Barış Vakfı'nın İstanbul'da düzenlediği “Çatışma çözümünde uluslararası STK” çalıştayına gazeteci Fatih Polat, dilbilimci Necmiye Alpay, eski milletvekili Ufuk Uras, Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın ve farklı kentlerden gelen çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.
Şişhane’de bulunan Grand Otel Haliç’teki çalıştayın açılış konuşmasını Barış Vakfı Genel Başkanı Hakan Tahmaz yaptı.
"Yaşanmışlar yaşanmamış olarak görülüyor"
Herkesin kendi meşrebince tanımlayabileceği zor bir süreçten geçildiğini söyleyen Tahmaz, “Bölgede yaşanan gelişmeler ciddi sorunlara yol açacağa benziyor. 2015 yılından bu yana bizim kuşağın en zor ve sıkıntılı süreçlerinden birini yaşıyoruz. Bizim Barış Vakfı’nın çalışmalarından biri olan Kürt sorunu üzerinde çalışırken bunu gördük. Türkiye bugün, yaşanmışları yaşanmamış olarak görme eğiliminde. Toplum olarak gerilere savrulduğumuz açık. Barıştan, çözümden söz etmek hem bir hayal hâline dönüştü hem de toplum ve siyaset açısından da telaffuz edilemez hâle geldi” dedi.
Zor zamanlarda barış fikrini savunmak ve unutturmamak gerektiğinin altını çizen Tahmaz, “Bunun için çaba sarf etmemizin anlamlı olduğunu düşünüyoruz. Yeni bir yol bulmak zorundayız ve bunun için de konuşmak zorundayız. ‘Nasıl yapabiliriz?’ sorusuna cevap arıyoruz. Son iki yıldır STK’ların ne yaptığı üzerine de kafa yorduk. Geçmiş ve uluslararası tecrübelerden ders çıkarmamız gerekir. Siyasilerin tam hazırlıklı olmadığı bir çözüm süreci yaşandı ama gördük ki Türkiye’de sivil toplum örgütleri çözüm sürecine hazır değildi. Onun için de bunu diri tutmak ve yeni sürece kendimizi hazırlamalıyız” diye konuştu.
Moderatörlüğünü Vahap Coşkun’un yaptığı ilk oturumda İrlanda Demokratik Gelişim Enstitüsü’nde iletişim ve politika Derek Mooney, Kolombiya İnsan Hakları Derneği’nde çalışma yürüten Antropolog Luz Piedad Caicedo konuşmacı olarak yer aldı.
"Barış sürecinde 400 STK yer aldı"
Oturumda ilk olarak konuşan Demokratik Gelişim Enstitüsü’nde iletişim ve politika danışmanı Derek Mooney, İrlanda’da yaşanan çatışma süreci ve barış inşası pratiklerini anlattı. Böylesi bir çalıştayda yer alarak deneyimlerini aktarmanın son derece önemli olduğunu dile getiren Mooney, yaşanan çatışma süreçlerinde en önemli şeyin diyalog olduğunu söyledi.
Kuzey İrlanda’da yaşanan çatışma sürecine değinen Mooney, Katolikler ve Protestanlar arasında ilk etapta yerinden etmeden dolayı sorunlar yaşandığı belirtti. Mooney, “Sorun din sorunu gibi görünse de kesinlikle kimlik sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Katolikler ve Protestanlar sadece kendilerine özgü yerlerde yaşar. 50 sene önce sivil gösteriler başladı. Daha sonraları ise şiddet başladı. Good Friday (Hayırlı Cuma) Anlaşması’nın imzalandığı dönemler de yaşandı. Dünyadaki yürüyüş sezonu olan tek ülkeyiz. Bu bir alan belirleme yürüyüşü. Mutlaka Temmuz ortası gibi çatışmalar çıkıyordu yürüyüşlerde. Siyasi sorundan ziyade güvenlik sorunu da vardı. 1998’de 500 bin kurbanı oldu bu çatışmanın. Bunlar doğrudan yaralanan değil de yaşanan travmalar sonucunda da yara alanlardı. 800 sene süren bir çatışmaydı. Anlaşmanın amacı ise barışçıl ve demokratik sonuca ulaşmasıydı. Biz İrlanda’da çatışmayı çözmedik, nasıl yöneteceğimizi öğrendik. Şiddet çatışmaları kesinlikle çözmüyor. Siyasi diyalog bunu çözüyor. Bunu deneyimledik. Ortak yönlerimiz var ve bu süreçte STK’ların ne kadar önemli olduğunu biliyoruz ve o yüzden de birbirimizden öğreneceklerimiz var” diye belirtti.
