Batı kapitalizmden “yeni” çıkışlar - Emperyalizme ve savaşa karşı mücadeleye

15.06.2023 - 12:39
Haberi paylaş

Jake Sullivan ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı. “Yeni Washington Konsensüsü” adı verilen ABD dış politikası hakkında bir konuşma yaptı. Ekonomist Michael Roberts eski konsensüsün IMF, Dünya Bankası ve ABD Hazinesi gibi Washington merkezli kuruluşlar tarafından yönetilen ve kriz içindeki gelişmekte olan ülkeler için desteklenen "standart" reform paketi olarak kabul edilmiş on ekonomik politika önerisi içerdiğinin altını çiziyor. Türkiye’de de yakından bildiğimiz süreçleri, yani işçi sınıfının haklarının ‘serbest piyasaya odaklanma’ adı altında gasp edilmesini, ticaret ve finansın liberalleştirilmesini ve kamusal alanın hızla özelleştirilmesini içeriyordu. 

Diğer taraftan, küresel ekonomik kriz ve 2008 büyük finansal çöküşü kapitalizmin merkezlerinde yaşanan sıkıntıların göstergeleriydi. 

Veriler bu sıkıntının boyutlarını da gösteriyor: 1980 ile 2000 arasında ABD'nin küresel GSYİH payı yüzde 25'ten yüzde 30'a yükseldi, ancak 21. yüzyılın ilk yirmi yılında bu pay tekrar yüzde 25'in altına düştü. Bu iki on yılda Çin'in payı ise yüzde 4'ten yüzde 17'ye yükseldi, yani dört kat arttı. Diğer G7 ülkeleri olan Japonya, İtalya, İngiltere, Almanya, Fransa ve Kanada'nın payları keskin bir şekilde düşerken, (Çin hariç) gelişmekte olan ülkeler küresel GSYİH içinde paylarını korumuş ve bu payları, emtia fiyatları ve borç krizleriyle değişmiştir.

Bu verilere Çin’in küresel rakip olarak yükselmesi de eklendiğinde, ABD’nin Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın "Ekonomik durgunluk, siyasi kutuplaşma ve iklim acil durumu gibi artan krizlerle karşı karşıya olduğumuzda, yeni bir yeniden yapılandırma gündemi gereklidir” demiş olması ve ABD’nin emperyalist hegemonyasının güçlendirilmesi gerektiğini söylemesi anlaşılır oluyor. Sullivan'a göre, ABD, hegemonyasını sürdürmek zorunda, ancak "hegemonya, bir üstünlük sağlama becerisi sunmaz – asıl güç; “egemenlik, diğerlerinin (kısıtlamalarla) kendilerini takip etme isteği ve gündemleri belirleme kapasitesidir". Başka bir deyişle, ABD yeni gündemi belirleyecek ve küçük ortakları takip edecek – istekli olanların ittifakı. Takip etmeyenler se bunun sonuçlarıyla yüzleşebilir.

Bu yeni konsensüs, Michael Roberts tarafından şöyle özetleniyor: Serbest ticaret ve sermaye akışlarına ve hükümet müdahalesine son verilecek, hükümetlerin ulusal hedeflerin yerine getirilmesi için sermaye sahiplerine sübvansiyon ve vergilendirme yoluyla müdahale ettiği bir "endüstriyel strateji" yöntemi izlenecek. Daha fazla ticaret ve sermaye kontrolü, daha fazla kamu yatırımı ve zenginlerin daha fazla vergilendirilmesi anlamına geliyor. Bu temaların altında, 2020'lerde ve sonrasında her ülkenin kendi çıkarlarını koruması gerektiği yatmaktadır - küresel anlaşmalar değil, bölgesel ve ikili anlaşmalar; serbest dolaşım değil, ulusal olarak kontrol edilen sermaye ve işgücü.

Bu durum ise elbette bu yeni konsensüsü uygulamak için yeni askeri ittifaklara ihtiyaç duyulacağı anlamına da geliyor.

Uzlaşma, yoksul ülkelerin borçlarını silmek ya da borç verme koşullarını değiştirmek gibi önerileri içermiyor. Tersine, borçlu ülkeler hükümet harcamalarını daha da sıkı bir önlemle azaltmaya ve geride kalan tüm kamusal varlıkları satmaya zorlanıyor.

Atlantik deklarasyonu

ABD Başkanı Biden ve Birleşik Krallık Başbakanı Sunak bir Atlantik deklarasyonu üzerinde anlaştılar. 

Financial Times’ın haberine göre, iki ülke arasındaki bağlar güçlendirilecek ve müttefikler açısından küreselleşme değil Çin’in tedarik zincirinden çıkartılması önemli olacak. 

ABD ve İngiltere Çin’e bağımlılığı azaltacak yeni bir tedarik zinciri oluşturmak üzere Japonya, Avustralya ve AB gibi müttefiklerle müzakere edilen özel ikili anlaşmalar hedefliyor.

Bu arada emperyalizmin merkezlerinden gelen bu “konsensüs ve deklarasyon” sesleri, ABD ve İngiltere'nin Ukrayna konusunda ve Pasifik'te Çin'e karşı nükleer güçle çalışan denizaltılar geliştirmek üzere, Avustralya ile birlikte askeri bir ortaklık geliştirmek üzere yakın bir çalışma yürüttükleri gerçeğini de gizleyemiyor.

Gizlenemeyen bir başka gerçek ise “Çin haricinde, Küresel Güney'deki ekonomik büyümenin 2022'deki yüzde 4.1'den 2023'te yüzde 2.9'a düşecek olmasıdır. Yüksek enflasyon, artan faiz oranları ve rekor düzeydeki borç seviyeleriyle sarsılan birçok ülke daha da yoksullaşmaktadır. Düşük gelirli on dört ülkede şu anda borç sıkıntısı riski yüksek seviyelerde bulunmaktadır, bu sayı 2015 yılında sadece altıydı. Düşük gelirli ülkelerde – özellikle en yoksullarında– zarar daha da büyük: Bu ülkelerin yaklaşık üçte birinde, kişi başına düşen gelirler 2024'te ortalama yüzde 6 daha düşük olacak."

ABD’nin yükselen güç Çin’e karşı hamleleri süslü isimlerle bezense de küresel kapitalizmin krizinin faturasını yoksullara ve yoksul ülkelerin halklarına çıkartmak, Çin’e karşı yeni ve etkin ittifaklarla gezegeni tehlikeli bir askeri gerilim alanına çevirmek dışında bir içeriğe sahip değil.  

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol