BM Uluslararası Irkçılığa Karşı Mücadele Günü’nde dünyanın 22 ülkesinde 60’a yakın şehirde ırkçılığa karşı göçmenlerle dayanışma etkinlikleri yapıldı. “Hepimiz Göçmeniz – Irkçılığa Hayır” kampanyası da İstanbul, Ankara, İzmir ve Tekirdağ’da eylem ve toplantılar düzenledi.
İstanbul’da ilk olarak saat 14:00’te Cezayir toplantı salonunda “Mültecilik hakkı tanınsın” başlıklı bir panel düzenlendi.
Uluslararası ırkçılık karşıtı günün öneminden bahsederek sözlerine başlayan “Hepimiz Göçmeniz – Irkçılığa Hayır” kampanyası aktivisti Yıldız Önen, yükselen ırkçılığın en önemli hedefinin göçmenler olduğunu hatırlattı ve bugün dünyanın her yerinde gerçekleşen etkinlik ve eylemlerin önemini hatırlattı.
Yeni Zelanda’da gerçekleşen katliamın ırkçılık tehlikesinin boyutunu gösterdiğini ifade eden Önen, özellikle Suriye’nin uğradığı büyük yıkıma dikkat çekerek, yapılan bir araştırmaya göre göçmen olarak gelen her dört Suriyeli çocuğun üçünün ailesinden bir kişiyi kaybettiğini söyledi. Irkçılığa tepki gösterirken bunun akılda tutulması gerektiğini dile getiren Yıldız Önen, korkunç bir savaşın mağdurları olan mültecilerle birlikte bir yaşamın tasarlanması gerektiğini, olup biten bütün olumsuzlukların suçluları olarak göçmenlerin gösterilmemeleri gerektiğini belirtti.
Statü talebi
“Yüksek sesle konuşuyorlar”, “Savaşmak yerine geliyorlar burada keyif çatıyorlar”, “Kokuyorlar”, “İşlerimizi elimizden alıyorlar” gibi söylemlerin her yerde mültecilere karşı kullanıldığından bahseden Önen, bu yalanların her yerde egemen hâle getirildiğini ifade etti.
Bütün sorunların çözümü için mültecilere statü tanınması gerektiğini dile getiren Yıldız Önen, BM Sözleşmesi’ndeki ırkçı coğrafi şerhin kaldırılmasını talep ettiklerini ifade etti.
Önen, Türkiye’de de dünyanın diğer yerlerindeki gibi mültecileri savunan, görünür bir hareket inşa etme çağrısında bulunarak sözlerini sona erdirdi.
Mülteciler ekonomiye yük mü?
Medipol Üniversitesi öğretim üyesi Bekir Berat Özipek ise bütün araştırmalarda Suriyelilere yönelik nefretin temel sebebinin ekonomi olarak gösterildiğini dile getirerek, yoksulların göçmenler yüzünden mağdur edildiği şeklinde bir yaklaşım olduğunu belirtti.
Her yerde benzer şekilde azınlıkların, dezavantajlı grupların, etnik dini veya siyasi olarak dışlanmış kesimlerin bunun gibi suçlandığını, günah keçisi hâline getirildiklerini ifade eden Özipek, sığınmacıların geldikleri ülkenin ekonomisine zarar vermediklerini, tam tersine katkıda bulunduklarını söyledi.
Özipek, artıları ve eksileri yan yana konulduğunda, sığınmacıların ekonomiyle ilgili katkılarının pozitif olduğuna inandığını örneklerle açıkladı, kamplarda kalan 265 bin kişi olduğunu, geri kalan Suriyelilerin olağan hayatın bir parçası olduğunu dile getirdi.
Kamu hizmetlerine erişim ve yerelleşme
İnsan hakları aktivisti Ayşe Özlem Ekşi ise mültecilerin kamu hizmetlerine erişimle ilgili yaşadığı sıkıntılardan bahsetti.
Yerel düzeyde yapılan çalışmalardan bahseden Ekşi, 32 bin göçmenin ihtiyaç analizini yapıp ilçe eğitim, sağlık, sosyal yardımlaşma kuruluşlarına hizmet sunulduğunu ifade etti. Sığınmacıların ihtiyaçlarıya ilgili bazı yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi konusunda Göç İdaresi’nin de hemfikir olmasıyla anlaşıldığını belirtti.
İnsanların göç meselesine bakışının değişmesi için sivil topluma büyük bir rol düştüğünü belirten Ayşe Özlem Ekşi, ancak son birkaç yıldır sivil alanın iyice daraltıldığını, bunun zorlaştığını dile getirdi. Gerçek ve köklü bir çözüm için sivil toplumun da kendi birikimini ve stratejilerini geliştirmesi gerektiğini ifade etti.
Uluslararası dayanışma
Konferansta, İrlanda, İngiltere ve Avustralya’daki ırkçılık karşıtlarından Türkiye’deki 16 Mart etkinliklerine gönderilen dayanışma mesajları da izletildi.
Yurttaşlık Derneği yönetim kurulu üyesi Nükte Bouvard, Türkiye’ye doğudan gelenlerin mülteci statüsüne sahip olamamasından bahsetti ve ancak buradan üçüncü bir ülkeye gitmek için sığınma talebinde bulunabildiklerini aktardı.
Nüfusuna oranla en fazla mülteci barındıran ülkenin Lübnan olduğunu ifade eden Bouvard, farklı ülkelerdeki mültecilerin koşullarıyla ilgili karşılaştırmalar yaptı.
Türkiye’deki uluslararası koruma çeşitlerini aktaran Nükte Bouvard, başka ülkelerde barınma, çalışma gibi sorunların nasıl çözüldüğüne dair örnekler anlattı.
Irkçılığa karşı birleşik bir hareket
Daha önce konuşmacı olacağı duyurulan Suriyeli aktivist Safwan Mushly panele katılamazken, onun gönderdiği bir metin salonda okundu. İslam Özkan tarafından okunan mesajda, Uluslararası Irkçılık Karşıtı Mücadele Günü’nü düzenleyenlere “yoldaşlarım” diye seslenen Mushly, Türkiye’nin kuruluşundan itibaren Batı ile kurulan bağların ve Ortadoğu’ya sırtını dönmesinin, bugünkü yabancı düşmanlığını kışkırtan bir yanı olduğunu söyledi.
Arap devrimlerinin Türkiye’nin dış politikasını yeniden şekillendirdiğini dile getiren Mushly, ABD ve Rusya ile kurulan kırılgan ittifakların sonucunda Türkiye’nin ulusal güvenlik kaygısıyla hareket etmeye başladığını belirtti. Türkiye’nin küresel sistemde yaşanan büyük dönüşümlerin sonunda mültecileri pazarlık meselesi olarak ele almaya başladığını ifade eden Mushly, Suriye’de demokrasi talep eden gösterilerin diktatörlük tarafından katliamlarla yanıtlanması sonucu milyonlarca Suriyelinin Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldığını hatırlattı.
Suriyeli aktivist, göçmenlerin memleketlerine geri dönebilmesi için barışçıl ve demokratik bir sürecin başlatılması gerektiğini vurguladı, zoraki bir şekilde Suriye’ye iade edilmelerini durdurmak istediklerini belirtti.
Safwan Mushy, ırkçılığa ve faşizme karşı bütün güçlerin bir arada mücadele etmesi gerektiğini söyleyerek sözlerini bitirdi.
Panelin ardından ırkçılık karşıtları basın açıklaması yapmak için Odakule’nin önüne geçti.