Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Hocalı katliamı anması sırasında yaptığı konuşmada, bildik ırkçı argümanları yineledi: “Her 24 Nisan'da göstermelik bir çağdaşlık uğruna 'Hepimiz Ermeni'yiz' diyerek kendini Batı dünyasına kabul ettirmeye çalışanlara inat, 'Hepimiz Türk'üz' diyoruz.”
Feyzioğlu 2013 yılından beri TBB başkanlığını sürdürüyor. Çözüm süreci karşıtı ve milliyetçi bir avukat olan Feyzioğlu, bir dönem "AKP karşıtlığı" adına sol çevrelerde de rağbet görmüştü. Ancak Feyzioğlu, yerli ve milli koalisyon kurulduğundan beri hükümetin yanında yer alıyor.
Hemen her Hocalı anmasında ırkçı grupların yaptığı gibi, Feyzioğlu da 26 Şubat 1992’de Dağlık Karabağ’da yaşanan ve 613 Azeri’nin öldürüldüğü Hocalı'yı 1915 ile karşılaştırıyor. Oysa iki olay arasında hiçbir ilişki yok, aynı ülkede bile yaşanmadı bu olaylar. Aynı halklar arasında da yaşanmadı. Bu karşılaştırmayı yapanların derdi tarihi gerçekler değil, Ermenilerden hepimizin nefret etmesini sağlamak.
Ancak şu bir gerçek ki, Hrant Dink cinayeti sonrası sokağa inerek “Hepimiz Ermeniyiz” diyen yüzbinler, bu ülkede radikal bir sarsıntıya neden oldular. Resmi ideolojinin hegemonyası darbe yedi. Türk burjuvazisinin işçi sınıfını kendi yanına çekmesini sağlayan Türk milliyetçiliği büyük bir darbe aldı. Bugünlerde "her şey eskiye döndü" diye hissetsek bile her şey çok sorgulanabilir oldu. Dolayısıyla bu sloganı atanlar ülke tarihinin en devrimci eylemini gerçekleştirdiler.
“Hepimiz Ermeniyiz” sloganının yüzbinler tarafından atılmasının verdiği cesaretle, 2010 yılından beri Taksim Meydanı’nda 24 Nisan anmaları gerçekleştiriliyor. Bir gün olsun Türkiye’nin en kalabalık meydanında mumlar yakarak, kaybedilenlerin adlarını okuyarak, konuşmalar yaparak Ermeni halkının başına gelenleri anlatıyoruz ve kaybettiklerimizi anıyoruz. Tarihi gerçeklerle yüzleşmeye çağırıyoruz herkesi.
Feyzioğlu diyor ki bu anmayı yapanlar ve “Hepimiz Ermeniyiz” diyenler bunu “çağdaşlık adına” ve “Kendini batı dünyasına kabul ettirmek” için yapıyorlar. Oysa herkes biliyor ki, 24 Nisan anmasını örgütleyen aktivistler “çağdaşlık” ve “Batı'ya kabul ettirmek” gibi amaçlara sahip değiller. Bu slogana sahip çıkan ve anmayı örgütleyen sosyalistler, bunu ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı devrimci bir eylem olarak gördüler hep. Faşistlerin, ırkçıların ve sağdan sola her türlü milliyetçinin öfkeyle anmalara sataşması ve alenen saldırması bu yüzden.
Peki, 24 Nisanlar neden devrimci?
1915’te 1. Dünya Savaşı koşullarından faydalanarak İttihat ve Terakki liderliği tarafından Türk-Müslüman burjuvazi hâkimiyetinde kapitalist bir ulus devlet kurma projesi hayata geçirildi. Bu proje, 1915’ten sonra Mübadele, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül, 1964 Sürgünü gibi uygulamalarla devam etti. Bütün bu süreçlerde yüzbinlerce ailenin toprağı, evi, değerli eşyaları, işyerleri, o şehrin ileri gelenlerine verildi. Yani Marksist bir terminoloji ile açıklayacak olursak, Türk burjuvazisi, ilkel sermaye birikimini fiziksel zor ve el koyma yoluyla elde etti. Asker ve sivil bürokrasinin desteği ile elde edilen bu sermaye birikimi, devletle burjuvazi arasında günümüze kadar gelen bir ilişki biçimi oluşturdu. Ermenilerden nefret etmemizin istenmesinin ana nedeni bu suçun ve servet transferinin konuşulmasını engellemek. Çünkü bu suçun kabulü, kaçınılmaz olarak el konan mülklerin iadesi sorununu beraberinde getirecek.
"Bir topluma egemen olan fikirler, egemen sınıfın fikirleridir" diyordu Marks. Türk burjuvazisi bize yüz küsur yıldır Ermenilerin vatan savunması için tehcir edildiğini anlatıyor. Yine bizlere, Türk ve Müslüman olmayan yurttaşların bizimle eşit olmadığını anlatıyor. 1915’te gerçekleşen varlık transferinden semiren burjuvazi, kendi tarihini, yönettiği büyük yığınlara bu ideolojik propaganda ile anlatıyor. İşçi sınıfı da bu fikirlere ikna olduğu ölçüde, milliyetçilikten kolay kolay kopamıyor. İşçi sınıfını kendi egemen sınıfının hegemonyasından koparmak için sınıf içerisinde milliyetçiliğe karşı kesintisiz mücadele etmek gerekiyor.