Almanya'da anti-nazi hareketinin içindeki Revolutionäre Linke'den Taner Kumpir ve Z.Soner Dinç, gelişen büyük mücadeleyi kapsamlıca yazdı.
Faşistler, Potsdam şehri yakınlarında Kasım 2023 tarihinde gizli bir buluşma gerçekleştirdildi. Aralarında baş konuşmacı olarak Avusturya’da faaliyet gösteren “Identitäre Bewegung” (Kimlik Hareketi) ırkçı hareketin kurucularından Martin Sellner’in bulunduğu grubun diğer katılımcıları, Almanya’da faşist hareketin odağı haline gelen Almanya İçin Alternatif (AfD) Partisi’nin çeşitli üyeleri -biri AfD’nin başkanının danışmanı-, harekete para sağlayabilecek sağcı işadamları, Hıristiyan Demokrat Parti'nin (CDU) hem üyeleri hem de onlara yakın görünen çevreler ve başka kişilerdi.
Yapılan bu gizli toplantı aktivist-araştırmacı gazeteci bir grubun (Correctiv) detaylı çalışması sonucunda Ocak 2024'te ayrıntılı olarak ifşa edildi. Toplantıda yapılan ‘büyük plan’da, Almanya'da yaşayan ve vatandaşlık durumuna bakılmaksızın, faşistler tarafından yeteri kadar (!) “Alman” olarak görülmeyen 20 milyon civarında insanın Kuzey Afrika'ya sürgün/tehcir edilmesi öngörülüyor.
Avusturyalı faşist Sellner, bu insanların Kuzey Afrika’da "eğitim ve spor" olanaklarına kavuşturulacağını, bunun bir an önce gerçekleştirilmesi için gerekli olan yasal düzenlemelerin yapılmasını arsızca ifade etti. Ayrıca Saksonya-Anhalt eyalet meclisinin AfD grubunun başkanı, “Alman olarak görülmeyen” insanlar için, ülke genelinde hayat koşullarının zorlaştırılması gerektiğini belirtirken, bunun pekala "çok kolay gerçekleştirilebileceğini" vurguladı.
Faşistlerin sınırdışı etme fantezileri
Faşistlerin Kasım 2023’te gizli toplandığı yerin sadece 8 kilometre uzağında, 1942 yılında Nazilerin organize ettiği "Wannsee Konferası" olarak adlandırılan toplantının yapıldığı ev bulunuyor. Bu konferansta Avrupa Yahudilerinin nasıl yok edileceğinin ‘somut’ adımları ve yolları kararlaştırılmıştı. Bu tarihten önce de 1940 yılında benzer planlar yapılmış ve 4 milyon Yahudi’nin Madagaskar Adası’na tehcir edilmesi bir öneri olarak tartışılmıştı.
İşte faşist Sellner'in sunduğu planın genel çerçevesi tam olarak Nazilerin Madagaskar Planı’nı andırıyor. Bu planın bir parçası olan "yasaların uygun hale getirilmesi" de Nazilerin ırkçı "Nürnberg Yasaları”nı elbette hemen akla getiriyor. Hayat koşullarının zorlaştırılması, hayatın yaşanamaz hale getirilmesi gibi ifadelerin de bu bağlamda, SA ve SS paramiliter faşist kuvvetlerin terörüyle gerçekleştirilen sürece benzetmek mümkün görünmektedir.
Bugün AfD içinde politikayı belirleyen kanat, Thüringen eyaleti meclis grubu başkanı olan Björn Höcke ve onun çevresindeki taraftarlarıdır. Höcke, parti içinde tek başına "Führer/Lider" olabilmek için sadece uygun zamanı kolluyor. AfD, kendi dışında kalan radikal faşist unsurları da bünyesine dahil edebilmek için 2022 ve 2023 yaptığı parti kongrelerinde kapılarını ardına kadar açtı ve gereken koşulları hazırladı. Bu radikal faşist unsurların arasında AfD milletvekillerinin, meclislerdeki gruplarında çeşitli pozisyonlarda çalışanlar da yer alıyor.