İrlanda’daki barış sürecinde 400 STK’nın yer aldığı bilgisini veren Mooney, bu STK’lar arasında yer alanların ise siyasi sürece doğrudan dahil olduklarını söyledi. Kilise, gençler, kadınlar ve çok sayıda alandan oluşan STK’ların en önemlilerinin ise Kadınlar Koalisyonu olduğunu belirtti.
"Birbirimize değil barışa güvenmeliyiz"
Bu grupların yer aldığı STK’lerin ne gibi çalışmalar yürüttüğüne de değinen Mooney, çatışmanın kadın ve erkekleri ayrı ayrı nasıl etkilediğinden bahsetti. “Kadınların rolü burada kilit” diyen Mooney, devamla barış sürecine dair de şunları ifade etti:
“Kadın Koalisyonu’nda yer alan kadınların çok fazla kişiye dokunma özelliği var çünkü. Anlaşmada yer alan mağdurların söz alabilmesini sağladılar. Kilit rol oynaması açısından önemli bir yerde duruyor. En büyük dersimizi STK olarak bu sürece katıldığımızda emniyet anlamında yaşadık ve mutlaka siyasi olarak konuya bakmak gerektiğini. Devletin uyguladığı bir şiddet de vardı. O yüzden de yeni yöntemler bulmamız gerekiyordu. İkinci dersimiz de barış inşasında güven duyma meselesi oldu. Birbirimizin toplumundan bir sürü kişiyi öldürdük. O yüzden de birbirimize nasıl güvenecektik? Birbirimize güvenmemize gerek yoktu sadece barışa olan güven önemliydi. Kısacası sürecin kendisine güveniyoruz. Biz bir şekilde çatışmayı çözdük diyemeyiz ama nasıl yöneteceğimizi, iki kimliğe de saygı duyan yerden bakmayı öğrendik. İki tarafı da destekliyoruz dediğiniz zaman barışa katkı sunarsınız.”
"Süreci yönetmeyi öğrendik"
STK’ler olarak siyasileri teşvik etmek gerektiğinin altını çizen Mooney, 1994 yılında her bir siyasi parti ile irtibata geçtiklerini söyledi. Kimsenin şiddeti desteklemediği yerde Mağdurlar Programı düzenlediklerini anlatan Mooney, Kuzey İrlanda da aslında bir kimlik çatışması yaşanıyordu. Siyasi bir sorun söz konusu olduğunda birbirimize güvenmemiz gerekmez. Sadece sürece güvenmeliyiz. Sorunu çözmedik ama süreci yönetmeyi öğrendik. Sokaklarda barışı sağladık. İrlanda’nın her tarafında çatışma vardı. Ne kadar zorluklar olsa süreçte epey bir yol kat ettik” diye konuştu.
Kolombiya'da 8 milyon 400 bin kişi yaşamını yitirdi
Mooney’in ardından Kolombiya İnsan Hakları Derneği’nde çalışma yürüten Antropolog Luz Piedad Caicedo söz aldı. Caicedo, sivil toplumda yer alan kadınların Kolombiya’daki hükümet arasında nasıl bir sürece dahil olduğundan bahsetti. Kolombiya’daki silahlı çatışmaların dinamiklerinin dışına çıktığını ve yaşanan sürece sivillerin de dahil olduğunu söyleyen Caicedo, 2017 senesinde hükümetin açıkladığı rakama göre Kolombiya’da 8 milyon 400 bin kişinin yaşamını yitirdiğini belirtti. Çatışmanın her zaman ilk hedefinin siviller olduğunu hatırlatan Caicedo, Kolombiya’daki birtakım gerilla grupları ile çok sayıda barış anlaşmasının imzalandığı bilgisini verdi.
