5 Kasım 2024 seçimlerini kazanan Trump, 20 Ocak tarihinde yemin ederek, Beyaz Saray’daki görevinde başlıyor. Trump’ın seçilmiş olması üzerine çok konuşuldu, ancak göreve başlamasının ardından atacak olduğu olası adımlar üzerine pek çok spekülatif görüş söz konusu. Bu konuda gazetemizin yazarlarından F. Levent Şensever’in görüşlerini aldık.
Önümüzdeki dönem açısından Trump’ın göreve başlamadan önce attığı adımları ve ifadelerini nasıl yorumluyorsunuz?
Trump’ın, geçen başkanlık döneminde iki kere azledilmesine ve o günden bu yana birçok davadan yargılanıp, hüküm giymiş bir başkan adayı olmasına rağmen, 2024 seçimlerinde ABD tarihinin en büyük siyasi geri dönüşünü gerçekleştirerek, zafer kazanmış olmasının altını çizmek gerekiyor. Dolayısıyla Trump, 2016 yılındaki iktidarına göre bu dönem siyasi açıdan çok daha güçlü bir konumda olacak.
Trump’ın atması olası adımlarını ülke içi ve uluslararası düzene yönelik adımları olarak ikiye ayırmakta yarar var.
Trump’ın bu yeni başkanlık döneminde ABD’de öngördüğünüz olası gelişmeler nelerdir?
Ülke içine yönelik olası adımlar konusunda seçim kampanyası sırasında öne çıkarmış olduğu iki başlık bize bazı ipuçları veriyor. Bunlardan birincisi, ekonomik meseleler, ikincisi ise, göçmenleri ülkenin en büyük sorunu gibi gösterdiği birçok yalan ve ırkçı ifadeler.
Trump’ın bundan sonraki dönemde gerek siyasi gerekse ekonomi politikaları, Amerikan kapitalistlerinin çıkarlarına göre şekillenirken, Amerikan emekçilerinin bugüne kadar elde ettikleri haklarına saldırı şeklinde olacak gibi görünüyor.
Seçim kampanyaları sırasında başta göçmen karşıtlığı olmak üzere, Müslümanlar, siyahlar ve diğer etnik azınlıklara karşı ırkçı ve ayrımcı saldırıları, LGBTİ+ bireyleri ve siyasi rakiplerine yönelik tehditler ve kadınlara yönelik cinsiyetçi tutumları ve kürtaj karşıtlığı, fosil enerji şirketlerini savunurken, açıkça yenilenebilir enerji karşıtı görüşleri savunması gibi tanık olduğumuz birçok görüşü ve ifadeleri, bize önümüzdeki döneme ilişkin ülke içinde atacağı adımların somut bir göstergesi niteliğinde.
Öte yandan, seçim kampanyası boyunca kapitalist işletmelerin vergilerinin düşürülmesi, ekonomi politikalarının ulusal çıkarlara göre düzenlenmesi, dışalımlarda yüksek gümrük vergilerinin uygulanması gibi, Amerikan kapitalistlerinin diğer ülkelerin kapitalist sınıflarıyla rekabetlerinde çok daha güçlü mekanizmalara sahip olacak ve bu şekilde çok daha hızlı sermaye birikimi gerçekleştirmelerine olanak sağlayacak birçok vaatte bulundu.
Trump’ın ekonomi politikaları gerek ABD’de gerekse uluslararası alanda ne gibi etkiler yaratabilir?
Ekonomik politikalar konusunda uluslararası düzen içindeki müttefiklerini dahi karşısına alan ve ABD’nin çıkarlarını öne çıkaran, yeni milliyetçi bir ekonomi dönemine geçiş söz konusu. Seçim kampanyası sırasında öne çıkardığı ‘Önce Amerika’ mottosundan da anlaşılacağı gibi, Reagan’ın başkanlığı döneminde başlayan ve o dönemden itibaren kendisinden önceki tüm Amerikan başkanlarının da izinden gittiği, ‘küreselleşme’ adı altında yürütülmüş olan Neoliberal politikaların sonuna işaret eden bir tutum içinde görülüyor.
