15 Temmuz ve demokrasi mücadelesi

15.07.2019 - 14:46
Haberi paylaş

Üç yıl önce bugün Türkiye halkları korkunç bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Direniş darbeyi püskürttü ve demokrasiyi korudu. Bugünse demokrasi mücadelesi o günden bugüne otoriterleşen yerli milli ittifaka karşı sürüyor.

Daha önce birçok darbenin yaşandığı Türkiye’de, böylesi girişimlerin son halkası hüsranla sonuçlandı.

15 Temmuz 2016 gecesi cuntacılar köprüleri tuttu, televizyonları bastı, insanların üzerine bombalar ve kurşunlar yağdırdı. 250 kişiyi acımasızca katlettiler.

Ancak darbeye direniş kazandı. Halk cuntacıları kahramanca mücadele ederek püskürttü. Tankların önüne yatıldı. Farklı toplumsal kesimlerden ve siyasi görüşlerden herkes bu girişimi lanetledi. Darbecilik vicdanlarda mahkûm edildi.

Darbe “kontrollü” değildi, “tiyatro” değildi. Darbeciler TRT’de darbe bildirisi okutmayı başardılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da basın toplantısı düzenlerken Atatürk Havalimanı’nın tepesinde alçak uçuşlar sürüyordu.

Darbeciler neyi hedefliyordu?

15 Temmuz’u Fethullahçı darbecilerin liderliğinde ama kimi ulusalcı ve kariyerist subayların da katıldığı bir koalisyon tertiplemişti. Cuntacılar 12 Eylül tipi bir düzen kurmak istiyordu.

Devletin “bekası”, “terörle mücadele” ve “cumhuriyetin kazanımları” gibi tipik gerekçeler, darbecilerin TRT’de okuttukları bildirinin merkezinde yer alıyordu.

Daha sonradan ortaya çıkan sıkıyönetim planında ise meclisin feshedilmesi, siyasi partilerin kapatılması, yurtdışına çıkışların durdurulması ile toplantı, gösteri ve yürüyüş faaliyetlerine izin verilmeyeceği öngörülüyordu.

Ne demiştik?

Marksist.org ilk andan itibaren darbeye tereddütsüz karşı çıktı. Henüz AKP liderliği “Buna darbe demek doğru olmaz” derken sitemiz “Darbeye geçit yok!” manşeti ile direnişi destekledi.

DSİP de ilerleyen saatlerde bir açıklama yaparak darbeye karşı direnişin içerisinde yer aldı.

OHAL kabusu

AKP hükümeti darbeden savaşa son vererek ve demokrasinin sınırlarını genişleterek çıkmak yerine, MHP ile kurduğu ittifak ve OHAL ilan ederek çıkmayı tercih etti. Halkın darbeye direnişi milliyetçi bir yeniden kuruluş mitine çevrildi. “Vatan”, “terör” vb anlatıları ile yerli-milli ittifak siyasi olarak beslendi.

OHAL döneminde on binlerce kişi mağdur edildi. KHK ile ihraçlar, haksız tutuklamalar, HDP’li milletvekillerinin tutuklanması gibi birçok antidemokratik uygulamayla bir korku rejimi yaratıldı.

Başkanlık

OHAL döneminde yapılan referandumla başkanlık rejimine geçildi.

Başkanlık, siyasi yetkilerin giderek daha merkezi bir şekilde cumhurbaşkanının elinde toplandığı, parlamentonun işlevsizleştirildiği, seçimlerin anlamının kısıtlandığı daha otoriter bir rejim anlamına geliyordu.

AKP-MHP bu referandumda oy tabanının önemlice bir kesimini kaybetti. Büyük kentler genellikle “Hayır” oyu verdi.

AKP-MHP ittifakı bundan ders çıkarmadı. Arada sınırötesi operasyonlarla tırmandırılan milliyetçi ortamda 24 Haziran seçimleri kazanıldı.

Demokrasi için mücadeleye!

2018 ortalarından itibaren ise durum değişti. Ekonomik kriz, başkanın tercihleri doğrultusunda gelişen istikrarsızlıkla birlikte döviz kurlarındaki dalgalanmalar, herkesin yoksullaşmasına yol açtı.

Ekonomi kötüleşirken baskılar arttı, AKP-MHP ittifakını desteklemeyen herkes terörist ilan edilmeye başlandı.

Tüm bunların faturası yerel seçimlerde ortaya çıktı. Cumhur İttifakı büyük kentlerin çoğunu kaybetti. İstanbul seçimlerini hukuksuzca yeniletti ve yenilenen seçimleri %10 farkla kaybetti.

Bugün 15 Temmuz darbe girişimini lanetleyip direnişte yaşamını yitirenleri anarken, onların mücadelesini ancak bugünkü demokrasiye müdahalelere, hukuksuzluklara ve haksızlıklara karşı adalet mücadelesi vererek sürdürebiliriz.

Bültene kayıt ol