Yerli milli ittifaka halktan ihtar

06.04.2019 - 10:11
Haberi paylaş

Sosyalist İşçi gazetesinin 637. sayısında, 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları ele alındı:

Yerel seçimlerde AKP ve MHP, 16 şehri kaybetti. Bu, Erdoğan’ın soluk bir benizle balkon konuşması yaparak, “Büyükşehirleri kaybetsek de ilçeler bizde” diye teselli aramasına yol açacak bir sarsıntı yarattı. AKP’nin yenilmez olduğu, seçimlere bir şekilde hilenin karıştırılacağı ve kazanılamayacağı, Erdoğan’ın gerekirse iç savaş çıkartarak yenilgiyi kabullenmeyeceği yönündeki karamsar korkuların bir kısmı buhar oldu. Halkın görüşünün, sandıktaki tercihlerin değişebileceği hissiyatı, umutlu bir havanın hakim olmasına yol açtı.

Seçimlerdeki kayıplar, ittifak sistemlerinin yanı sıra, büyük ölçüde AKP tabanındaki küskünlüğün, sandığa gitmeyenlerin yarattığı gerilemenin ürünü. Erdoğan’ın son birkaç günde “Bu ders verme seçimi değil” diyerek seslenmesi etkili olmadı. Bir dizi faktör, AKP seçmenlerinin son dönemde uygulanan politikalar nedeniyle partilerine yabancılaşarak oy vermeye gitmemelerine yol açtı.

Bunlardan ilki, hiç kuşkusuz ekonomi. Her ne kadar olup bitenin dış güçlerin komplosu olduğu öne sürülse de, halk yoksullaşmadan hükümeti sorumlu tuttu. Ekonomideki gidişat Sosyalist İşçi’nin elinizdeki sayısında başka yazılarda daha detaylı ele alınacak.

Bir diğer mesele, adaletsizliklerin, hukuksuzluğun, tüm yönetim mekanizmalarındaki keyfiyetin dayanılmaz bir hâl alması. OHAL döneminde KHK’larla ihraçlar, insanların birçok kez haksızca tutuklanmaları, hukuk adına hiçbir geçerliliği olmayan iddianamelerle insanların terörist ilan edilmesi, halkın sabrını taşırdı. En küçük demokratik eylemin bile yasaklanması, sosyal medyada görüş beyan edenlere ceza yağması, militarizme ve milliyetçiliğe itiraz eden her sesin susturulmak istenmesi, AKP’nin nobran ve buyurgan dili, insanları bezdirdi ve toplumdaki adaletsizlik duygusu kendini sandıkta ifade etti.

AKP bir yandan da kutuplaştırmacı politikalar izledi. HDP’lilere yönelik baskılar ve bu partiyi destekleyenleri tarif etmek için kullanılan dil, kadınların 8 Mart’ta ezanı ısladıkları yalanı, “beka sorunu” denilerek her şeyin meşrulaştırılması, Süleyman Soylu’nun agresif ve tehditkâr tavırları, başka partilerin kazanacağı yerlerin kayyumlarla terbiye edilmek istenmesi, CHP’nin listelerinde yer alan HDP’ye yakın belediye meclis üyesi adaylarının istihbarat raporlarıyla hedef gösterilmesi, muhalefetin “dış düşmanların işbirlikçisi” olarak kodlanması, hükümetin kendi tabanını konsolide etmek için toplumu ayrıştıran politikaları olarak görüldü. Bütün bunlar, AKP’nin liderliğinde artık işlerin iyi gitmediği kanısını güçlendirdi.

Tayyip Erdoğan’ın “milletimizin gönlüne girme” konusunda ders çıkaracaklarını söyledikleri kayıplar, bu şekilde oluşturuldu. AKP’nin büyükşehirleri kaybetmesine neden olan tüm bu gerekçelere karşı, daha kitlesel özgürlük mücadelelerini inşa etmek, bu alanlarda daha fazla kazanım elde etmemizi sağlayacak yegane yöntem olacak. Krizin faturasını işçilerin ödememesi için, ırkçılığa karşı göçmenlerle dayanışmak için, barış için ve iklimi değiştiren politikalara karşı birleşelim!