AfD kurulduğu tarih olan 2013'ten bu yana ciddi bir yapısal değişim gösterdi. Sadece milliyetçilik ve muhafazakârlıkla yetinenler partiyi terk etti. Parlamenter sistemin içinde kalmayı isteyenler azınlığa düşmüş durumda. Parti artık faşist bir çekirdek tarafından yönetiliyor. Bu yönetici çekirdek, partinin dışında veya çeperinde bulunan irili ufaklı faşist grup ve örgütlenmelerle organik bağlar kurmasını sağlayarak, daha da radikalleşmenin önünü açıyor. Böylelikle ırkçı ve faşist teröre bir çeşit köprü olma işlevi de görüyor.
Parlamentolara gelince: AfD neredeyse bütün eyalet parlamentolarında ve federal parlamentoda muhalefet rolünü üstlenmiş durumda. Ayrıca birçok yerel yönetimde de boy gösteriyor. Şu an için az sayıda da olsa, bazı küçük şehirlerde son zamanlarda yapılan belediye başkanlıkları seçimlerini de kazanmayı başardılar. 2023’ün sonlarında yapılan kamuoyu araştırmalarına göre AfD Almanya genelinde %22, Doğu eyaletlerinin ise neredeyse tamamında %30’un üstünde oy oranlarına ulaşmış bulunuyor. Die LINKE'nin (Sol Parti) eyalet hükümet koalisyonunun büyük ortağı olduğu Thüringen’de, AfD şu anda %35’leri zorlayarak en kuvvetli durumdaki parti konumunda. 2024’ün Eylül ayında yapılacak bazı eyalet seçimlerinde bir veya birden fazla eyalette hükümet kurma görevini üstlenirse, bu sürpriz bir durum olmayacak gibi görünüyor! Ancak elbette sadece Doğu Almanya'da değil Batı’da da sınır tanımaz yükselişe geçen AfD, Hessen’de yapılan son eyalet seçimlerinde %18 gibi rekor bir oy oranına ulaştı. Bu, AfD’nin bir Batı eyaletinde elde ettiği en yüksek oy oranıydı. Aynı dönemde Bavyera’da da %14 oya ulaştılar.
Antifaşist eylemlerin yükselişi
1945'ten bu yana Almanya'da ilk kez kitlesel anlamda güçlü bir faşist partinin varlığından söz etmenin zamanı geldi. Nazilerin mirasçısı olarak boy gösteren NPD’nin (Nationaldemokratische Partei Deutschlands-Almanya Milli Demokrat Partisi) zaman zaman beş yüz binleri bile aşan oylarının da çoğunlukla AfD’ye aktığı da tespit edilebilir. Kasım 2023’te toplanan ve 2024 Ocak başlarında afişe olan gizli buluşmadan sonra ülkenin dört bir yanında, toplamda katılanların 1.5 milyona ulaştığı çok büyük protestolar organize edildi. Doğu’dan Batı’ya Kuzey’den Güney’e kadar milyonlarca insan bu tehlikeye karşı sokağa döküldü. Bu işin artık hafife alınabilecek bir şakasının kalmadığı, günlük hayatta faşistlerle edinilen vahim tecrübelerden, seçimlerde başarıdan başarıya koşmalarından, kamuoyu araştırmalarından zaten biliniyordu. Ancak kitlesel olarak tehcir planları yapılan gizli toplantılar, bütün bunların üzerine tuz biber ekti. Bu bardağın artık bir yerde taşması gerekiyordu, kesin taşacaktı ve öyle de oldu.
