Hükümetin açıkladığı Yeni Ekonomi Programı işçi sınıfına saldırıyı derinleştirirken, patronlar yine kıdem tazminatına göz dikti. Çözüm birleşik mücadelede.
Patronlar ne zaman bir kriz yaratsa, hükümetler onları kurtarmak için seferber olur. Faturayı ekonomik saldırılarla emekçi sınıflara çıkartırlar. Hükümetin Yeni Ekonomik Programı, (YEP) işçilerin bir dizi kazanılmış hakkını ortadan kaldırırken, kesintileri getiriyor. Krize çözüm getirmektense uzak.
Merkez Bankası'nın rekor faiz artırımının ardından, küresel finans şirketlerini ikna etmek isteyen hükümet, üç yıl boyunca uygulanacak ekonomik politikaları ilan etti.
Batık kredilerle sarsılan ve döviz sıkıntısı çeken bankaları güçlendirmeyi merkezine alan bu programda ekonominin 2018 ve 2019'da küçüleceği kabul ediliyor. Hükümete göre düzelme 2021 yılında gerçekleşecek.
Halka "Kriz mriz yok" diyen yönetenler, krize karşı bir istikar programı açıklıyor. YEP denilen ekonomik saldırı ve kesintiler paketi, IMF'siz bir IMF programıdır.
Kamu harcamalarında ve maaşlarda kesintiler, kemer sıkma, verginin tabana yayılması, kıdem tazminatı ve kamuda iş güvenliği gibi kazanılmış hakların budanmasını içeren Ak Parti'nin "istikrar programı" bütünüyle patronlardan yana.
Bankacılarla birlikte Yeni Ekonomik Programı açıklayan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın paketinde hayat pahalılığı ile geçim sıkıntısı çeken, işten atılma korkusu yaşayan milyonlarca emekçi için bir şey yok.
Krize çözüm olabilir mi?
Türkiye'nin en büyük holdingleri ve banka sahiplerinin örgütü olan TÜSİAD'ın başkanının "gerçekçi hedefler içeriyor" dediği hükümetin programını memnuniyetle karşıladıklarını söyledi ve ekledi: "Önümüzdeki dönemin önceliği, finansal sistemimizin istikrarının teminidir."
Bankalar kurtarılacak, dev şirketlerin borçları yapılandırılacak fakat bu programda Türkiye kapitalizminin krizinin sebebi olan dış kaynak yani döviz sıkıntısına nasıl çözüm bulunacağı yer almıyor.
Hükümetin kapı kapı dolaşıp borç istediği küresel finans şirketleri programın ilanına rağmen kredi musluklarını açmadı.
Hükümetin bir sonraki adımı 17 Ekim'de gündeme gelecek 2019 bütçe yasa tasarısı olacak. Bir çok kaleminde kesintilere gidilmesi beklenen bütçenin yabancı sermayeyi ikna edip edemeyeceği de belirsiz.
Birleşik mücadele kazandırır
Yönetenler "kriz yok, bunlar psikolojik" diyor fakat Eylül ayıyla birlikte birçok sektörde işten çıkarmalar başladı. Patronların gerekçesi kriz!
Çoğunluğu sendikasız olan işçilerin bu saldırılara karşı koyabilmesi, örgütlü işçilerin birleşik mücadelesiyle mümkündür.
Küçük direnişler kolluk kuvvetleri tarafından bastırıldığı, öncü işçilerin tutuklanarak tüm işçilere gözdağı verildiği bu koşullarda mücadelenin önünü sendikalar açabilir.
Hiçbir sendika tek başına bu saldırıya karşı koyamaz. Krizin faturasını patronlara ödetmek için Türk-İş, Hak-İş, DİSK, KESK, Memur-Sen bir araya gelmeli, Emek Platformu yeniden kurulmalıdır. Henüz krize karşı bir mücadele programı ilan etmeyen sendikaları harekete geçirecek olanlar tabandaki işçilerdir. İşyerlerinde her görüşten çalışanın katılımıyla saptanacak ortak talepler için mücadele ancak birleşirsek kazanabilir.
Kutuplaştırıcı, patronların ve yönetenlerin işini kolaylaştıran suni bölünmeleri aşmak zorundayız.
