Afrin harekatı sırasında lokum dağıtmak isteyen grubu protesto eden Boğaziçi Üniversite’li öğrenciler hakkındaki davanın duruşması bugün görüldü. Öğrencilere beraat verilmezken, haklarındaki adli kontrol ve yurtdışı yasağı kararları kaldırıldı.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin Afrin harekatını ve okuda harekat için lokum dağıtan bir grubu protesto etmeleri üzerine açılan davanın ikinci duruşması bugün İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Öğrenciler, eyleme katıldıklarını ve slogan attıklarını belirttiler ve yaptıklarının suç olmadığını söyleyerek beraatlerini talep ettiler ve aksi takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiklerini eklediler.Davada beraat kararı çıkmadı ancak yargılanan 30 öğrenci hakkındaki adli kontrol ve yurtdışı yasağı kararları kaldırıldı.
“Kürt halkıyla ve bütün ezilenlerle dayanışmaya devam edeceğiz”
Duruşma hakkında Marksist.org’a konuşan ve yargılanan öğrencilerden biri olan Bektaş Deneri, “Bu duruşmada davanın hukukî bir dayanağı olmadığını görmüş olduk. Zira hakkımızdaki bütün adli kontrol tedbirleri kaldırıldı. Bu dava Kürt halkıyla dayanışma gösteren bütün devrimci-demokrat kamuoyuna bir gözdağı olarak kullanılmak istendi. Bütün bu manipülasyon ve hukukî skandallara rağmen okutmak istemedikleri biz ‘komünist ögrenciler’ Kürt halkıyla ve bütün ezilenlerle dayanışmaya ve onların sesini yükseltmeye devam edececeğiz” dedi.
“Siyasi tutsaklara özgürlük”
30 öğrencinin yargılandığı dava öncesinde Çağlayan Adliyesi önünde bir basın açıklaması yapıldı. Açıklama şöyleydi:
“19 Mart 2018 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde iktidar destekçisi bir grubun Afrin Operasyonu'nu kutlama amaçlı lokum dağıtmak istemesi üzerine yaşanan olaylar bizi bugün buraya, bu yargılamaya getirdi. Biz 'hâlen okumakta olan' muhalif öğrenciler, haklı duruşumuzu bir daha sergilemek, tarihe bir not daha düşmek için buradayız ve bu açıklamayı yapıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi yıllardır iktidarın özel sindirme politikalarına maruz kalmaktadır. Kayyum rektör atamalarından akademisyen yargılamalarına, muhalif öğrenci avlarından kampüsteki polis tehdidine kadar yoğun bir baskı altındadır. 19 Mart günü lokum dağıtma hadisesine gösterilen tepki, bu baskı politikalarını yürüten iktidar tarafindan bir fırsat olarak değerlendirildi, medyanın ve Cumhurbaşkanı'nın hedef göstermesiyle biz öğrenciler okuma hakkımızın elimizden alınacağı tehdidiyle evlerden, yurtlardan, kütüphane ve kampüslerden baskınlarla alınarak cezaevine konduk. Elbette yargılandığımız meselenin sadece üniversitemize dönük politikalardan kaynaklı olmadığını biliyoruz. Son yıllarda ucu savaşa değen en ufak bir sesin büyük tepkilerle bastırıldığına tanık olduk. Fakat yine de herkesin susmaya mahkûm edildiği bu devirde, bu savaşın kutlanmasına rıza göstermedik, barışın yaninda olduk, ses çıkardık. Her insanın reddetme hakkı bulunduğu gibi, biz muhalif öğrenciler de mevcut iktidarın savaş politikalarım kabul etmek ve desteklemek zorunda değiliz. Bunu-eleştirme ve-protesto etme hakkımız bulunmaktadır. Bu hakkımızı kullanmamız, tanımları egemenler tarafından belirlendiği hâliyle bizi terörist, sözümüzü terör örgütü propagandası yapmaz. Herkesin susturulmak istendiği bir zamanda Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birinde devlet politikalanna karşı bu kadar güçlü bir ses çıkarmanın asıl kabul edilmeyen ve bu kadar öfke duyulan şey olduğunu biliyoruz. Tüm hedef göstermelere, cezaevlerine, baskı ve işkencelere karşı kararlılıkla ezilen halkların ve sınıfların yaninda olacağımızı yineliyoruz. Biz kriz hâlindeki iktidarın hedef aldıklarından yalnızca bir kesimiz. Yaşadıklanmız şahsi ve benzersiz değildir. Boğaziçi'nde yaşanan olaylar devlet politikalarına zuhur etmiş karanlığın; yıllardır ezilen halklara, işçilere, kadınlara, devrimcilere, muhaliflere, gazetecilere, akademisyenlere karşı yürüttüğü baskı-işkence-sürgün-ihraç politikalarının yalnızca küçük bir özetidir. Bundan dolayı yaşananlar yalnızca eğitim hakkı gasp edilen öğrencilerin basit bir mağduriyet hikayesine indirgenemez. Bize yönelik saldırıların nedeni bizim ses çıkarmamız reddetmemize duyulan öfkedir. Üniversiteler bilimin, özgür düşüncenin, üretimin merkezidir; ancak politikadan soyutlanarak hakikat yuvası olamazlar. Zira hakikat, karanlığın karşısında tarafsız ve apolitik olmak değil, kendini haklının, ezilenin tarafına koyabilmektir. Bize göre hakikat budur ve bu hakikat ihraç edilemez. Yargılanmamızın sebebini söylüyoruz: Çünkü faili belli kayıplara karşı 23 yıldır pes etmeyen Cumartesi Anneleri’nin, emek sömürüsüne karşı havaalanında direnen işçilerin, eril şiddete karşı duran kadınların, inkara-sömürüye-katliama karşı Kürt halkının tarafındayız ve açıkça söylüyoruz: ezenler var oldukça, biz ezilenlerin tarafında yer almaya devam edeceğiz. Zulüm varsa direniş de vardır; bunu biliyor ve hakikatimizi bu yönde belirtiyoruz. Bizi terbiye edeceklerim sandıkları cezaevlerine karşı özgürlük şiarımızı yineliyoruz. Başta tutuklu öğrenciler olmak üzere devrimci-demokrat siyasi tutsaklara özgürlük talep ediyoruz!”