Gazze’nin güneyinde, Mısır sınırında yer alan Refah’ta, daha önce yaklaşık 280 bin Filistinli yaşıyordu. İsrail’in saldırıları nedeniyle 2,3 milyon nüfuslu Gazze Şeridi’nde 1,9 milyon kişi yerinden oldu.
Yerinden edilen Filistinlilerin büyük bölümü, İsrail’in güvenli olduğunu iddia ettiği Refah’a sığındı.
İsrail önce rehineler 10 Mart’a kadar serbest bırakılmazsa şu anda yerinden edilmiş 1,5 milyon Filistinlinin yaşamakta olduğu Refah’a saldıracağını duyurdu, şimdi de rehinelerin serbest bırakılmasının saldırıyı “geciktireceğini ama engellemeyeceğini” söylüyor.
İsrail Refah’a hapsolmuş ve açlıkla boğuşan Filistinlileri katletmeye hazırlanırken, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, bir yandan Filistinlileri desteklermiş gibi gözükürken bir yandan da bu hapishanenin kapılarından birini, Refah Sınır Kapısı’nı kapalı tutmaya kararlı. Çünkü sınır kapısını açmanın kendi rejimini tehdit edeceğinden korkuyor ve Filistin’e verdiği sözde destekle İsrail’in gerçekleştirdiği katliam karşısında çileden çıkan milyonlarca Mısırlıyı hoşnut tutmaya çalışsa da İsrail ve Batı ile ilişkilerini bozmaya hiç niyeti yok.
Filistin direnişinin bölgedeki işçi hareketleriyle ilişkisi
1948 yılındaki Nakba, çok sayıda Filistinlinin bölgedeki çeşitli ülkelere dağılmasına sebep oldu. Lübnan, Suriye ve Mısır gibi ülkelerde yüz binlerce, Ürdün’de ise milyonlarca Filistinli yaşıyor.
Filistin işçi sınıfının parçalanmış yapısının iki önemli yanı var. Birincisi şu; apartheid ve yerleşimci-sömürge rejimlerini başarıyla alt eden hareketlere dair deneyimlerimiz, diğer pek çok mücadelede olduğu gibi, örgütlü işçi sınıfının bu konuda da hayati bir rol oynadığını gösteriyor. Fakat Filistinli işçiler, emeklerini geri çekerek İsrail ekonomisini, özellikle de önemli sektörleri durma noktasına getiremiyor. Bunun bir sebebi de İsrail egemen sınıfının Filistinlilerin emeğini sermaye birikimi bakımından ekonominin merkezinde bulunmayan sektörlerle sınırlamayı başarmış olması. Elbette Filistinli işçilerin mücadelesi bütünüyle etkisiz değil (örneğin 2021 yılında yapılan grevler bazı sektörlerde büyük aksamaya yol açmıştı) ama tek başına İsrail devletini durdurmak için yeterli değil.
İkincisi, yukarıda sayılan ülkelerin yönetici sınıflarının, ülkelerinin sınırları içinde (ya da Mısır’ın İsrail’in uyguladığı ablukaya yardım etmesi örneğinde, sınırlarının hemen dışında) yaşayan milyonlarca Filistinlinin marjinalleştirilmesi ve yoksullaştırılmasından sorumlu oluşu. İsrail tarafından mülksüzleştirilen, yerlerinden edilen ve katledilen Filistinliler, aynı zamanda Arap rejimleri tarafından da sömürülüyor ve izole ediliyor. Lübnan’daki Filistinlilerin yüzde 80’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ürdün’deki Filistinlilerin yüzde 90’ı “günlük yaşamlarını sürdürmek için gıda alımını azaltmak” gibi yöntemlere başvurduklarını söylüyor.
Bu rejimlerin yönetici sınıfları, Filistinlilerin çalışma, kamu hizmetlerine erişim ve mülk sahibi olma gibi temel haklarını inkâr ederek onları yoksulluğa mahkûm ederken, Filistinlileri gerektiğinde harcanabilir işgücü olarak kullanıyor. Kamplarda ve yerleşim yerlerinde, Filistinlilerin öfkesini ve bu öfkenin daha geniş kitleleri etkileme potansiyelini kontrol altına almak isteyen otoriter rejimler tarafından toplumsal ve politik hayattan olabildiğince soyutlanıyorlar.
