Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) 31 Mart 2019'da gerçekleştirilecek yerel seçimlere ilişkin değerlerini yazılı bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurdu:
"Savaş; bireyi ve toplumu hedef alan her türlü şiddetin uygulandığı, anatomik ve ruhsal bütünlüğü bozucu, maddi ve manevi nitelikteki şiddet olarak tanımlanır.
Barış ise uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşan ortam, insanın denge, sakinlik, huzur içinde olması, yaşamasıdır.
Böyle baktığımızda, dünyada, bölgede, Türkiye’de ve en küçük yerel birimlerde bile bir barış ortamının olmadığını söyleyebiliriz.
Aslında seçimlerle birlikte Türkiye’nin rahatlaması, kutuplaşmaların azalması gerekirken, siyasetçilerin dili kutuplaştırmaya devam ediyor. Toplum genel olarak kutuplaşmadan bıktığını, barış ortamında bir arada yaşamak istediğini sürekli dile getiriyor. Ama siyasetçiler kendi koltuklarını korumak için toplumda yeni gerginlikler üretmeye devam ediyorlar.
Şimdi önümüzde barıştan yana tercihimizi anlatabileceğimiz bir fırsat var. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde barış içinde yaşamak istediğimizi dile getirebiliriz, gösterebiliriz.
Yerel yönetimler idari, siyasi ve mali olarak güçlendirilmelidir
Yerel yönetimler, yereldeki gereksinimleri karşılamak için kanunla kurulmuş, karar organları, bütçeleri olan tüzel kişiliklerdir. Her ne kadar bağımsız karar alma birimi olan Belediye Meclisi ve İl Özel İdare Meclisleri üzerinde idari, mali ve siyasi vesayet olsa da, yerel yönetimler özerk yapılardır. Bunlar halka en yakın hizmet birimleri ve halka en etkin ve verimli hizmetleri sunan kurumlar olmaları nedeniyle demokrasinin de kaynağı sayılmaktadır.
Yerel yönetimlerin yapmakla yükümlü oldukları hizmetlerin gerçekleştirilmesi için gerekli olan mali kaynakların bir kısmı, merkezi yönetim tarafından İller Bankası aracılığıyla ve elbette partizanca bir şekilde onlara dağıtılmaktadır. Ancak merkezi yönetim tarafından aktarılan bu gelirler çok yetersiz kalmaktadır.
Türkiye’nin vergi gelirinin büyük bir bölümü yerel yönetimler aracılığıyla toplanıyor olsa da, vergi gelirlerinden belediyelere ayrılan pay yüzde 6 dolayındadır. Hükümet toplanan vergilerin büyük bölümünü halkın refahını ve yaşam kalitesini doğrudan artıracak olan belediyelere kaynak olarak aktarmak yerine silahlanma harcamalarına aktarmaktadır.
Bunu Cumhurbaşkanı çok net olarak açıklamıştır. Fiyatlardan şikâyet eden seçmenlere şöyle demektedir: “Ne diyorlar, domates, ne diyorlar, patlıcan. Ne diyorlar, sivri biber. Yahu düşünün be, bir merminin fiyatı nedir, düşünün.”
Türkiye’de hükümetler her zaman bütçe tercihi olarak silahlanma harcamalarını ön plana çıkarmışlardır. Milli gelirimizin yüzde 2’si silahlanmaya harcanmaktadır. Bu tercihi tersine çevirmek, yerel yönetimlere daha fazla kaynak aktarılmasını sağlamak, bunu yapacak siyasi partilere oy vermek gerekir. Silahlanma için para harcamayı savunan siyasi partilere oy verilmemelidir.
Kentsel planlamalarda rantiyeciliğe karşı çıkılmalıdır
Kentlerin planları yıllar sonrası ve doğal sınırlar göz önüne alınarak, profesyonel merkezi bir kurum tarafından yapılmalı, kentler üstlenecekleri fonksiyonlara göre şekillendirilmeli, üniversite kentleri, ticaret kentleri, sanayi kentleri, tarım kentleri, liman kentleri, turizm kentleri gibi ayrımlara göre yeniden tasarlanmalıdır.