Parlamento faşistlere bir propaganda aracı, gelir kaynağı ve kendilerini meşrulaştırma alanı olarak hizmet ederken, polis, ordu, yargı ve okullar gibi devlet kurumlarına sızabilme imkânı da yaratıyor. Höcke ve arkadaşları, faşist hareketi esas olarak parlamentonun dışında, sokak gösterilerinde, yürüyüşlerde ve mitinglerde inşa etmeye çalışıyor. İktidarların uzun yıllardır artarak devam eden bir biçimde neoliberal programlarla sosyal haklara saldırılarından, ekonomik kesinti ve kısıntılardan kaynaklanan meşru hoşnutsuzluğu ve memnuniyetsizliği kendi çıkarları için çarpıtarak, öfkeyi sorunların kaynağı olmayan noktalara, örneğin mültecilere ve göçmenlere yönlendiriyorlar. Corona salgını dönemindeki korkuları istismar eden, enflasyon ve hayat pahalılığını dile getiren, Ukrayna savaşına karşı tutum sergiliyormuş gibi görünen, hükümetin iklim politikasını işçi sınıfına ödetme isteğini genel anlamda iklim hareketine karşı kullanan, çiftçilerin protestolarında ön saflarda yer almalarını amaçlayan ve her zaman mültecilerin barındığı yurtlara karşı kin ve nefret eylemleri düzenleyen faşistler, özellikle Doğu Almanya'da hemen her hafta sokağa çıkıyor. AfD, artık faşist terörün ve nefretin ana omurgasını oluşturuyor.
Bu ciddi alarmın zilleri çalarken faşizme karşı kitlelerin onlarca farklı şehirde sokaklara dökülmesi elbette sevindirici bir gelişme. Almanya'nın çeşitli kentlerinde ilk defa bu kadar büyük kalabalıklar AfD'ye karşı sokağa dökülüyor. Ancak hükümetin, biz bu işi bürokratik yollarla hallederiz tutumu alması, birçok politikacının ve İçişleri Bakanı Faeser'in (SPD) “Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı”nı AfD’yi kapatmak üzere soruşturma başlatılması için göreve çağırması, bu sorunu çözmeyecektir. Çünkü çok iyi biliyoruz ki, esasında hükümet ortakları ve devletin bizatihi kendisi de, çözümün değil bilakis bu sorunun bir parçasıdır.
Devletin yapısal kurumları ile nasıl bir ilişkisi var bu sorunun? Örneğin Potsdam'daki gizli toplantıda, günümüzün Nazilerinden olan Sellner'in tehcir planının, uzman bürokrat eller (!) tarafından yönetilmesi tasarlandı. Önerdikleri isim, “Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı”nın eski başkanı, o görevinden ayrıldıktan sonra CDU’da politikaya giren ve CDU’dan çok yakın bir zaman önce ayrılarak yeni bir parti kurma sürecinde olan, Hans-Georg Maaßen'den başkası değildi! Devlet ve kurumları Nazilere karşı mücadele konusunda iyi bir adres değil. 1945 sonrasının ünlü kavramı “Nazilerden temizleme”nin başarılı yürütülmüş bir süreç olduğunu söylemek bu anlamda hiç kolay değildir! En yakın tarihli bir örnek olarak NSU faşist örgütünün cinayetlerinde katiller ve kamu görevlilerinin ilişkileri açığa çıkarılmadı. Belgelere ilişkin olarak 120 yıllık gizlilik kararları konuldu ve dosya gizlendi.
Diğer yandan hükümet ve ana muhalefet partileri aynı gün içerisinde bir yanda AfD'yi tehcir planlarından ötürü federal parlamentoda kınarken, diğer yanda ise mültecileri sınır dışı etmeyi oldukça kolaylaştırarak hızlandıran ve mülteci haklarını yerle bir eden bir yasayı kabul ettiler. Çok açık ki bu iğrenç bir ikiyüzlülüktür! Ayrıca bugün güya özgürlük için haykıran parti liderleri, Filistin lehine gösteri yapılmasına yasak üzerine yasak getiriyorlar. Filistin dayanışmasının parçası olanlara otomatik olarak "Antisemit" damgası vurarak hem Filistinlilere yönelik ırkçılığı hem de Arap ve Müslüman karşıtı ırkçılığı körüklüyor, bu ırkçı ateşi harlıyorlar. Eşzamanlı olarak Filistin hareketini de bütün olarak kriminalleştiriyor. Genel olarak nefretle zehirlenen, sağcılaştırılan politik ortam, o alanın ‘gerçek’ sahiplerine destek olma işlevi görüyor. Örneğin hükümet ortaklarının mülteci-göçmen karşıtlığı, ana muhalefet olarak CDU’nun geleneksel sağcı argümanları, AfD’ye giden yolun taşlarını döşüyor. Sağcılaşma, sağcı argümanların ‘merkez’e gelmesi, en sağda duranlara yarıyor.
