Sosyalist İşçi gazetesinin son sayısında 24 Haziran'ın ardından siyasi durum ve yerli milli ittifaka karşı mücadele ihtimalleri ele alındı:
24 Haziran seçimlerinin sonuçları, bir kez daha muhalefet cephesinde büyük bir umutsuzluk ve karamsarlık yarattı. Muharrem İnce’ye bağlanan hayaller ve HDP barajı geçtiği takdirde AKP-MHP ittifakının parlamentoda çoğunluğu elde edemeyeceği beklentileri boş çıktı. Türkiye egemen sınıfı ekonomik krizin gelme ihtimali olan döneme Erdoğan liderliğinde otoriter bir başkanlık rejimiyle giriyor.
AKP-MHP ilişkisi
Oysa işler hükümet açısından da iyi değil. Parlamento seçimlerinde oyu %42.5’a düşen AKP, iyiden iyiye MHP’ye bağımlı hâle geldi. Erdoğan’ın başkanlığı elde ederken aldığı oy da ancak iki partinin toplamı kadar yapıyor. Yani faşist partiyle kurulan ittifak olmasaydı ne Erdoğan başkan olabilirdi ne de AKP parlamentodan istediği yasayı geçirebilirdi.
Son üç yıldır uygulanan yerli ve milli politikaların sonucu olarak MHP güçlendi. İki parti arasında hem seçim öncesinde hem seçim sonrasında yer yer gerginlikler yaşandı. AKP’nin MHP için yapabileceklerinin bir sınırı var ve bu durum yerli-milli ittifakı kırılgan hâle getiriyor.
Dünyayla ilişkiler
Öte yandan hükümetin uluslararası müttefikleriyle ilişkilerinde de seçim öncesine göre bir değişiklik yok. ABD ile en son rahip Andrew Brunson üzerinden yaşanan gerginlik, işlerin o kadar da kolay olmayacağını gösteriyor.
Sonbaharda ABD, İran’a ambargo uygulamayan ülkelere yaptırımlara gidecek. Türkiye bu ambargoya katılmayabileceğini söylüyor. Hollanda ve Almanya ile ilişkiler normalleştirilmeye çalışılırken, Batı emperyalizminin lideri ve NATO’nun en büyük gücü ABD ile tansiyon düşmüyor. ABD Kongresi’nin iki kanadının üzerinde uzlaşma sağladığı tasarıyla, Türkiye’ye F-35 savaş uçağı teslimatı geçici olarak durduruldu.
Ekonomi sallantıda
Ekonomide de 24 Haziran sonrası yaşanan sorunlar aynen seçim sonrasına taşındı. Güçlü bir seçim zaferi, AKP için piyasalarda durulma ve istikrar getirmedi. Dolar yükselmeye devam ediyor. Enflasyon %15 olarak açıklandı ve her şeye bu ölçüde zam geliyor. Tüm uluslararası kuruluşlar Türkiye ekonomisindeki risklere işaret ediyor. Kredi derecelendirme kuruluşları not kırıyor. Birçok büyük şirket, borçlarını yapılandırmak istiyor, ancak bankalarla anlaşamıyor.
Hükümet de gelen tehlikenin farkında. Erdoğan yıllarca IMF’ye olan borcu bitirmeleriyle övündü. Şimdi IMF ile tekrar görüşülmesi gündemde. Bu olmasa dahi halka bir acı reçete çıkarılacak. Berat Albayrak bunu duyurdu: Enflasyona karşı mücadele ve kamuda kesintiler yaşanacak.
Patronlar seçimlerden sonra ilk iş olarak yeni hükümetten bu tedbirleri almasını, yani olası bir krizin faturasını işçi sınıfına ödetmesini istemişti. Erdoğan ve AKP bir kez daha sermaye sahiplerinin hizmetinde.
Bahane yok
Erdoğan 24 Haziran’dan sonra “artık bahanemiz kalmadı” demişti. Bundan sonra ülkedeki tüm sorunların tek muhatabı, bugüne kadar önüne çıkan engelleri temizlemiş ve rejimi kendi istediği doğrultuda yeniden yapılandırmış bir “başkan” olacak.
OHAL’de yaşanan haksızlıkların devam ediyor olması, çözüm ve barış politikaları yerine “terörle mücadele” adı altında yapılanlar, hayat pahalılığı ve yoksulluğun yaygınlaşması, AKP’yi ve Erdoğan’ı önümüzdeki dönemde sıkıştıracak başlıklar olarak gözüküyor.
Ekonomik krizler doğrudan işçi sınıfının lehine sonuçlar yaratmaz. Muhalefetteki ölü toprağını üzerimizden atmak için şimdiden mücadele eden tüm işçilerle bağlar kurmak, her bir direnişi yaygınlaştırmak, ekonomik krizlerin sebepleri ve sonuçları hakkında kendimizi donatmak ve bu doğrultuda somut talepler etrafında örgütlenmek zorundayız.
Kriz, hangi siyasi görüşten olursa olsun, tüm işçileri etkileyecek. Krizin faturasını bize ödetmeye çalışanlara karşı tüm emek örgütlerinin yan yana gelmesini sağlayacak bir perspektifle tartışmaya devam etmeliyiz.