Bu devletlerin ortak noktası, Filistin özgürlük mücadelesinin, büyük kitlelerin toplumsal ve ekonomik talepleriyle kaynaşması olasılığından (haklı olarak) korkmaları.
Filistin direnişi bölgenin başka yerlerindeki sınıf mücadelelerine ilham kaynağı oldu ve bazı durumlarda bu mücadeleleri hızlandırdı. 2011 Mısır Devrimi, Mısır’da 2000 yılında İkinci İntifada’nın etkisi ile başlayan bir direniş döneminin ardından geldi. Filistin, demokrasi ve toplumsal eşitlik için verilen “yerel” mücadelelerin derinleşmesinde önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Bu yüzden bölge devletlerinin yönetici sınıfları yoksul, ezilen ve sömürülen geniş kitlelerin ekonomik ve politik sisteme karşı birleşme girişimlerini boşa çıkarmak için kolektif bir şekilde Filistinli mültecileri temel haklarından mahrum bırakıyor ve tıpkı İsrail gibi, bu ülkelerin yönetici sınıfları da Filistinliler ile “kendi vatandaşları” arasına engeller örüyor.
Dolayısıyla Filistin’in özgürleşmesi, sadece İsrail’in değil, tüm bölge devletlerinin yönetici sınıflarının ekonomik, politik ve askeri çıkarlarına meydan okumakla doğrudan ilişkili ve bu devletlerin işçilerinin hem İsrail’in bölgedeki rolü, Filistinlere yönelik baskısı ve emperyalizme hem de kendi devletlerine karşı verecekleri mücadeleler, bu süreçte son derece önemli bir rol oynuyor.
Filistin direnişi ve özgürlük mücadelesi, bir bakıma kitlelerin kendi rejimlerine karşı mücadeleleriyle iç içe geçmiş durumda ve İsrail’i güçlendiren ve hem Filistinlileri hem de bölgedeki halk kitlelerini yoksulluk, baskı ve savaş kabusunun içine hapseden bu bölgesel emperyalist sistemi parçalayabilecek, aşağıdan kitle hareketlerinin ortaya çıkmasını gerektiriyor.
Kısacası Filistin’in özgürleşmesine yönelik bir mücadele mecburen iki unsur içermek zorunda. İlki, Filistin’de, Filistinlilerin öncülüğünde gerçekleşecek, apartheid rejiminin toplumsal ve politik sistemini bütünüyle parçalayacak, demokratik, laik ve birleşik bir Filistin mücadelesi. İkincisi, Filistin’in dışında, bölgedeki Arap ülkelerinin işçi sınıfının vereceği, temel hedeflerinden biri Filistin’in özgürlüğü olan ve bu ülkelerdeki ezilenlere ve yoksullara kan kusturan rejimleri, krallıkları, diktatörlükleri zayıflatmayı, hatta devirmeyi amaçlayan, devrimci bir mücadele.
Mısır’da binlerce işçi grevde
Mısır işçi sınıfı bu mücadelede özel bir önem taşıyor çünkü Lübnan ve Ürdün’deki işçi sınıfına kıyasla çok daha büyük bir toplumsal güce ve örgütlenme geleneğine sahip.
Şubat ayında binlerce işçi, Mısır’ın Mahalla’daki en büyük tekstil fabrikasında greve başladı. Tekstil fabrikalarının merkezi konumundaki Mahalla, 2011 Mısır Devrimi’ni besleyen büyük grev dalgasının ateşleyicisiydi.
Asyut şehrindeki yağ ve deterjan şirketinde çalışan işçiler de ücret artışı için grevde.
Bu grevler, Filistin direnişi ve özgürlük mücadelesi ile birleşip emperyalizme ve bölgedeki Arap rejimlerinin yöneticilerine karşı ekonomik ve siyasi isyanlara dönüşerek dünyanın her yerindeki egemen sınıfların kabuslar görmesine yol açabilir.
Irmak Yavlal
(Sosyalist İşçi)