politikası, düzenli bir uyum politikası yok. Bugün yaşanan göçmen karşıtlığı, iki toplumun karşı karşıya gelmesinin altında bu uyum politikasının eksikliği var. Türkiye göçlerle ilk defa da karşılaşmıyor. O yüzden bir göç ve entegrasyon politikasının, Göç Bakanlığının olması gereken bir ülke. Dünyada en en fazla göçmeni ağırlıyoruz ama hala bir Göç Bakanlığımız bile yok. Suriyeli göçmen gelişi bu konuda bir imkan, vesile olabilirdi, ama bu şansı da kullanamadık diye düşünüyorum.
Bu insanlar burada kalacaklar ve gitmeyecekler ve gitmelerinin istenmesi Türkiye’nin kendi yabancı kanunları açısından bile yasa dışı.
Savaş biterse tabi ki gitmek isteyen gider. Günlük yaşamda bu insanlar çok kötü muameleyle karşılaşıyor. Savaş bittiği an gidecek bir kesim var. Burada tacize uğramış, saldırıya uğramış, sömürülmüş olanlar hemen gidecek. İnsanların çok kötü travmaları var, bir kısmı ilk geldiklerinde çalıştırılıyor ve beş kuruş para vermeden işten çıkartılıyorlar, çok kötü evlerde fahiş kiralarla oturuyorlar. Ülkelerinde birazcık güvenli alan olsa gidecek çok insan var. Ama kalacak olanlar da var. Bunu da anlamak lazım, bir kısmı burada iş kurdu, düzenli hayatları var. Benim hastalarım var yedi sekiz senedir buradalar, çocukları burada okula başladı. Bazıları üniversiteye gitmeye başladı. Başarılı olanlar var, bilim olimpiyatlarına girip başarılı olan Suriyeli çocuklar var. O yüzden savaş bitse bile bir kısmı da burada kalacak, zaten savaş bitmeden de geri dönmeleri mümkün değil. Bu kabul edilebilecek bir şey değil, onun için misafir gözüyle bakamayız. Bu kadar uzun misafirlik olmaz. Toplumun bu konudaki yaklaşımını haklı buluyorum ben, bu kadar uzun misafirlik olmaz, o yüzden hak ve sorumluluklar açısından eşit şartlarda toplumun bir parçası haline getirmek için iyi bir uyum politikası geliştirilmesi elzemdir.
Son sorum kadınlarla ilgili olacak, sanıyorum göç edenlerin çoğu kadın ve çocuklar. Kadınların karşılaştığı zorluklar neler oluyor genellikle ve ne yapılabilir?
Göç yollarında cinsel taciz ve tecavüzler zaten çok kötü. Şu anda burada karşılaştıkları en büyük problem dil ve güvenlik endişesi. Erkekler, dili işte öğreniyor, çocuklar okulda öğreniyor, kadınlar evden dışarı çıkamıyor. İlk geldiklerinde yabancı ortam diye çıkamadılar, tam çıkmaya başladıkları dönemde yabancı düşmanlığı ve saldırılar başladı, gene evlerine kapandılar. Biz bile giderken önceden arıyoruz soruyoruz sonra gidebiliyoruz evlerine. Bu durum dil öğrenmelerini çok engelledi. Öğrenenler var tabii ama erkek ve çocuklarla karşılaştırıldıklarında kadınların oranı çok düşük. Evden dışarı çıkmak istemiyor, çıksa dilli anlamadığı için birisi mutlaka bağıracak ona. Doktora da gitmek istemiyorlar tabii, onun için de Suriyelilerin çalıştığı merdiven altı "merkezlere, doktor"lara gidiyorlar. Diğer bir sorun da aynı evde kalabalık yaşadıkları için (evler Suriyelilere daha pahalıya kiralanıyor, kalabalık bir iki aile birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar) taciz ve tecavüze çok açıklar. Erken evliliklere çok açıklar. Dil konusu ve bu kalabalık ailelerde her şeye açık olmaları en büyük problemlerden.
Suriyeliler çok doğum yapıyor diye söylentiler var. Sizce bu ne kadar efsane ve ne kadar gerçek, eğer öyleyse nedeni ne?
Doğum oranları yüksek ama bunu anlamak lazım. Bu duruma çözüm bulmak istiyorsak öncelikle bunun nedenlerini anlamamız lazım. Bir kez, yabancı bir ortama geldiler ve kendilerine yakın bir çevre oluşturmak istiyorlar. Yani akraba oluşturmak istiyorlar çünkü aileden bir dolu kişi ölmüş ya da geride kalmış. Savaş yaşamış toplumlar soylarını devam ettirmek isterler, bu durum ikinci Dünya Savaşı sonrası da, baby boom diye geçer, yaşanmıştı. Suriyeliler için de geçerli bu durum, bunu anlamak lazım ve anladıktan sonra bu insanlara sık doğumların bebek ve anne için sağlıksız olduğunu, iyi olmadığını anlatarak bir şekilde yavaş yavaş Türkiye’nin doğum kontrol yöntemlerine alıştırmak gerekiyor.
Bunun bir nedeni de Türkiye içinde de devamlı göç halindeler ve bu göç hali de (korunma yöntemleri yok) doğumları arttıran bir neden diye bahsetmiştiniz daha önce, sizce önce bu durumu halletmek lazım değil mi? Bu insanların mülteci statüleri yok.
Evet doğru.
Onlar da çok çocuk istemiyor değil mi?
Kadınlar çok çocuk istemiyor ama korunma yöntemlerine ulaşamıyor, bugün burada yaşıyor, iş bulunca başka bir yere gidiyorlar. Bir de bu düzensiz göçmen yakalamaları çıkınca artık sürekli bir kaçma halinde olacaklar. Yani bu koşullarda bir ay alsa doğum kontrol yöntemini ikinci ay alamayacak. Çocukların aşıları aksayacak. Göçmenlerle ilgili düzenlemeler yaparken bütün bunları dikkate almak gerekiyor.
Çok teşekkür ederiz.
Röportaj: Sibel Erduman