Burada altını çizmemiz gereken önemli bir başka husus, Trump’ın yeni döneme ilişkin attığı adımlardan net olarak görüleceği gibi, ABD’de olağanüstü düzeyde güçlenen oligarşik bir sınıf, siyaset sahnesinde hâkim hale geliyor olması. Trump’ın önemli birçok bakanlık ve kamu kurumlarının üst düzey yönetici adayları milyarderlerden oluşuyor. Kendisi de bir milyarder olan Trump, yeni kabinesine atamayı planladığı milyarderlerin varlıklarının toplamı, Amerikan siyasi tarihinde görülmemiş bir düzeyde olacak.
Özellikle jeopolitik gelişmeler ve militarizm bağlamında öngörüleriniz nedir?
Trump’ın kendisinden önceki Başkan Biden’ın jeopolitik politikalarının birçoğunu eleştirmekle birlikte, özellikle Çin’i Amerika’nın küresel hakimiyeti açısından en ciddi rakibi olarak belirlemesi ve Biden dönemine benzer bir tutum içinde olması bekleniyor. Dolayısıyla jeopolitik açıdan öncelikle bu ülkeye odaklanacak, zira bu stratejik bakış açısında hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler görüş birliği içinde.
Bu aynı zamanda Hint-Pasifik bölgesi dışındaki coğrafyalarda yer alan ülkelerin ABD’nin çıkarları açısından daha az önem arz edecek olması anlamına geliyor.
Trump, seçim kampanyaları sırasında verdiği demeçler nedeniyle her ne kadar savaş karşıtı bir tutum içinde gibi görünmüş olsa da özellikle seçim sonrası Kanada, Grönland ve Panama’ya karşı paylaştığı görüşleri, Amerika’nın Trump döneminde Neo-sömürgeci bir döneme gireceğine dair endişeler ve görüşlerin artmasına yol açtı.
Trump bilindiği gibi, son birkaç aydır sarkastik bir şekilde Kanada’yı “Amerika’nın bir eyaleti” gibi tanımlamaya başladı. Hiçbir dayanağı olmayan “Panama Kanalı’nın Çinliler tarafından iletildiği” şeklinde iddialarda bulundu ve kanalın ABD’ye verilmesi gerektiğini ileri sürdü. Benzeri bir şekilde, Danimarka’nın Grönland’ı Amerika’ya satması gerektiğini ileri sürerek, bu konuda yeni bir tartışma başlattı.
Trump’ın öte yandan, NATO üyesi ülkelerin ulusal gelirlerinden askeri harcamalara ayırdıkları yüzde 2’lik payın yüzde 5’e çıkarılması gerektiği, ABD’nin askeri şemsiyesinin koruması altındaki askeri güçleri yeterli olmayan Kanada ve Avrupa Birliği üyesi gibi ülkelerin, Amerika’nın askeri harcamalarına katkıda bulunması gerektiği gibi gerilim yaratacak birçok çağrısı da söz konusu.
Son olarak eklemek istediğiniz bir açıklama var mı?
Trump’ın dört yıllık başkanlığı döneminde gerek Amerika’da gerekse küresel düzeyde birçok altüst oluşların ve gerilimin yaşanması bekleniyor. Ancak bunların bizi karamsarlığa sürüklemesine izin vermemeliyiz.
Nitekim, Trump’ın bir önceki başkanlık döneminde, Siyah Yaşamlar Önemlidir hareketi, iklim aktivistleri ve sayısız iş yerinde emekçilerin verdiği sendikal mücadeleler, başta ABD olmak üzere, tüm dünyada binlerce eyleme katılan milyonlarca insanın mücadelesi, Trump’ın 2020 yılı başkanlık seçimlerini kaybetmesinde büyük bir rol oynamıştı.
Aynı şekilde, Biden ve Harris’in emekçilerin yoksullaşmasına yol açan ekonomi politikaları ve Gazze’deki soykırıma verdikleri desteğe karşı binlerce savaş ve soykırım karşıtının örgütlediği mücadeleler, bu kez de Demokratların devrilmesinde önemli bir rol oynadı.
Bütün bunlar bize, önümüzdeki dönem kitlesel taban hareketlerinin kritik önemi ve mücadelelerin örgütlenmesi açısından yol gösterici olmalı.
(Sosyalist İşçi)