Kolombiya’da FARC ile imzalanan barış sürecinde kadınların aktif olarak yer aldığına dikkat çeken Caicedo, şöyle devam etti: “Sivil toplumda kadınlar da çok önemli rol oynadılar. Kadınlar ve STK’ların baskısıyla 1999 yılında her iki taraf arasında konuşmalar başladı. 2002 yılında kadınlar yeniden çabalara girişti. Çatışma bölgeselleşmiş bir çatışmaydı, şiddet hedef alınmasına rağmen kadınlar yerel çatışmada önemli bir rol oynuyorlardı. Tarafların müzakere masasından ayrılmamasında etkili oldular. 67 bin öneri götürüldü müzakere sürecinde. Kadın ve barış zirvesi önerileriydi daha çok. Bu süreçte 18 kadın kuruluşuyla ve cinsel şiddet uzmanı olan kadınlarla görüşüldü. Eski gerillaların eşleriyle görüşüldü. Kadın kurumların bu dönemde sağladığı deneyim çok önemliydi ve müzakere süreçlerinde 6 kurum vardı kadınlardan. Kadınlar bu alt komitelere tavsiyeler göndererek Havana’daki toplantılara katkı sağladılar. Kadınların sorunları dile getirildi. O toplantılarda kadınların öncelikleri konulmuş oldu. Kadınların maruz kaldığı cinsel şiddet ve bu suçların hiçbir şekilde af edilemeyeceği yönünde anlaşmaya madde yazdırdılar. Cinsiyet eşitliğine değindiler. Bu son derece önemli olan kısmıydı barış sürecinin” diye belirtti.
Yapılan konuşmalar ardından ilk oturum soru cevap kısmı ile son buldu.
Barcelona Barış İnşası Programı’nda yer alan Villellas: Yüzleşme önemli
Çok sayıda kişinin katıldığı çalıştayın ikinci oturumu Prof. Ayşe Soysal’ın moderatörlüğünde sürdü. Oturumda, Barcelona Çatışma Çözümü ve Barış İnşası Programı’nda görev alan araştırmacı Ana Villellas konuşma yaptı.
Barış süreçlerine ilişkin 43 müzakere süreci izlediğini ve çoğu zaman da silahlı grupların çatışma müzakerelerine dahil olduğunu belirten Villellas, yaşanan müzakere süreçlerinde hep üçüncü bir tarafın yer aldığını belirtti. Üçüncü bir taraf olmadan barış süreçlerinin yürütülemediğini deneyimlediklerini de sözlerine ekleyen Villellas, “Çatışma 10 ila 50 yıl arası sürerken barış süreci ise daha uzun sürebiliyor. Bu da barışın önemi olsa gerek” dedi.
"Barışın inşası barış masasından ibaret değil"
Villellas, yaşanan tüm zorluklara rağmen askeri çatışmanın durmasının söz konusu olabildiğini bu süreçte rol oynayanların da sivil toplum örgütleri olduğuna vurgu yaptı. Barış alanında çalışma yürüten STÖ’lerin gerçekçi kalması gerektiğini dile getiren Villellas, “Barışın inşası süreçleri, barış masasından ibaret değil, genellikle iki tarafın isteklerine bağlı. Çoklu aktörlerin dahil olduğu süreçler lazım. Çatışmaların çözümü hükümetin kabulüne, isteklere bağlı. Böyle olunca STÖ’lerin rolü destekleyici oluyor. Bu rolümüz çok önemli. Sivil toplum konsepti çok geniş aktörler grubudur. Çok sayıda kişilerin yer aldığı birlikleri var. Bunun yanında sivil toplumun çatışmaların çözümünde çok farklı rolleri olabilir o yüzden de üzerinde daha çok düşünmek lazım” diye konuştu.