Irkçı ve faşist partilerin güçlenişi

Seçimin en tehlikeli yönü, bundan iki sene öncesine kadar %12-16 arasında salınan bir parti olan MHP’nin ikiye bölünmesinden ortaya çıkan siyasi güçlerin, hem Cumhur hem Millet ittifaklarında önemli yer tutmasıydı. MHP de İyi Parti de %7,5 civarı oylar aldılar, ancak ittifaklar dahilinde AKP ve CHP’ye giden oyları da vardı ve toplamda çok sayıda belediye kazandılar. MHP tam 11 ilde ve 145 ilçede belediyeleri kazandı. İyi Parti ise 18 ilçenin belediyesini yönetecek.

Sistem iki parti etrafındaki öbeklere doğru evrildikçe, hem AKP hem de CHP ırkçı güçlerin desteğine daha çok ihtiyaç duyuyor. Diğer yandan da beka söylemi adı altında uygulanan politikalar, en sağdaki seçenek olan MHP’ye yarıyor. Muhalefet içerisinde de sağcılığa sağcılıkla yanıt veriliyor, İyi Parti’nin fikirleri iktidarda.

MHP ve İyi Parti’nin varlığı, milliyetçi ve militarist politikaların toplumu zehirlemesine, Suriyeli mültecilerin, Kürtlerin ve tüm diğer “ötekilerin” kendilerini daha fazla tehdit altında hissetmesine yol açıyor. Önümüzdeki dönemde, ırkçıların yönettiği belediyelerde yaşanabilecek ayrımcılıklara karşı tetikte olmalı ve ırkçılığı geriletecek kitlesel kampanyalar inşa etme hedefiyle hareket etmeye devam etmeliyiz.


Maço siyasete tepki

Seçim dönemi, tüm partiler için erkekler arası bir yarış olarak cereyan etti. 8257 belediye başkanının 652’si kadındı -ki bunların da çoğunluğunu HDP ve diğer sol adaylar oluşturuyordu. AKP, CHP, İyi Parti ve MHP gibi egemen sınıf partileri, kadınları yok saydılar.

Üstelik, Cumhur İttifakı kadınlara karşı tutumlarıyla dikkat çekti. Aydın'ın Nazilli ilçesinin MHP'li Belediye Başkanı ve Cumhur İttifakı adayı Haluk Alıcık, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde kadın çalışanını tokatladı. Sosyal medyada yayılan bu görüntüler büyük tepki çekti. Erdoğan, Ankara’daki Pursaklar mitinginde kendisine sesini duyurmak isteyen bir kadını “Çok ayıp, provoke etme bizi” diyerek azarladı. Yetmedi, 8 Mart’taki gece yürüyüşünde kadınların ezanı ıslıkladığı yalanı ortaya atıldı. AKP liderliği, Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamak isteyen kadınların “ara sokaklardan Taksim’e çıkarak işgal girişiminde bulunduğunu” öne sürdü.

Kadın hareketinin ve #MeToo gibi kampanyaların küresel ölçekte yükseldiği, en baskıcı koşullarda kadınların yıllardır on binlerce kişiyle eylem yaptığı Türkiye’de de kadın düşmanı açıklamalar ve hareketler, yerli milli koalisyonun zayıflamasının temellerinden birini oluşturdu. Bilecik Pazaryeri’nde, daha önce belediye başkanının özel kalemi olarak işe girip mobbinge uğrayan Zekiye Tekin, 31 Mart seçimlerine bağımsız aday olarak katıldı ve başkan seçildi. 11 yaşındaki Rabia Naz’ın öldürüldüğü ve cinayetin üstünün kapatılmak istendiği Eynesil’de AKP belediyeyi kaybetti. Kadın hareketinin gücü sandığa da yansıdı.


Göçmenlerin hayatı önemlidir

Suriyeli göçmenler, her seçimde politikanın konusu yapılıp tarafların birbirlerine suç atmalarına yol açan bir nefret objesine döndürülüyor. İyi Parti’nin Fatih belediye başkanı adayı, “Fatih’i Suriyelilere teslim etmeyeceğiz” şeklinde ırkçı bir pankart astı. CHP-İyi Parti sık sık benzer söylemlere başvuruyor, yoksulluğun, işsizliğin ve diğer sorunların kaynağının “AKP’nin getirdiği” Suriyeliler olduğunu söyleyerek, göçmenler hakkındaki ırkçı önyargıları körüklüyor.

