S-400 krizi, her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan “yaptırımlar artık söz konusu değil” dese de, devam ediyor.
Türkiye, son 3 yıldır Rusya ile işbirliği içinde. 2016'dan bu yana Türkiye'nin bölgedeki en büyük hedefi, Suriye sınırında özerk bir Kürt yönetim bölgesi oluşmasını engellemek. Türkiye bu nedenle Rusya ve İran ile bir ittifak içine girdi.
Eğer Türkiye, Rusya’dan S-400 almaktan vaz geçerse, Rusya Türkiye'nin askeri gözlem noktalarının bulunduğu İdlib'e yönelik Suriye rejiminin saldırılarının artmasını sağlayabilir, bu da yeni bir göç dalgasını tetikleyebilir. Türkiye'nin Suriye içerisinde YPG'ye karşı sürdürdüğü varlığı ancak Rusya'nın rızasıyla mümkün.
İdlib, rejimin yoğun hedef aldığı bölgelerin başında geliyor. İç göç ile nüfusu 3 milyona ulaşan kentin merkezi, Mart 2015'te muhaliflerin kontrolüne geçti. Bu insanların yarısı, yani 1,5 milyon kişi Türkiye sınırındaki kamplarda yaşıyor. Saldırılar yoğunlaştığında Türkiye sınırından geçmeye çalışacakları muhakkak.
Türkiye, Rusya ve İran, 4-5 Mayıs 2017'deki Astana toplantısında, İdlib ve çevresini "Gerginliği Azaltma Bölgesi" ilan etti. Sonrasında 17 Eylül 2018'de Soçi'de imzalanan mutabakat ile ayrıntılar karara bağlandı. Böylece 2019 yılı başında İdlib’in etrafında 15-20 km genişliğinde silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturuldu.Ancak rejim güçleri, destekçilerinin yardımıyla Nisan 2019’da İdlib’e saldırmaya başladı. Butarihten beri süren saldırılarda 500 binden fazla sivil yerinden edildi, 87 sivil öldürüldü.
Türkiye’nin İdlib’de 1200 askeri ve 12 tane gözlem noktası var. İdlib’de etkin olan İslamcı HTŞ örgütü savaşın devam etmesini istiyor. Türkiye yeni bir göç dalgası istemiyor. Rusya İdlib’de rejimin egemen olmasını istiyor. Bu çok talepli denklemde çözüm elbette savaşın sona ermesini ve halkın kendi kaderini tayin hakkını savunmak.
Türkiye’nin Suriye’de, özellikle de İdlib’de varlığını devam ettirmesi, Suriye Demokratik Güçlerinin Rojava’daki özerk bölgesinin de baskı altında tutulmasını sağlıyor. İlerde anayasal düzlemde oluşacak her türlü özerklik veya federasyon seçeneğine güçlü bir karşı çıkışı için şimdiden zemin hazırlanıyor.
İşte İdlib’deki bu hassas dengeler, Türkiye’nin S-400 füzeleri ile ilgili tavrını büyük ölçüde sınırlandırıyor. Türkiye Suriye’deki çözüm masasından uzaklaşmamak için Rusya ile ilişkilerini bozmamak zorunda, bunun için de, S-400 füzelerini almak zorunda.
Tabii S400 krizinin bir de ABD tarafı var. ABD, bir NATO müttefiki olarak Türkiye devletinin Suriye’de masada olmasını, Rusya ve İran’ın Suriye’de asıl belirleyenler olmamasını elbette istiyor. Bu noktada Türkiye’nin Rusya ile iyi ilişkiler geliştirmesine bir noktaya kadar göz yumabiliyor. Ama bir NATO üyesinin S-400 satın alması, ABD’nin silah sanayi için önemli bir tehlike. Sırada S-400 almak için bekleyen pek çok ABD müttefiki devlet var. ABD’nin bu kapıyı açması demek, hem ekonomik hem de askeri olarak büyük bir geri adım atması demek olacak. O nedenle Türkiye’nin S-400 satın almasına ABD stratejik çıkarları açısından göz yummak istemiyor.
ABD Kongresi birkaç kez Türkiye'nin hem F-35 savaş uçaklarını, hem de S-400 füze savunma sistemini aynı anda alamayacağınıaçıkça ortaya koydu, bu konuda bir yasa çıkardı.NATO üyesi Türkiye'ye, Rusya'nın yanında durması halinde ‘ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası' (CAATSA) kapsamında yaptırım uygulanabileceği uyarısını yaptı.
Türkiye devleti, Kürt meselesindeki geleneksel baskıcı politikaları nedeniyle ABD ve Rusya çıkarları arasına kendisini sıkıştırdı. Buna, devleti yöneten kadroların son dönemlerdeki beceriksiz, uzlaşmaya açık olmayan tavırları eklenince ortaya büyük bir dış politika krizi çıkmış oldu. Bu dış politika krizinin, iç politikadaki yansımalarını son bir yıldır dövizde yaşanan dalgalanmalarda görüyoruz, görmeye devam edeceğiz.
Türkiye’nin bu krizden çıkabilmesi için, hükümetin bir an önce Kürtlerle çözüm sürecine tekrar başlaması, birlikte barış içinde yaşamanın koşullarını oluşturması gerekir.
(Sosyalist İşçi)