DSİP Kadıköy ilçe örgütü tarafından dün düzenlenen toplantıda, gayrimüslimlere yönelik yapılanlardan bugün göçmenlere karşı uygulamalara, Türkiye tarihinde ırkçılık tartışıldı.
Toplantıda ilk olarak konuşan gazeteci Serdar Korucu, göçmenlerle azınlıkları birleştiren ırkçılık üzerine aklına gelen ilk konunun 1894-1897 arasında gerçekleştirdiği katliamlar olduğunu, 300 bin Ermeni’nin Hamidiye Alayları tarafından öldürüldüğü dönemde göçmenlerin ortaya çıktığını, bu dönemdeki mültecilerin İstanbul gibi şehirlere gitmek için il değiştirmesinin yine izne tabi olduğunu ve yakalananların geri gönderildiğini aktardı. Bazı Ermenilerin ise komşu ülkelere kaçtığını, ancak bunların da katliam nedeniyle kaçtıkları için daha sonra ülkelerine geri dönemediklerini söyledi.
1925’te de bir seyahat kısıtlaması meydana getirildiğini ve gayrimüslimlerin şehir merkezine giremediklerini hatırlatan Korucu, Kartal, Pendik ve Maltepe civarında yaşayan Ermenilerin İstanbul’un merkezine girebilmek için Ankara’dan izin istemek zorunda kaldıklarını, bu iznin ise çıkmadığını ifade etti.
Serdar Korucu, 1928’de de valiliğin verdiği kararla gayrimüslimlerin yaz aylarında tatillerini sadece birkaç semtte geçirebileceğine yönelik kısıtlamalar uygulandığını, 1929’da da sadece birkaç şehir için izin çıktığını belirtti.
Avlaremoz yazarı Işıl Demirel ise Struma vakasını anlattı. Romanya’dan bir gemiye doluşup canlarını kurtarmaya çalışan Yahudiler, İstanbul açıklarında gemileri bozulunca kalakalmışlardı. Türkiye hükümeti ise bunlara nezaket veya iyi niyet göstermemiş, günlerce açıklarda yardımsız bekleyen Struma yolcularını 22 Şubat gecesi gemiyle birlikte Şile açıklarına çekmişti. Bundan sonra da gemi “faili meçhul” bir şekilde patlatılmış ve 768 kişi hayatını kaybetmişti.
Almanya’da Nazilerin yükselişe geçtiğinde 1915’i örnek aldığını ve bunu yazıp çizdiklerini hatırlatan Demirel, aynı dönemde Türkiye’de de antisemitizmin yükseldiğini dile getirdi.
Trakya Olayları’ndan bahseden Demirel, bölgeyi terk etmek isteyen Yahudiler hızla gidebilsinler diye ek tren seferleri konulduğunu ve devletin tüm imkanlarının seferber edildiğini aktardı. 1938’deki Yahudi göçünün bu ülkenin verdiği en büyük göçlerden biri olduğunu ve içlerinde Trakya mağduru çok kişinin olduğunu belirtti.
Toplantıda son olarak konuşan DSİP üyesi Özden Dönmez ise Türkiye tarihinde her ay hatırlanacak birkaç pogrom veya katliam olduğunu dile getirerek sözlerine başladı. Konu mültecilikse, ilişkinin vatandaşlık da dahil olmak üzere “vermemek” üzerinden kurgulandığını ve konuşurken verilmeyeceklerin arka arkaya sıralandığını ifade eden Dönmez, konu azınlıklar ve gayrimüslimler olduğu zaman ise 1915’te veya 1942 Varlık Vergisi’nde görüldüğü gibi meselenin hem vermemek hem de almak üzerine kurulduğunu hatırlattı.
Bu meselelerle ilgilenildiğinde soldan kimilerinin “kimlik siyaseti yapmayın” dediğini belirten Dönmez, oysa kimlik siyaseti yapanın devlet olduğunu, bunun yanıtsız kalmaması gerektiğini söyledi.
Bizi bölen ırkçı fikirlere karşı mücadelenin çok önemli olduğunu dile getiren Özden Dönmez, yüzleşmenin kolay olmadığını, Suriyelilere karşı nefreti değiştirmenin çok zor olduğunu, ancak aşağıdan kitlesel bir hareketle bunların sağlanabileceğini anlattı.
Bu nefrete karşı cevapların da büyümeye başladığını aktaran Özden Dönmez, son birkaç haftada yaşanan sınır dışı etmelere karşı, her ne kadar şimdilik az veya cılız olsalar da, göçmenlerle dayanışmak üzere seslerin çıkmaya başladığını ifade etti.