Siyaset bilimci, araştırmacı ve çevirmen Ali Rıza Güngen ile mevcut kriz üzerine konuştuk. Güngen, hükümetin adı konmamış bir IMF programı uyguladığını, sermayenin krizi çözemediği yerde devletin krizin faturasını topluma yaydığını ve bu faturayı ödememek için işçi sınıfının geçmiş deneyimlerini sürekli öğrenmemiz gerektiğini anlattı.
Merhaba, kapitalizm için kriz nedir, kriz dönemlerinde sermaye sınıfı ve devlet ilişkisi nasıldır?
Ali Rıza Güngen: Kapitalist sistemde kriz, artı değeri çekip çıkarma sürecinin kesintiye uğraması, sürdürülemez olmasıdır. Krizler çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Kredi problemleri, eksik veya fazla üretimler krize neden olabilir. Şimdilerde pek görmesek de işçi sınıfının yaptığı grevler, krizleri tetikleyebilir.
Kriz dönemlerini sermaye sınıfı kendisi için fırsat olarak kullanabilir. Artı değerin üretiminde yeni yöntemler bulunabilir, teknolojik gelişmeler sağlanabilir. Verimsiz, üretken olmayan sermaye grupları ortadan kalkabilir, böylece kapitalist sistem için bir müddet sürdürülebilir üretim süreçleri oluşabilir.
Krizi aşmak için sermaye sınıfı işin içinden çıkamazsa, devreye zaten her zaman orada olan devlet girer. Krize müdahale eder, krizi tüm topluma yayar, faturayı toplumun ödemesini sağlar.
Bugün yaşanan krizi nasıl adlandırıyorsunuz, gidişat nereye doğru?
Ali Rıza Güngen: Bugün yaşanmakta olan krizi çoğu kişi “döviz kuru krizi” olarak görüyor. Lira son haftalarda değer kazansa da son yıllarda muazzam bir değer kaybı görüldü. Türkiye’nin sürekli açık veren, emek yoğun bir üretim yapısı var. Cari açık artıyor, borç çevirme sorunu var. Geri ödenemeyen krediler nedeniyle bankacılık sektörünün krize girme tehlikesi var. Kriz şimdilik “kur krizi” olarak görünüyor, ama başka alanlara kayması muhtemel.
Bir süre sonra yabancı sermaye girişlerinde artış olursa birkaç yıllığına tekrar canlılık yaşanabilir. Ama sermayenin koşullarında en ufak bir bozulma olur ve sermaye yine kaçmaya başlarsa kriz etkisi katlanarak karşımıza çıkar.
Krizin ne kadar sürmesini bekliyorsunuz?
Ali Rıza Güngen: Geçmiş dönemlerde yaşadığımız krizlere baktığımızda, Türkiye’de krizler 4-5 çeyrek (12-15 ay) sürüyor. Sonra yeni bir çevrim başlıyor. 2016 darbe girişimi sonrası kısa süreli bir çöküş yaşandı. Sonrasında devlet destekli kredi genişlemesi sürecinde çöküş ertelendi, sorunlar geleceğe ötelendi ve daha da ağırlaştı.
2009 yılında hükümet 2008 krizi sonrası dünyada oluşan bol paraya kolayca erişebilsin diye, özel sektöre dövizle borçlanma imkânı vermişti. Böylece özel sektörün döviz borçluluğu önceki dönemlere göre çok hızlı bir artış gösterdi. Dünyadaki bol para 2013’ten itibaren azalmaya başlayınca, Türkiye’nin finansal sürüklenmesi baş gösterdi.
Kriz sizce asıl olarak ne zaman başladı, nasıl gelişti? TL nasıl bir seyir izledi?
Ali Rıza Güngen: 2016 darbe girişimi sonrası piyasalarda oluşan ani şokla birlikte kısa süreli bir çöküş gördük. Oluşan kriz ortamını aşmak için, hükümet Kredi Garanti Fonu aracılığı ile piyasaya yüzlerce milyar TL para verdi. 350 bin şirkete KGF desteği verildi, 30 bin şirket batmaktan kurtarıldı. Böylece belirli bir büyüme rakamı tutturuldu. Büyüme hükümet için önemli, çünkü AKP ancak yüksek büyüme ile kendisine verilen desteği sürdürebileceğini biliyor. Hükümet büyümenin sağlanması için faizleri düşük tutmaya çalışıyordu.