Yerel seçimlerde AKP de bu koroya eşlik etti. Binali Yıldırım, seçimlerden hemen önce, "Suriyeliler İstanbullunun huzurunu bozar, güvenlik sorunu oluşturur, buradaki düzeni ve normal yaşamı olumsuz etkilerse bu durum karşılıksız kalmaz. Buna hiç müsamaha edemeyiz ve onları geri göndeririz çünkü asıl olan İstanbullunun huzurudur” dedi. İstanbullular neyse ki Binali Yıldırım’ı belediye başkanı olarak seçmedi.

Yetmedi, balkon konuşmasında Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’ye yönelik bir askeri operasyon yapacaklarını söyleyerek, bunun amacının orayı “güvenli hâle getirip” sığınmacıları göndermek olduğunu dile getirdi.

Daha fazla güç kazanan ırkçılara, göçmenleri sık sık hedef gösteren İP’le CHP’ye Suriyelilerin statülerini tanımayarak onları saldırılara açık hâle getiren AKP’ye karşı “Suriyeliler kardeşimizdir” diyerek örgütlenmeye devam edeceğiz.


Barış mücadelesini büyütelim

AKP-MHP ittifakı, yerel seçimlere Suriye’nin kuzeyine, Fırat’ın doğusuna yönelik bir askeri harekâtla girmek istiyordu. Ancak ABD ile ilişkiler ve uluslararası dengeler nedeniyle bunu yapamadı. Fakat yine de savaşçı bir dil kullanıldı. Seçimden hemen önce Kandil’e hava harekâtı düzenlendi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “terörle mücadele” diyerek saldırgan bir politika izledi.

Bütün bunlar da ters tepti. Kayyum atanan belediyelerin en az üçte ikisinde HDP kazandı. Newroz’da meydanları dolduran yüz binlerce kişi, sandıklarda da demokratik tercihlerini ortaya koydular. Diyarbakır, Van gibi birçok önemli merkezde halk kayyumları gönderdi. Öte yandan Batı’da birçok yerde tökezleyen AKP de bölgede bazı yerlerde oyunu artırdı.

Seçimlerin verdiği bir diğer mesaj da AKP’nin MHP ile ortaklaştıktan sonra Kürt sorununda yürüttüğü politikaların halk tarafından reddedilmesiydi. Saldırgan dil ve çatışmacı politikalar terk edilmeli, çözüm sürecindeki gibi barışçıl havaya geri dönülmeli.


Antikapitalist solu inşa edelim!

Seçimlerdeki en büyük eksiklik, sol bir muhalefetin varlığını hissettirememesiydi. HDP’nin CHP-İyi Parti ittifakına destek kararı, maalesef sosyalist örgütlerin çoğunluğu tarafından benimsendi. AKP-MHP ittifakının bunalttığı bağımsız binlerce aktivist de CHP’yi veya Mansur Yavaş gibi bir ülkücüyü desteklemeyi uygun gördü.

Oysa CHP ve İyi Parti, hiçbir sol vaatle seçmenlere hitap etmedi. Irkçılığa ilişkin, işçi sınıfının taleplerine ilişkin, barışa ilişkin hemen hemen hiçbir söylem geliştirilmedi. Tam tersine, örneğin Mansur Yavaş, HDP’lileri rehabilite etmek istediğini söyledi.

Her seçimde olduğu gibi bir kez daha, AKP’den kurtulmak için CHP’yi desteklemenin tek seçenek olduğu anlatıldı. Basgeç taktiği, solun kendi bağımsız varlığını ve kimliğini önemsizleştiren, görünürlüğünü yok eden bir duruma hizmet ediyor.

Bazı partilerin hiç kimseyle ortaklaşmadan, hiçbir hareketin sesini temsil etmeyen ve sonuçta birkaç yüz oy alan adaylar göstermesi de çözüm değil. Ortak örgütlenen kampanyaların, direnen havalimanı işçilerinin, on binlerce kişiyle gösteri yapan kadınların, barış isteyenlerin, ırkçılığa karşı çıkanların temsiliyetine sahip adayların yarışması, seçim süreçlerinde solun kendini inşa edebilmesine olanak yaratacaktır.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol