Osman Kavala, Silivri Cezaevi'nden Cumhuriyet gazetesinde kendisiyle ilgili çıkan bir yazıya yanıt yazdı:
25 Kasım 2018 tarihli köşe yazısında Bartu Soral, Selahattin Demirtaş ve benden “terörle ilişkili olanlar” şeklinde bahsetmiş ve benim tahliyemi talep edenleri, yani hukukun en temel ilkelerinden olan masumiyet karinesine saygı gösterilmesini isteyenleri “Osman Kavala’yı masum gösterme lobisi” olarak nitelemiş. Soral, 27 Kasım tarihli yazısında ise bu ağır ithamı gerekçelendirmek için hakkımda yanlış ve eksik bilgiler vermiş. Cumhuriyet gazetesinin doğru bilgi verme hassasiyetine olan saygımdan dolayı yaratılan bilgi kirliliğini düzeltmek ihtiyacı hissediyorum.
Soral’ın 25 Kasım 2018 tarihli yazısında, benim “Balyoz davasına alkış tutuyor, genişletilmesini istiyor, ordunun dağıtılmasından büyük memnuniyet duyuyor” dediği insanlardan biri olduğumu öne sürmesi, kötü bir iftiradır. Basına da yansımış olduğu gibi, Pınar Doğan ve Dani Rodrik’in basın mensuplarına Balyoz Davası’ndaki sahte belgeleri anlattığı 29.12.2010 tarihli toplantı benim ev sahipliğimde gerçekleşmişti.
Karar çıktıktan hemen sonra 26.09.2011 tarihinde Radikal’de yayımlanan “Balyoz davasından çıkan dersler” başlıklı yazımda, Balyoz Davası’nın başka benzer davalar için kötü örnek olacağını, yargının adil işlediğinin kanıtlanması için bu davanın yeniden görülmesi gerektiğini belirtmiştim. Bartu Soral’ın yazdığı gibi, Ergenekon Davası’nın başlangıç aşamasında 300 akademisyen ve sivil toplum aktivistinin imzaladığı “Ergenekon derinleştirilsin” açıklamasında, benim de imzam olduğu doğrudur. Ancak metinden de açıkça anlaşılacağı gibi, “derinleştirme”den kastedilen Susurluk kazasında ortaya dökülen gizli ilişkilerin, faili meçhul cinayetlerin, devlet kurumları içindeki çeteleşmelerin aydınlığa çıkarılmasıdır; davanın gazeteciler, sivil toplum temsilcileri, rektörleri içine alacak şekilde yaygınlaştırılması değil.
Nitekim bu açıklamadan 10 ay sonra, hukukçu Haluk İnanıcı ile birlikte kaleme aldığımız, Express dergisinde Haziran 2009’da yayımlanan “Ergenekon ve Hukukun Ölçütleri” başlıklı yazımızda, davanın seyrinin yanlış yönde olduğunu ve yaşanan hak ihlallerini belirttik. “Darbeye psikolojik, kitlesel ortam hazırlamak” gibi bir suçlamayla suç öğesi içermeyen yazıları ve konuşmaları başka eylemlerle ilişkilendirip suç haline getirmenin tehlikelerine, Gülen Cemaati yanlısı medya tarafından yapılan yayınların yargı süreçlerini etkilemekte olduğuna işaret ettik. Şüpheliden yola çıkarak kanıt bulmaya çalışmanın, Engizisyon döneminden kalma bir hukuk pratiği olduğunu hatırlattık.
Soral, benim AKP hükümeti tarafından “akil adamlar” heyetine, Öcalan tarafından da “çözüm sürecinde tespit edilen Temas ve Diyalog Grubu” üyeliğine seçilmiş olduğum iddialarında bulunmuş. İkisi de doğru değil. Ben akil insanlar heyetinde bulunmadım; bu heyetin görevlendirilmesinden önce oluşturmuş olduğumuz, hükümet ve muhalefet arasında bilgi paylaşımı ve diyaloğu teşvik etmeyi amaçlayan “Temas ve Diyalog Grubu”tamamen bağımsız bir girişimdi. Öcalan’ın olsa olsa basın yoluyla böyle bir girişimden haberi olmuş olabilir. Öcalan’a selam gönderme meselesine gelince, imralı zabıtlarında yer alan “Osman Kavala’nın selamları var” sözleri Sırrı Süreyya Önder’in kendi ifadesidir.
Benim TBMM Anayasa Komisyonu’nun çalıştığı dönemde Selahattin Demirtaş ile paylaştığım, siyasi partilerin uzlaşmayla anayasanın hazırlanmasının önemi ve başkanlık sisteminin gündeme getirilmesinin bu uzlaşmayı engelleyeceğine dair görüşümü Selahattin Demirtaş, aydınların görüşü olarak Öcalan’a aktarmasını istemiş. Sırrı Süreyya Önder bu konuyu kendi üslubuyla açarken bu ifadeyi eklemiş.
Benim Açık Toplum Vakfı üyeliği yaptığım doğrudur. Çeşitli ülkelerde kurulmuş olan Açık Toplum Vakıfları’nın ana finansman kaynağı George Soros’un vakfı olsa da her kuruluş bağımsızdır, kendi yönetiminin belirlediği şekilde sivil toplum projelerine destek verir. Bazı ülkelerde vakıf yöneticilerinin siyasi kimlikleri ve gündemleri olduğu için, sivil toplum faaliyetleriyle siyasi faaliyetler arasındaki sınırın aşılması durumu yaşanmıştır. Ancak, vakfın web sitesinde şeffaf bir biçimde belirtilen proje desteklerinden de anlaşılacağı gibi, Türkiye’deki Açık Toplum Vakfı her zaman siyasi aktörlerle arasındaki mesafeyi korumuştur.
Şu günlerde tekrar gündeme gelen Gezi olaylarının Açık Toplum Vakfı tarafından finanse edildiği iddiasının asılsız olduğu da vakıf tarafından defalarca belirtilmiştir. Bu konuyla ilgili yapılan denetimler de bu gerçeği teyit etmiştir.
Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye’deki faaliyetlerini durdurma ve kendisini feshetme kararından sonra, umarım bu tür asılsız iddialar kamuoyunun gündemini meşgul etmeye devam etmez.
Bartu Soral’ın araştırmaya dayanmayan yanlış ve eksik bilgilerle ağır ithamlarda bulunması, bana ülkemizde yaşanan hukuk normlarından uzaklaşmış tutuklama uygulamalarını yeteri kadar önemsemediğini düşündürüyor.
OSMAN KAVALA
Silivri Cezaevi