Unutulmaması gereken hayati derecede önemli diğer temel noktalar ise hayat pahalılığı, sosyal haklardaki kısıtlamalar, kötü çalışma koşulları, yetersiz maaşlar, emeklilik yaşının yüksekliği ve emekli maaşlarının düşüklüğüdür. Bu gibi problemli noktalar mevcut durumu giderek kötüleştiriyor. Çalışanlar giderek daha fazla gelecek kaygısına ve umutsuzluğu kapılıyor. Umutsuzluk, hoşnutsuzluk ve güvencesizlik ile şekillenen karamsar ve umutsuz ruh hali ortamı AfD’nin çarpıtmaları ile gelişip güçlenmesi için son derece uygun bir ortamı hazırlıyor. ‘Günah keçisi’ arama bu ortam yüzünden kaynaklanıyor.
Bu başlıklarla ilgili olarak sendikalar emek mücadelelerinde aktif olarak harekete geçmeli ve tüm mücadele güçlerini grevler biçiminde kullanmalıdır. 2023 yılının başlarında postane, kamu, demiryolları ve havaalanları çalışanları, toplu sözleşme anlaşmazlıklarıyla bağlantılı olarak, uzun zamandır görülmemiş büyük grevlere gittiler. Tren makinistleri toplu sözleşme için mücadeleye şu anda devam ediyorlar ve bugünlerde ülke tarihinin en uzun süreli grevini örgütlüyorlar. Enflasyon oranının altında kalan anlaşmalar ve tek seferlik olan ödemeler, AfD'ye yarayan türden bir memnuniyetsizliklere yol açmaktadır. Bu yüzden sendika liderliklerine baskı uygulayan işyeri birimlerine ihtiyacımız vardır kuşkusuz. 2 Mayıs 1933'te sendikalar Naziler tarafından dağıtıldı. Çok açık ki faşistler işçi sınıfının ölümcül düşmanıdırlar. AfD üyeleri sendikalardan dışarı atılmalıdır!
AfD'ye karşı mücadele ancak geniş çaplı kampanyalar ve örgütlenmelerle başarılı olabilir. Okulda, üniversitelerde, iş yerlerinde, mahallelerde, sokaklarda, her yerde yapılacak kitlesel eylemler, Nazilerin örgütlendiği alanlara yönelmelidir. Toplanmaya, bir araya gelmeye, geniş kitleler ile iletişim kurmaya, miting düzenlemeye, nefret dolu propagandalarını yapmaya çalıştıkları her yer, onlara dar edilmelidir. Faşistlerin her faaliyeti, mümkün olan her yerde kitlesel olarak bloke edilmelidir. Faşistlere söz hakkı kesinlikle verilmemeli, onlara hiçbir alan açılmamalıdır. Çünkü faşistler meşru bir hareketin üyeleri, faşizm ise bir düşünce değildir!
Faşistler, yakın bir tarihte yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ilgili kampanyalarında yine boy göstermeye çalışacaklar, zehirli propagandalarını etrafa yayacaklar. Bizler, "Revolutionäre Linke" olarak AfD faşistlerine karşı bütün antifaşistleri eylem birliğine çağırıyoruz.
Irkçılığa ve faşizme karşı olan eylemler birleşmelidir. Ekim ayının başından bu yana, devletin korkunç baskısına rağmen geri adım atmadan dört bir yanda eylemlerine devam Filistin dayanışma ve özgürlük hareketinin, antifaşist yürüyüşlerden dışlanması, sözlü ya da fiziki tacizlere maruz bırakılmaları kabul edilemezdir. Filistin dayanışma hareketinin mücadelesi de açıkça antifaşist hareketin bir parçasıdır. Faşizme karşı mücadelemizi sürdürürken, faşizmi bağrında sürekli olarak besleyen, yukarıda içerisine girdiği krizlere genel olarak değinilen kapitalizme karşı da mücadeleyi unutmamalıyız. İkisine karşı da mücadele edebilmek için devrimci bir örgütlenmeye ihtiyacımız, her zamankinden daha acil olarak var.