Türk Lirası 2018 yılı içinde yüzde 41 değer kaybetti. En son yaşadığımız 2001 krizindeki değer kaybının yüzde 51 olduğuna bakarsak, durumun vahameti daha iyi anlaşılır. Enflasyon ve faizler yükseldi. Bu da kredi piyasasını daralttı, sonuç ekonomik daralma oluyor. Kur krizinin reel sektör krizine dönüştüğünü görüyoruz. Bugün reel sektörün 217 milyar dolar borcu var. Önümüzdeki bir yıl içinde ekonominin toplam 235 milyar dolar paraya ihtiyacı var, Temmuz verileriyle 181 milyar dolar borç ödemesi, 54 milyar dolar cari açığın finansmanı için.
TL’deki değer kaybının ihracatı artırması beklenirdi, ama ihracat artmadı. Çünkü ihracat yapmak için ithalat yapılması gerekiyor, onun için döviz lazım, ama döviz pahalı. Hükümet şimdilerde borç yapılandırmasına giderek sorunu ötelemeye çalışıyor.
Uluslararası düzlemde bugün bir krizden söz edebilir miyiz?
Ali Rıza Güngen: 2008 krizi sonrası dünya piyasalarına ABD tarafından akıtılan trilyon dolarlar tekrar geri çekilmeye başlandı. Dolardaki bu geri çekilme halen devam ediyor. Piyasalarda dolar bulmanın zorlaşması sonucu 2018’de ilk olarak küresel Güney dediğimiz gelişmekte olan ülkeler sarsıldı. Bu sarsılmadan en çok Arjantin ve Türkiye etkilendi, çünkü bu iki ülkenin farklı tipte olsa da borçları ve açıkları diğerlerine göre daha fazla.
Hükümetin açıkladığı YEP’in krizle nasıl bir ilgisi var?
Ali Rıza Güngen: Yeni Ekonomik Plan, YEP aslında tam bir adı konulmamış IMF programı. Döviz ve enflasyonda YEP’in açıkladığı hedeflerin tutmayacağı kısa sürede kesinleşti. Bugün 6,6 milyon kişi işsiz. 2019 sonu itibarı ile Türkiye’de iş aramaktan vaz geçenler, iş bulma ümidini kaybedenler dahil, geniş tanımlı 8 milyon kişinin işsiz olmasını öngörüyor, bunu YEP’le pazarlıyorlar.
Hâlihazırda yoksulluk ve geçim derdinin yaygınlığını ekleyelim. Yoksulların yüzde 60’ı acil harcamalarını dahi karşılayamaz halde, resmi verilere göre bir o kadarımız evlerimizi ısıtamıyoruz.
YEP, devletin tasarruf yapacağını ilan etti, yani krizi topluma yayacaklar. Klasik kemer sıkma programının yanına bazı finansal düzenlemeleri ve detaylandırılmamış hedefleri eklemişler. Ancak yeni vergiler koyma, ya da var olanların oranlarını artırma ve sosyal devlet harcamalarından kısma arzusu belirgin.
Ayrıca işsizlik fonunda birikmiş 124 milyar TL’ya da göz dikilmiş. Bu para esasen işçilerden yapılan kesintiler ve devlet katkısından oluşuyor. Fonda biriken paranın 11 milyar TL’si yasaya aykırı olarak üç devlet bankasına sermaye yeterliği sorunlarını çözmeleri için aktarıldı. Bugüne kadar fondan işverenleri destekleyen pek çok ödeme yapılmaktaydı. Bunu kullanmaya devam etmeye niyetliler.
İşçi sınıfı krizin faturasını ödememek için neler yapmalı?
Ali Rıza Güngen: İşsizlik Fonunun amacına uygun olarak, sadece işsizler için kullanılmasını sağlamalıyız, bu çok önemli. Kredi kartı borçlarının yapılandırılması veya silinmesi için mücadele vermeli, kampanyalar düzenlemeliyiz. Daha ötesine de geçmeliyiz. Sermaye hareketlerinin, sıcak para dolaşımlarının kontrolünü talep etmeliyiz.
İşçi sınıfının geçmiş deneyimlerini sürekli öğrenmeli ve unutmamalıyız. Ayağa kalktığımızda bugünkünden çok daha fazla baskı ile karşılaşabiliriz, buna hazırlıklı olmalıyız.
(Sosyalist İşçi)