'Kriz yok' iddiası ve gerçekler
Erdoğan kabinesinden "Kriz mıriz yok", "Bu yaşadıklarımız psikolojik" sesleri yükseliyor.
İşte krizin açık göstergeleri:
-Türk lirası yılın ilk sekiz ayında yüzde 40 değer kaybetti.
-Başta gıda olmak üzere temel tüketimde fiyatlar yüzde 20 arttı. Yılsonunda zamlar çok daha yüksek bir orana ulaşacak.
-Şirketlerin dolar üzerinden aldıkları devasa miktarda borçlar, geri ödenemez halde.
-En büyüklerinden en küçüklerine, birçok işletme kepenk indiriyor. Teknik olarak iflasta olmayan sektör ve şirket sayısı çok az.
-Alışveriş yok, alacaklar alınamıyor, borçlar geri ödenemiyor. Nakit sıkıntısı yaşanıyor.
-Ekonominin durgunluğa gireceği, yani küçüleceği konusunda neredeyse herkes hem fikir. Türkiye kapitalizminin krizini reddeden hükümet bile Yeni Ekonomik Programı'nda küçülmeyi itiraf etti.
Maaşlardan üç yıl zorunlu kesinti!
Hükümet, otomatik Bireysel Emeklilik Sigortasını zorunlu hale getiriyor.
Çalışanlar, patronlar tarafından dahil edildikleri sistemden üç yıl boyunca çıkamayacak. Her ay maaşlarımızdan belli bir miktar kesilip, emeklilik şirketlerine gönderilecek.
Kamu ve özel sektörde, 45 yaş altı tüm çalışanların işverenleri tarafından BES’e dahil edilmesini sağlayan otomatik katılım, 2017'de başladı. İki yılda 12 milyona yakın çalışan sisteme giriş yaptı, bunların yüzde 60’a yakınıysa çıktı.
İşçilerinde ücretlerden yapılan kesintilerin, emeklilik ve sigorta şirketlerine aktarılmasını getiren bu uygulama, işçilerin çoğunluğunun istememesine rağmen zorunlu hale getiriliyor.
İşçilerden kesen hükümet, patronları rahatlatıyor. Zorunlu BES kesintilerinin aktığı dev sigorta şirketlerinden oluşturacağı Türkiye Reasürans Havuzu, patronların sigortaya kolay ve ucuz ulaşmasını sağlayacak.
2019 yılında sosyal güvenlik harcamalarından 2 milyon lira kesinti yapılacağını ilan eden yönetenlerin önceliği çalışanların sosyal güvenceleri değil finans sermayesinin çıkarları.
Kıdem tazminatıma dokunma!
Krizin faturasını halka çıkartmak isteyenler, gözlerini yine kıdem tazminatlarına dikti.
AKP hükümetleri tarafından daha önce gündeme getirilen kıdem tazminatında değişiklikler hem sendikalar, hem de patron örgütleri tarafından reddedildiği için rafa kaldırılmıştı.
Şirketlerin borç krizini çalışanlardan çıkartmak için, kıdem tazminatı yasasını yine değiştirmek istiyor.
İşçinin, çalıştığı sürece harcadığı emek karşılığı, işten çıkarıldığı ya da emekli olduğunda patronlar tarafından verilen toplu paradır. Kıdem tazminatı milyonlarca çalışanın ayakta kalabilmesini sağlayan temel bir haktır. Tam da bu nedenle sendikalar, kıdem tazminatı yasasının olduğu gibi kalmasını isteyerek "kırmızı çizgimizdir" diyor.
Patronlar ise "ağır bir yük" dedikleri kıdem tazminatı ödemeyi zaten istemiyor. Kendilerine yasal zorunluluk getirdiği için mevcut yasaya da kıdem tazminatlarını bir fonda toplamayı hedefleyen yenisine de karşılar.
Önümüzdeki üç yıl boyunca iki tarafı bir araya getirerek uzlaştıracağını söyleyen hükümetin yapacağı değişikliklerin işçilerin aleyhine olacağıysa açık.
Kıdem tazminatı, işçilerin kırmızı çizgisidir. Alınterimize dokunmayın!
