Soçi anlaşması: İdlip için çözüm mü?

27.09.2018 - 14:19
Haberi paylaş

Sosyalist İşçi gazetesi yeni sayısında Rusya-Türkiye arasındaki Soçi anlaşmasının Suriye'de çözüm getirip getirmeyeceğini tartıştı. 

Suriye Devrimi, Esad kitle gösterilerine büyük bir şiddetle yanıt verince, başlangıcından birkaç ay sonra, çok erken bir aşamada silahlanmak zorunda kalmıştı. Bunun ardından, çok çeşitli siyasi görüş ve amaçlardan oluşan farklı muhalif birliklerle rejimin ordusu ve çeteleri arasında ülkenin bütününe yayılan bir köşe kapma savaşı başladı. 2011-2014 arasında ibre genel olarak muhaliflerden yanaydı ve Suriye’nin büyük bölümü Baas diktatörlüğünün kontrolünden çıkmıştı. Fakat önce ABD’nin IŞİD’i bombalama gerekçesiyle 32 ülkeden oluşan bir koalisyonla müdahale etmesi, daha sonra diktatörün baş destekçisi Rusya’nın doğrudan sahaya inmesi gibi faktörler, son üç dört yıllık süreçte rejimin ilerlemelerini beraberinde getirdi.

Rejim ilerlerken tek tek büyük kentleri muhalefetten geri alıyor, her kent merkezi geri alınrken çeşitli uluslararası güçlerin arasındaki anlaşmalarla siviller ve silahlı muhalifler başka yerlere kaydırılıyordu. İdlip, bu tahliyelerin sonucunda on binlerce silahlı militanın, toplamdaa üç milyondan fazla insanın bulunduğu bir yer hâline geldi.

Ve İdlip bu zincirin son halkası, muhalefetin elinde kalan son büyük yer. Rusya-Esad ikilisi, burayı da aldıklarında, 2011 yılında başlayan ayaklanmanın tamamen bastırıldığını ilan edecekler. Türkiye ile Rusya arasında varılan anlaşma, bu trajik sonu birkaç hafta ötelediği ve sivillerin olası kayıplarını engellediği için Erdoğan’a prestij kazandırdı. Soçi’de Putin’le imzalanan anlaşmaya göre, İdlip’te siviller için bir silahsızlandırılmış bölge oluşturulacak, bunun sınırlarını TSK güçleri ve Rus askerleri koruyacak, El Nusra’nın devamı olan HTŞ ile diğer ağır silahlı güçler Ekim ortasına kadar bu bölgenin dışına çıkacak. Fakat bu anlaşmayla bölgedeki nüfuzunu artıran Türkiye’nin 15 Ekim’den sonra silahlı örgütleri nasıl ikna edeceği, ya silahsızlanmaları ya da burayı terk etmeleri konusunda kendisine biçilen görevi nasıl tamamlayacağı belirsiz.

Öte yandan, bu belirsizlik, Türkiye’deki birtakım ulusalcıların iddia ettiği gibi, İdlip’te sıkışan cihatçıların akın akın sınırı geçmesiyle de sonuçlanmayacak. Türkiye hem silahlı militanların hem göçmenlerin olası akınına karşı sınıra büyük bir askeri yığınak yaptı ve bunun önünü kesmeyi planlıyor.

Bütün küresel ve bölgesel güçlerin av sahasına dönüşen Suriye’de, aşağıdan sosyalizmi savunanların bakması gereken bir dinamik hâlâ orada duruyor. İdlip’e müdahale gündeme geldiğinden beri hem bu kentte hem de kuzeydeki başka bölgelerde halk sokaklara çıkarak gösteri yapıyor. Kimi zaman 30, kimi zaman 120 noktada aynı gün yapılan eylemlere “Bizim tercihimiz direniş”, “Devrimin sesini yükseltmek için” gibi ortak hedefler konuluyor. Bu gösteriler, Suriye’de şiddetin asıl sorumlusunun Esad ve ortakları olduğunu, rejim devrilmeden Suriye halkının mücadelesinden vazgeçmeyeceğini anlatıyor. Eylemlere birden fazla noktada HTŞ’ye bağlı güçler saldırdı ve göstericileri dağıtmak istedi. Zaten protestolarda, Rusya’nın “terörizme karşı” vurgularına ithafen, “Terörizmle ilk mücadele eden Suriyeli devrimcilerdi” pankartları taşınıyor.

Suriye’de işçilerin ve farklı halklardan ezilenlerin tamamının taleplerine seslenmeyen hiçbir çözüm kalıcı olamayacak. Esad’ın başta kalmasını garantileyen “yeni anayasa” çalışmaları, ona karşı isyan edenler tarafından tepkiyle karşılanıyor. Dışarıdan müdahale eden güçlerin tamamı ise, Türkiye dahil olmak üzere, halkın taleplerinden çok kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Farklı etnik ve dini kökenlerden tüm Suriyeli emekçilerin, Arapların ve Kürtlerin barışçıl bir şekilde bir arada yaşamını ve özgürlüğünü sağlamak için ise hem yerleşik rejime ve destekçilerine hem de ülkeye müdahale eden Batılı güçler ve müttefiklerine karşı yeni bir birleşik mücadele dalgasının yeşermesi gerekli.

(Sosyalist İşçi) 

Bültene kayıt ol