Barış alanında çalışan kişilerin özellikle koruma, izleme, sosyalleşme, kolaylaştırma ve hizmet sağlama gibi rolleri gerçekleştirmesi gerektiğini ifade eden Villellas, “Yeni fikirler için de tohum atabilmeliyiz” dedi. Barışla sonuçlanmış çatışmalı süreçler yaşayan ülkelerden örnekler sunan Villellas, bu kapsamda ifşa etme rolünün ve geçmişle yüzleşmenin son derece önemli olduğuna vurgu yaptı. Villellas, Kolombiya’da 300 kadın örgütünün bir araya gelerek 2010 yılında hafıza ve şiddet üzerinde çalıştıkları örneğini vererek, ortaya konan başlığın barış anlaşmasında da kullanıldığını söyledi.
"Ortak noktalara odaklanmak önemli"
Müzakere süreçlerinde yanlış yorumlamaları ortadan kaldıran çerçeveyi çizme rolüne de değinen Villellas, “Bu rol aslında tıkanma noktasına geldiğimiz aşamada çok önemli. İnsanlar arası diyalog, birebir bir araya getirme, bir kimlik alışverişi yaptırıyorsunuz. Kişiler arası bu diyalog aktif dinlemeye yol açarken bunun sonucunda düşman kavramını da ortadan kaldırabiliyor. Bu da bu süreçlerde bizim mutlaka zorlu diyaloglara girmemiz gerektiği sonucunu doğuruyor. Ortak noktalara odaklanmak önemli” diye belirtti. “Tespit etmek ve incelemelerde bulunmak müzakere süreçleri için son derece önemli” diyen Villellas, “Barış inşa ederken önemli aktör yerellerden çıkar. Bölgesel barış dediğimiz bir başlık var ve o yüzden kasabaların, bölgelerin mutlaka yerellerin sürece dahil edilmesi lazım. Hangi stratejik aktörlere ulaşmak lazım bunu düşünmeliyiz. Kısa vadeyle uzun vade arasında denge kurmak gerekiyor” diye belirtti.
Villellas’ın konuşması ardından ikinci oturum soru cevap kısmı ile son bulurken, verilen kısa bir aranın ardından da üçüncü oturumda İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç ve Barış Vakfı Kurucusu Cuma Çiçek konuşma yaptı.
Filipinler’deki barış sürecinde gözlemci heyette yer alan İHH Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç, yaşadığı deneyimleri aktardı. Filipinler'deki Morro bölgesinin en eski çatışma bölgelerinden biri olduğunu söyleyen Oruç, barışın masada çok fazla konuşulduğunu, çoğu zaman bozulduğunu fakat her iki tarafın inatçı olmasından kaynaklı olumlu sonuçlandığını belirtti.
"Kanunlaşması lazım"
Bu bölgede yaşanan barış sürecine de değinen Oruç, bölgede etkili olan liderlerden Selamet Haşimi’nin “Barışa gitmeyen bütün savaşlar katilliktir” sözünü hatırlattı. Oruç, karşılıklı yapılan barış anlaşmalarının uygulanabilmesi için de bu anlaşmaların mutlaka kanunlaşması gerektiğini söyledi.
Oruç'un ardından konuşan Barış Vakfı Kurucusu Cuma Çiçek ise, Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin yaptığı çalışmalara ilişkin hazırladığı rapora ilişkin sunum yaptı. STÖ’lerin çatışma ve barış süreçlerinde nasıl rol aldığını ve nerelerde eksiklik yaşadığını geniş olarak ele alan Çiçek, barışın toplumsallaşabilmesinin önemine vurgu yaptı.
Yapılan konuşmalar ardından soru cevap bölümüne geçilen çalıştay, kapanış konuşması ile son buldu.