Ekonomide üst üste açıklanan olumsuz veriler, Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin ekonomik bir çöküşe doğru gittiğini gösteriyor.
Geçen yıl dolar kuru 3 TL seviyesindeyken, şimdi 6 TL seviyesine geldi, seçimlerden sonra da muhtemelen TL’deki değer kaybı devam edecek.
Vergi gelirleri azalıyor, açık artıyor
Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın açıklamasına göre, merkezi yönetim bütçesi Şubat ayında 17 milyar TL açık verdi. Ocak ayında Merkez Bankası nakit aktarımını öne çekilmeseydi, ki normalde bu aktarım Nisan ayında yapılır, Ocak ayı bütçe açığı 29 milyar TL olacaktı. İki aylık toplam açık ise 50 milyar TL’ye yaklaşacaktı.
Ekonomideki çöküş, vergi gelirlerini azalttığı için, böyle giderse, bütçe açığı tahminlerin çok çok üstünde seyredecek, bütün hesaplar şaşacak. 2018’de bütçe açığı 72 milyar TL idi, 2019’da 150 milyar TL bir açıkla karşılaşabiliriz.
Zamlar geliyor
Satacağı kamu varlığı kalmayan, vergiler, cezalar ve zamlar dışında başka bir geliri olmayan hükümet, açığı kapatmak için elbette vatandaşın ümüğünü daha fazla sıkacak. Bu da daha fazla vergi, daha fazla ceza, daha fazla zam demektir. Seçim bittiği gün elektriğe yüzde 37 zam yapıldı, muhtemelen diğer tüm kamu hizmetlerine zamlar da sırada bekliyor.
Devletin vatandaşa yaptığı hizmetler giderek azalacak. Belediyelerin büyük ölçüde (büyük şehirlerin nüfusunun yüzde 60’ı) CHP ve HDP’nin elinde olması bahane edilerek belediyelere aktarılan kaynaklar tırpanlanacak.
İşsizlik artıyor, fiyatlar yükseliyor
TÜİK rakamlarına göre, işsizlik oranı yüzde 12,3'ten yüzde 13,5'e yükseldi. İşsiz sayısı son iki ayda 1,1 milyon kişi artarak 4,4 milyon kişi oldu. İş aramaktan umudunu kesenler, mevsimlik işçiler, ücretsiz aile işçileri vs dikkate alındığında işsizlik rakamları çok daha fazla ama bu resmi veriler bile durumun vahametini gösteriyor.
İşsizlik rakamlarına İş-Kur'un verileriyle de bakabiliriz. İş-Kur'un verilerine göre, 2019 Ocak ve Şubat aylarında 1,5 milyon kişi işsizlik maaşı başvurusu yaptı. Her üç kişiden birinin işsiz kalacağı bir ortama doğru hızla gidiyoruz.
TÜİK'in verilerine göre, perakende satış hacmi Şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 9 azaldı; sanayi üretimi yüzde 7,3 düştü. Gıda enflasyonu yüzde 45’lere dayandı. Tabii ki bunlar resmi rakamlar, gerçek rakamlar elbette ki çok daha fazla. Üretim çakıldı, tüketim çakıldı, fiyatlar fırladı, doğal olarak işsizlik de patladı.
Şirket zararlarını devlet üstleniyor
Kredi derecelendirme kuruluşu S&P hazırladığı raporda, "Türkiye 2019'da küçülecek" dedi ve gerekçe olarak da şunları söyledi: "Yurt içi talepte ve yatırımlarda devam eden daralma, sıkılaşan uluslararası finansal şartlar, zayıf liradan kaynaklı yüksek döviz cinsinden borç yükü ve yüksek faizler, Türkiye ekonomisindeki en önemli zayıflıklardır. Geçici vergi indirimlerinin yerel seçimlerin ardından sona ermesi ile birlikte tüketimin daha da düşmesini bekliyoruz."
Önümüzdeki aylarda Türkiye'de büyük şirketler muhtemelen devletten aynı 2008 ABD krizindeki gibi kurtarma paketleri, yani geniş çaplı kamulaştırmalar isteyecekler. Yine aynı ABD’deki formül geçerli olacak. Kazançlar şirkete, kayıplar devlete.
Türkiye hem iflasların, hem işsizliğin hem de yüksek enflasyonun yaşandığı, ekonomik çöküşün diğer adı olan "stagflasyon" yaşıyor. Ekonomist Mahfi Eğilmez'in ifadesiyle, ekonomik daralma ve yüksek enflasyonun birlikte yaşanması anlamına gelen "slumpflasyon" yaşıyor.
Ne denirse densin bunun adı ekonomik çöküştür. Bu çöküşün kapitalist ekonominin doğasında olan ama hükümetin yaptığı ekstra becerisizliklerle katmerlenen bir olgudur. Hükümet bütün becerisizliğiyle kapitalizmin Türkiye’deki çöküşünü daha da hızlandırmaktadır.
İşçi örgütleri, sendikalar ekonomik krizin yükünü işçi sınıfına yıkmaya çalışan politikalara karşı mücadele etmelidir. Yaklaşmakta olan 1 Mayıs’ı kitlesel bir şekilde örgütlemek, hükümetin işçi karşıtı politikaları ile mücadele etmek açısından önemli bir fırsattır.
(Sosyalist İşçi)