16 Mart: Irkçılığa karşı sokağa

05.03.2019 - 11:50
Haberi paylaş

Her yıl Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Günü olan 21 Mart’ta, dünyada bir dizi etkinlik düzenleniyor. 21 Mart tarihi, 1960’da Güney Afrika’daki Sharpeville’de apartheid yasalarına karşı düzenlenen barışçıl gösteride polisin ateş açması sonucu ölen 69 kişiyi anmak için seçildi.

Aşırı sağ partilerin uluslararası arenada kimi zaman ön plana çıktığını, kimi zaman sessizliğe büründüğünü görüyoruz. 1930’lu yıllar aşırı sağ partilerin revaçta olduğu bir dönem. Bu dönemde aşırı sağ partilerin ortak paydası, ekonomik kriz sonrası yaşanan buhran ve Yahudi karşıtlığıydı. Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında faşist politikaların merkez üssü hâline gelmiş Almanya’nın yenilmesi, farklı ekonomik gelişme modellerinin oluşması ve savaşın izlerini silme çabaları, aşırı sağcı partilerin bu süreçte uluslararası arenada kendilerine yer bulamamasıyla sonuçlandı.

1950’ler Avrupa’da ‘birlik’ düşüncesi etrafında şekillenirken, 1960’lardan itibaren aşırı sağ partiler Avrupa’da yeniden etkili olmaya başladı. 1960’lar aynı zamanda göçmenlerin işgücü olarak Avrupa’ya gelmeye başladıkları bir dönemdir. Göçmenler 1970’li yıllardan itibaren Avrupa’da baş gösteren istihdam sorunlarının, kültürel değişimlerin ve toplumsal memnuniyetsizliklerin kaynağı olarak görülmeye başlandı.

Soğuk Savaş sonrası süreçte kurulan ‘yeni dünya düzeni’ küreselleşmenin etkisiyle gelişirken artık bir ülkede yaşanan bir ekonomik kriz sadece o ülke ile sınırlı olmamaya, tüm dünya ülkelerini etkilemeye başladı. Bu durum önce ırkçılığı körükledi, ırkçı politikalar ise 11 Eylül olaylarının ertesinde İslamofobi’ye dönüştü. 1990’lı yıllara gelindiğinde aşırı sağ görüşlerin yükselişe geçmesiyle göçmenlere yönelik algılar, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı söylemlerine kaymaya başladı. Sağ popülist partilerin ekonomik krize karşı sunduğu belirli bir strateji olmamasına rağmen, ulusal açıdan içe dönme vurgusu ve küreselleşme karşıtlığı söylemlerinin ekonomik politikalara yönelik olduğu görülüyor.

Irkçılık karşıtları mücadelede

İlk olarak Almanya’da ortaya çıkan ve daha sonra bazı Avrupa Birliği ülkelerinde de kendini gösteren Pegida (Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar) hareketi, 20 Ekim 2014 tarihinden itibaren yeni bir fenomen olarak dünya gündemine oturdu. Pegida hareketine destek veren katılımcıların yüzde 70’i işsiz ya da emekli olmayan, çalışan insanlardan oluşuyor. Suriye’den Almanya’ya giden 20 bin mülteci, Pegida sempatizanlarını rahatsız ediyor.

Avrupa’daki ırkçı hareketlere karşı hatırı sayılır etkisi olan ve göçmenlerle dayanışmayı örgütleyen hareketler de var. Geçen yıl İngiltere’de çeşitli politik, sivil, yardımsever organizasyonların ve sendikaların örgütlediği 30 bin kişi sokağa çıktı. Ekim ayında Berlin’de yaklaşık 242 bin kişi göçmenler için sokaktaydı. Kasım’da Roma’da binlerce insan ‘siyah hayatlar önemlidir’ ve ‘sınırları açın’ sloganlarıyla sokağa çıktı.

Türkiye’de de Suriyeli göçmenlere yönelik aynı türden ırkçı saldırıların gittikçe arttığını görüyoruz. Bunun karşısında ‘Hepimiz Göçmeniz’ kampanyası ve www.gocmeniz.org sitesi etrafında örgütlenen aktivistler, Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı saldırılara yanıt olarak bir direniş ve dayanışma hareketini oluşturmaya çalışıyor. Bu sene Uluslararası Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Günü kapsamında 16 Mart’ta küresel çapta dayanışma gösterileri düzenlenecek. Hepimiz Göçmeniz diyen aktivistler de küresel hareketin parçası olarak sokağa çıkacak. Katılalım ve siteyi izleyelim.

Sibel Erduman

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol