Ozan Tekin, Sosyalist İşçi gazetesinde hükümet çevrelerinin Avrupa Birliği dönüşünün ne anlama geldiğini tartıştı.
AKP hükümeti, bir kez daha AB ile ilişkilerini toparlama yoluna girdi. Oysa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son iki yıl içinde hem Hollanda ile hem de Almanya ile yaşanan krizlerde, bu ülkelere “Nazi” demişti. Ekonomik krizle boğuşulmaya hazırlanılan dönemde ise hükümet Nazi olarak gördükleriyle ittifak sürecini hızlandırmayı planlıyor.
İlk toplantısını Kasım 2014’te yapan ve Türkiye’nin AB’ye üyelik yolunda gerçekleştireceği reformlar için takvim- çalışma prensibi ortaya koyan Reform Eylem Grubu’nun üç yıldır yapılamayan toplantıları yeniden başladı. Aralık 2015’ten sonra gerçekleştirilen ilk toplantıya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ile Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak katıldı.
Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı’ndaki toplantının ardından dört bakan bir basın toplantısıyla görüşlerini kamuoyuna açıkladı. AB sürecinin öneminden bahseden bakanlar, AKP’nin “reformcu” yönüne vurgu yaptılar. Demokratikleşme ve yargı konusunda adımların atılmasından bahsettiler.
Hükümete yakın yazarlardan Abdulkadir Selvi de AB ile işbirliğinin temeli ekonomik hedeflerle belirlense de AB’nin siyasi kriterleri önümüze getireceğini hatırlatarak, “sembolik tutuklamalar” konusunda adımlar atılabileceğini yazdı. Yani Enis Berberoğlu, Osman Kavala ve tutuklu belediye başkanlarının serbest bırakılması gündeme gelebilir.
Neden AB?
AKP hükümeti kısa süre öncesine kadar Avrupa Birliği’yle fasılların kapanması ihtimalinden çekinmiyor, AB’nin krizde olan bir yapı olduğunu söylüyor, Türk egemen sınıfının çıkarları doğrultusunda Avrupa egemen sınıflarıyla itişip kakışıyordu. Şu an böylesi bir sürece dönülmesinin sebebi, “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı. Türkiye’yi ekonomik olarak köşeye sıkıştırmak isteyen ABD, aynı zamanda AB’deki müttefiklerine de benzer tehditleri yöneltiyor. Özellikle Almanya’yı ticaret savaşı ilan ettiği ülkelerin arasında sayıyor. Trump liderliğinin bu agresif politikası, AB ile Türkiye’yi yeniden zorunlu olarak müttefik olmaya itiyor. Zira Fransa ve Almanya’dan ABD’ye karşı Türkiye’yi koruyan açıklamalar gelmişti. Ayrıca, TL üzerinden Türk ekonomisinde yaşanan dalgalanmanın, kötü sonuçlanması hâlinde Avrupa bankalarını da krize sokabileceği öne sürülüyor.
Hukuk, demokrasi ve reform mu?
Öte yandan, Selvi’nin yazısı ve kısa vadede yaşanacak gelişmeler gösteriyor ki, Türkiye’de hukuk tamamen hükümetin politikasının yön verdiği bir araca dönüşmüş durumda. Osman Kavala, bütünüyle saçma iddialarla ve hiçbir elle tutulur delil olmadan bir seneye yakın süredir tutuklu. Ancak serbest bırakılması AB ile yürütülecek “müzakerelere” bağlı. Bu, AKP’nin Rahip Brunson krizinde ortaya attığı, Türkiye’de yargının “bağımsız” olduğu iddiasını çökertiyor.
Bakanların vurguladığı AKP’nin “reformcu” kimliği ise çok uzaklarda kalmış bir hatıra. 2002-2010 döneminde, Avrupa hükümetleri için AKP, Türkiye’deki klasik Kemalist rejimden uzaklaşma adımları atan, dolayısıyla Batılı liberal demokrasilere benzemeye çalışan bir iktidarı temsil ediyordu. Ancak Kürt sorununda çözümün rafa kaldırıldığı, ifade ve gösteri özgürlüğünün bütünüyle yasaklandığı, eşcinsellerin ve kadınların baskı altına alındığı, polis sopasının, milliyetçiliğin ve ırkçılığın hakim olduğu bugünlerde ne Avrupa ne de herhangi bir bağımsız gözlemci açısından böyle bir özelliğinden söz edilebilir.
Kitlesel mücadele
Sonuç olarak, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi için AB ile yürütülecek görüşmelere bel bağlamak da büyük bir hata olur. AB bir demokrasi kurumu değil, Avrupalı kapitalistlerin çıkar birliğidir. İkiyüzlülüğünü hatırlamak için, Erdoğan’a yapılan onca otoriterlik eleştirisine rağmen, 2016 yılının başında imzalanan mülteci geri kabul anlaşmasına dönülebilir. Erdoğan içeride hangi politikaları uygularsa uygulasın, mültecileri Avrupa’ya salmama konusunda AB’yle uyumlu davrandığı sürece müttefiklik ilişkisi sürmüştü.
Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi için işçi sınıfının merkezinde olduğu kitlesel hak mücadelelerinin gelişmesine ihtiyacımız var.
Ozan Tekin
(Sosyalist İşçi)