Esnek çalışma işçilerin aleyhinedir
Yeni Ekonomik Program, iki sene önce torba yasayla geçmiş olan esnek çalışmayı da getiriyor. Bu yolla, "Kamuda 2 milyon kişiye istihdam sağlayacağız" diyorlar. "Memur evden çalışacak", "yarı zamanlı çalışarak kendini geliştirmeye zaman ayıracak" gibi argümanlarla pazarlanan esnek çalışma, işçilerin uzun mücadeleler sonucu elde ettiği kazanımların hiçe sayılarak kuralsızlık dayatmasıdır.
Kamuda işe alınacaklar, önceki çalışanların haklarından faydalanmayacağı gibi ayrı ücretlere tabi olacaktır. Küresel kapitalizmin işçi haklarına saldırısının bir ürünü olan esnek çalışmayla iş güvenliği de ortadan kalkar. Reform diye yutturulmak istenen düşük ücretle çalıştırma. Hükümet, esnek çalışmanın yaygınlaştırılmasıyla, 657. sayılı kanunla kamu çalışanlarının iş güvenliğinin korunmasına bu yolla son vermek istiyor. Esnek çalışmaya hayır! Eşit işe eşit ücret ve hak!
İnsanca yaşayacak asgari ücret!
Türk lirası değersizleşmiş, her şey zamlanmış, milyonlarca insanın alım gücü kısılmışken, hiçbir şeye yetmeyen net 1.603 liralık asgari ücretin gelecek sene ne kadar olacağı pazarlıkları başladı.
Hükümet, bu sene itibarıyla tüketici fiyatlarının yüzde 20.8 artmış olacağını söylüyor. Ağustos ayı itibarıyla gıda fiyatları zaten yıllık bazda yüzde 20 arttı. Yıl sonunda artış, yüzde 25'e yaklaşabilir.
Bugüne kadar asgari ücretteki artış oranı, tüketici fiyatlarındaki enflasyona göre belirlendi. Aynı şekilde karar verilirse 2019'da asgari ücret yüzde 20-25 oranları arasındaki artışla net 1.924-2.004 lira olacaktır.
Sendikalar ne istiyor?
6 milyon işçi ve ailelerini doğrudan ilgilendiren konuda hükümet ve patronlarla masaya oturan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, “Aralık ayındaki pazarlık 2 bin TL üzerinden başlasın” diyor.
DİSK ise 2018 yılındaki kayıpların telafi edilmesi için asgari ücretin 2.600 lira olmasını talep ediyor.
Türk-İş'in yaptığı Ağustos 2018 yoksulluk araştırmasına göre, dört kişilik bir işçi ailesinin zorunlu harcamalarının tutarı ayda 5 bin 903 liraya çıktı.
Eğer işçi tarafını temsil eden sendikaların yüzde 25 artış talebi gerçekleşirse, yoksulluk sınırının birazcık üzerine çıkabilmeleri işçi ailesinin iki ferdinin ücretleriyle olası hale geliyor.
2018'in kayıpları giderilmeli. Peki ya kriz ve sonucunda ekonomik durgunluğun yaşanacağı 2019'da asgari ücretin alım gücü nasıl korunacak?
Yüzde 25 bir başlangıç noktasıdır. Asgari ücret çok daha yüksek bir oranda artırılmalı. Fakat patron ve hükümet temsilcilerinin çoğunluğunu oluşturduğu asgari ücret tespit komisyonunun antidemokratik yapısı masa başındaki pazarlıkları sınırlıyor. Komisyonun kararıyla yılın ilk ve ikinci aylarındaki artışlar baştan belirleniyor. Yıl içinde işçilerin alım gücünü artırmasına meydan verilmiyor.
Patronlar destek peşinde
2019 asgari ücret pazarlıkları, patronlar ve hükümet arasında da gerçekleşiyor. Asgari ücrette işverene verilen 100 liralık destek bu yıl bitiyor. Patronlar "destek biterse, işçi çıkarırız" diyerek masaya oturuyor. Krizin vurduğu orta ve küçük şirketlerin çöküşünü engellemek adına bu desteği devam ettirebilirler.
Krizi işçiler çıkartmadı. Ekonomik durgunlukla mücadele, işçilerin aleyhine uygulamalarla değil ücret artışlarıyla verilmelidir. Asgari ücret ve genel ücretlerdeki artış için mücadele büyütülmeli.
(Sosyalist İşçi)