İnsanların doğdukları yerde yaşamaları, yaşanılan yerlerde istihdam edilmeleri sağlanmalı, her türlü insani gereksinimlere ulaşılabilir ortamlar yaratılmalı, eğitim, sağlık, konaklama, eğlence alanlarının yanı sıra yaşayan insanların geçimini karşılayacak iş olanakları oluşturulmalıdır. İnsanların ekonomik nedenlerle göç etmesinin önüne geçmek için tedbirler alınmalıdır.
Kentlerde yapılaşma müteahhitlere bırakılmamalıdır. Her belediye ihtiyacı kadar konut yapmalı, kentler imar ve yapılaşmanın rant kapısı olmaktan çıkarılmalıdır.
Bütün bu konularda adayların ve mensubu bulundukları siyasi partilerin şimdiye kadar yaptığı uygulamalar dikkatle gözlenmeli, oylar buna göre verilmelidir. Kentleri beton yığınlarına çevirdikten sonra, “biz bu kentlere ihanet ettik” söylemleri unutulmamalı, bu söylemler sandıkta gereken karşılığı almalıdır.
Demokrasi seçimlerden ibaret görülmemeli, seçilen insanların çalışmaları denetlenmeli, seçenler tarafından yönlendirilebilmeli, duruma göre adaletli bir geri çağırma sistemi işletilip seçilen kişiler görevlerinden alınarak yerlerine yenileri seçilebilmelidir.
Silaha değil topluma bütçe
İnsani gereksinim ve talepler için yerel yönetimlere bütçeden ayrılacak fonların adaletli dağıtımı önemlidir. Oysa TBMM’nin onayladığı 2019 bütçesine baktığımızda arttırılan kalemlerin insani harcamalara, barışa değil silahlanmaya ait kalemler olduğunu görüyoruz. Ekonomik bir kriz içinde yaşadığımız bu günlerde bile silahlanma harcamalarından her hangi bir kısıntıya gidilmemektedir.
Orta Vadeli Mali Plan (2019-2021) kapsamında Milli Savunma Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Savunma Sanayisi Başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine 2018 yılı bütçesinde 84,6 milyar lira ödenek ayrılmıştı. Bu miktar 2019 yılı için yüzde 21,5 artışla 102,8 milyar liraya yükseltildi. Buna bir de İçişleri Bakanlığı bütçesini eklediğimizde son üç yıllık bütçelerle, ‘silahlanma, savunma ve güvenliğe’ ayrılan payda toplam yüzde 100’lük bir artış yaşandığını söyleyebiliriz.
Bu durumda merkezi yönetimin, halkın ‘bedensel sağlıklı ve huzurlu’ bir ortamda, barış ortamında bir arada yaşamak talebini göz önünde bulundurmadığını, sorunları silah ve çatışmayla çözmekte ısrarcı olduğunu anlıyoruz.
İşte 31 Mart 2019 tarihinde önümüze gelen fırsat
Yerelde toplanan vergilerle elde edilen bütçe gelirlerinin büyük bir bölümünün ‘savunma ve güvenliğe’ ayrılmasına, hayır demeliyiz.
Güvenlik adı altında bize sağlanması gereken iyi yaşam koşullarına el koyulmasına, ötelenmesine, hayır demeliyiz.
Yerel yaşamdaki ihtiyaçlarımızın aksine harcama yapan merkezi yönetimi destekleyen yerel yöneticilere, hayır demeliyiz.
Kaynaklarını toplumsal ayrışma, kutuplaşma, kentli vatandaşlarının üstünde toplumsal baskı yaratacak biçimde kullanan yönetimlere, hayır demeliyiz.
Bedensel sağlığımıza, huzur ve barışa önem verecek yerel yönetimlere, evet demeliyiz.
Refahımızın artmasına olanak sağlayacak anlayışlara, evet demeliyiz.
Silaha değil barışa fon ayıracak yönetimlere, evet demeliyiz.
Küresel BAK
21.02.2019"