Emperyalizmin zayıf halkası

24.11.2024 - 11:36
Haberi paylaş

21. yüzyılda bir sömürge savaşına, küresel kapitalizmin Orta Doğu'da yarattığı vahşete tanık oluyoruz.

ABD ve Batılı müttefikleri, siyonist İsrail devletinin Gazze'de yaptığı soykırımı hem askeri ve mali hem de siyasi olarak destekliyor.

Filistin direnişine askeri destek veren Yemen'deki Husiler, Lübnan'daki Hizbullah İsrail ve Batı emperyalizmi ortaklığıyla vuruluyor. 

Filistin'de yaşanan tam olarak bir savaş da değil. Karşı karşıya gelen düzenli ordular yok. 1948'de başlayan işgalin yeni bir aşamasında sömürge halkının direniş örgütleri mücadeleye başladı. O günden beri sömürgeci devletin her türlü yöntemle bir soykırıma girişerek Filistin'den kalan toprakları da ele geçirme hamlesine tanık oluyoruz.

Zayıflıklar

Emperyalizmin desteğiyle meydana gelen kanlı saldırıların tek sonucu vahşet ve dünyaya korku salarak hükmetmek değildir.

Filistin'de soykırım ve direniş ise emperyalist devletler için bir "zayıf halka" özelliği taşıyor. Emperyalizmi dünyaya saran bir zincire benzetirsek, bu zincir en zayıf halkasından kırılacaktır.

1917 yılı Rusya'sı uluslararası hiyerarşik sistem sarsıldığı bir dönemde "zayıf halkanın" işçi devrimleriyle kırılmasına tanık oldu. Birinci Dünya Savaşı böyle bitirebildi.

İsrail devleti Filistin'de yenilirse bu ABD ve müttefiklerinin de yenilgisi olacaktır. 

Filistin direnişi ile küresel intifada hareketinin gücü, emperyalist devletleri yöneten hükümetleri sarsmaktadır. En açık örnek soykırımın başlıca destekçisi Joe Biden'ın ABD başkanlığından istifa etmesi, yerine aday olan yardımcısı Kamala Harris'in yenilmesidir. Birçok faktörle Filistin hareketinin ABD çapında kitlelerce desteklenmesi bu siyasi sonuçları yarattı.

Bugün tüm dünyada emperyalizm ve sömürgeciliğin kanlı yüzü teşhir olmuş durumda. İsrail destekçisi hükümetler, büyük protesto hareketleriyle boğuşmakta.

Emperyalizmin zincirlerinin kırılması için bulunduğumuz her ülkede İsrail devleti ve suç ortaklarına karşı mücadeleyi büyütmeliyiz.

Volkan Akyıldırım

---

Gazze'de soykırım var

7 Ekim’den bu yana İsrail, resmi rakamlara göre, 40 bin Filistinliyi öldürdü. 

Fakat resmi rakamlar artık geçerli değil.

Birçok güvenilir kurumun, araştırma organının ve Filistinli yetkililerin açıklamalarından biliyoruz ki Gazze’deki yıkımın boyutu bu verilerle kıyaslanamayacak kadar büyük. 

Filistin’deki doğrudan ve dolaylı ölümlerin sayısının 200 binlere ulaştığı tahmin ediliyor.

Ve bunun yarısını da çocuklar oluşturuyor.

Gazze’nin çocukları, hepimizin çaresizlik içinde izlediği bir dehşete maruz bırakıldılar.

İsrail 5 Ekim’den bu yana, yani bir yıldır Gazze şeridine, bombalar yağdırıyor.   

İsrail Filistin’de okulların %90’ını ve üniversitelerin tamamını bombaladı.

Hedefleri, çocuklar ve çocukların geleceğiydi.

İşgal daha bir yılını doldurmamışken, yoğun hava saldırıları sonucunda, Filistin’de 16,500 çocuk ölmüştü!

Bu sayıya, açlıktan veya tıbbî bakım yetersizliğinden ölenler dahil değil. Yiyecek ve tıbbî bakım yoksunluğundan ölenlerin sayısı çok daha fazla.

Ölmeyip sakatlanan çocuklar için hayat, ölümden de beter.

Gazze’de günde 10 çocuk uzuvlarını kaybediyor.

Gazze’de en az 35,000 çocuğun ya bir kolu ya bir bacağı eksik.

2024 yılında, İsrail enfeksiyon önleyici ilaçların Filistin topraklarına girmesine izin vermediği için, Gazze’deki çocukların kolları ve bacakları, anestezi olmaksızın kesilmek durumunda kalınıyor.

Birleşmiş Milletler Konseyi 8 Kasım’da Gazze’nin kuzeyindeki kıtlık tehdidiyle ilgili bir basın toplantısı düzenledi. 

“Yıkıcı gıda güvensizliği” ile karşı karşıya olan Filistinlilerin sayısının önümüzdeki aylarda, şu anki 133.000 seviyesinden üç katına çıkacağı söyleniyor.

Bir kıtlık ilanı, uyarısı yapıldığında, o bölgedeki halk çoktan açlıktan ölmeye başlamış oluyor ve bunun geri dönüşü olmayan sonuçları nesiller boyu sürüyor.

Nitekim Gazze’de ekili alanların yaklaşık yüzde 70’i yok edildi. Hayatta kalabilmiş Filistinliler açlıktan ölüyor ve insani yardım kuruluşlarının ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırması engelleniyor. 

Bu tam çaplı bir soykırım değilse nedir?

Dila Ak

*Ankara Sosyalist Tartışma'da yapılan sunuştan alınmıştır.

---

 

Siyonizm ve suç ortakları

Emperyalist Batı güçleri İsrail’i destekledi, destekliyor. 

Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi kurumlar, İsrail’in soykırım suçu işlediğini açıkça ilan edip Netanyahu’yu savaş suçlusu ilan etti. 

Ve buna rağmen İsrail’le ikili anlaşmalar, ticaret ve askeri anlaşmalar düzeyinde kurdukları ilişkileri ısrarla sürdürüyorlar.

El ele verip soykırımın yakıtını, makinelerini gönderdiler.

Türkiye de bunlardan biri. 

İktidar ticareti durdurduğunu açıklamış olsa da aslında hepimiz biliyoruz ki ticaret sürüyor.

Örneğin, Zorlu Holding’in ortaklarından olduğu Dorad Doğalgaz Santrali’nden soykırım suçlusunun askeri üslerine elektrik sağlanıyor, Socar’ın taşıdığı Azerbaycan petrolü Türkiye üzerinden İsrail’e taşınıyor. 

İstila

İsrail, Filistin topraklarına çökmüş yerleşimci bir sömürgecidir.

Kurulduğu günden bu yana, Filistin topraklarında daima istilacı bir tutum sergiledi. 

Filistinlileri aç bırakarak, susuz bırakarak, enerji kaynaklarına el koyarak öldürdü, göçe zorladı. 

Siyonistlerin tarihteki diğer yerleşimci sömürgecilerden hiçbir farkı yok.

İsrail’in Filistin’de sürdürdüğü kırım 1948’de başladı. Nakba’dan sonraki birkaç yıl içinde İsrail kendi nüfusunu ikiye katlarken Yeşil Hat içinde kalan Filistin topraklarının yüzde 93’üne el koymuştu. 

7 Ekim’den bu yana ise artık asli niyetini gizleme gereği de duymuyor.

Tuna Emren

*Ankara Sosyalist Tartışma’da yapılan sunuştan alınmıştır.

Bültene kayıt ol