Rusya'da mücadele eden Sosyalist Akım, Kazakistan'da ayaklanmayı yaratan ekonomik ve siyasi koşulları, ayaklanmacıların taleplerini, Rusya ve müttefiklerinin karşıdevrimci atağını Marksist.org için değerlendirdi.
Ocak ayının başlarında Kazakistan'da kitlesel protestolar patlak verdi. Başlangıçta bu protestolar işçilerin, benzin fiyatının litre başına 50 tenge'den 120 tenge'ye, yani iki katından fazla zamlanmış olmasına gösterdikleri bir tepkiden ibaretti.
Protestolar ülke geneline gaz ve petrol taşıyan batı bölgelerinde, özellikle de örnek alınması gereken bir emek mücadelesi geçmişine sahip olan Zhanaozen'de başlamıştı. 2011'de maden işçilerinin greve gittiği Zhanaozen'deki gösterilere devlet terörüyle karşılık verildi ve göstericilere ateş açıldı, onlarca işçi öldürüldü.
Protestocular hükümetin geri adım atmayacağını anlayınca, o zamana dek batıdaki Aktav, Zhanaozen, Atırav ve diğer şehirlerde sürdürülen protestolar Kazakistan'ın tamamına yayılmaya başladı. Şimdi bu öfke Oral, Aktöbe, Kostanay, Nur-Sultan, Pavlodar, Taraz, Çimkent ve Kızılorda gibi şehirlerde de kendini gösteriyor. En şiddetli çatışmalar ise güneydeki Almatı kentinde yaşanıyor.
Siyasi iktidar ülkenin batı bölgelerindeki gaz fiyatlarını önceki seviyesine çekmeyi kabul ettiğinde artık iş işten çoktan geçmişti. Bunun tek sebebi protestoların artık ülkenin hemen her bölgesine yayılmış olması değildi: Protestocuların taleplerinin sayısı da arttı. Kazakistan işçilerinin geniş bir sosyo-ekonomik ve siyasi ilişkiler yelpazesini temsil eden – ve halen de genişlemeye devam eden – taleplerinin güncel hali aşağıdaki gibidir:
1. Siyasi rejim değişikliği
2. İktidarın devrimci geçmişiyle tanınan bir temsilciye teslim edilmesi
3. Nazarbayev'in ile tüm vekillerinin ve Cumhurbaşkanı Tokayev’in koltuklarını terk etmesi
4. Her bölgenin ve her şehrin ‘akimlerinin’ (belediye başkanları, valiler) halk tarafından seçilmesi – mevcut durumda yukarıdan atama ile belirleniyorlar.
5. 1993 anayasasına geri dönülmesi
(Bu anayasa, örneğin, devletin yasama organının parlamento değil Yüksek Sovyet olması bakımından modern anayasadan farklıdır)
6. Sivil ve siyasi aktivistler hakkındaki kovuşturmalara son verilmesi
7. Kiralarda ve kamu hizmetleri fiyatlarında indirime gidilmesi
8. Gıda fiyatlarının düşürülmesi
9. Tüm işçilerin ücretlerine zam yapılması
10. Hastalık ödeneklerinin artırılması
11. Emekli maaşlarına zam yapılması
12. Emeklilik yaşının erkekler için 60’a, kadınlar için 58'e düşürülmesi
13. Akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi
14. Çocuk yardımı ödeneğinin artırılması
Bu taleplerden de anlaşılabileceği üzere, protestoların itici gücü Kazakistan işçi sınıfının ta kendisidir.
Bu hareket özel mülkiyet özgürlüğü veya girişimcilerden alınacak vergilerin düşürülmesi gibi meseleler ile ilgilenmiyor. Bunlar küçük-burjuvazi ile burjuvazinin konularıdır ve onların sokaktaki protestolarla yakından uzaktan bir alakaları yoktur.
Ülke yetkilileri bu taleplerin tamamını – ya da büyük çoğunluğunu - karşılayamadıklarını gösterince protestolar da bir ayaklanmaya dönüşecek şekilde tırmanmaya başlamıştır.
Kazakistan hükümetinin durumu, madencilik endüstrisinin genel grev kararıyla daha da kötüleşti.
Bu ayaklanma inanılmaz bir şiddetle bastırılmaya çalışılıyor. İsyan eden işçiler ise idari binaları basıyor, Ulusal Muhafızları ve eyalet polislerini etkisiz hale getiriyor, silah depolarındaki silahları ele geçiriyor, barikatlar kuruyor ve sokak devriyeleri oluşturuyor.
Bunlar, bilhassa da ülkenin en büyük şehirlerinden biri olan Almatı'da yaşananların bir özetidir. Almatı’da şehrin “akimatı” (belediye başkanının makamı) göstericiler tarafından ele geçirilip yerle bir edildi, cumhurbaşkanının konutu ateşe verildi, emniyet müdürlüğü ile harp okuluna baskınlar düzenlendi ve güvenlik güçleri şehri terk etmek zorunda kaldı.
Devlet propagandası, isyancıları yağma ve talanla suçladı, buna karşılık sokaklardaki işçiler de yağmacıları tespit etmek ve hepsini olay yerlerinde durdurmak için devriyeler düzenlemeye başladılar. Yetkililerin, yağma ve talan yapmaları amacıyla hüküm giymiş mahkumları kasten salıverdiklerine dair henüz doğrulanmamış ihbarlar geliyor.
Cumhurbaşkanı Tokayev'in sonunda bazı tavizler vermek zorunda kaldığını da belirtmekte fayda görüyoruz: Gaz fiyatlarının düşürülmesi ve sabitlenmesi konusunda bir kararname çıkardı, hükümet lağvedildi, Kazakistan'ın eski devlet başkanı Nursultan Nazarbayev Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevinden alındı ve bu göreve kendisini atadı. Bu sonuncusu önemlidir, çünkü koltuğunu halefi Tokayev'e teslim eden Nursultan Nazarbayev, hükümet politikaları üzerinde muazzam bir etki yaratmaya devam ediyordu. Nazarbayev şu anda kızlarıyla birlikte Rusya'da saklanıyor.
Sorun şu ki, şimdiki Cumhurbaşkanı Tokayev'in reformları uygulamaya ve isyancıların taleplerini karşılamaya yönelik somut bir planı bulunmuyor. Ve bu durum, isyanın daha da tırmanarak devam etmesine yol açtı.
Ulusal Muhafızlar ve polis birimlerinin de isyancılara katılmaya başladıkları önemle vurgulanmalıdır. İşçilere karşı güç kullanmayı reddeden, protestocuların saflarına katılmayı seçen silahlı muhafızlar ve polislerin bulunduğuna dair çok sayıda tanık var. Ayrıca birliklerden birinin de tüm zırhlı araçlarıyla birlikte direnişin tarafına geçtiği biliniyor.
Rusya ve CSTO müttefiklerinin karşı-devrimci müdahalesi
Hızla gelişen olaylar, Tokayev'e durumla kişisel güç kullanarak baş etmenin mümkün olmadığını açıkça gösterdi. Kendisi 5 Ocak'ta Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Belarus Cumhuriyeti Devlet Başkanı Alexander Lukashenko ile telefonla temasa geçti ve ardından CSTO'ya [Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü] duruma müdahale etmesi, "ülkede istikrarı tekrar sağlaması için” resmi çağrıda bulundu. Ancak CSTO, dış tehditlere karşı müşterek bir güvenlik anlaşması olduğundan, Tokayev'in sokaktaki isyancıları yabancı güçler tarafından örgütlenmekle, "terörist" olmakla ve dış güçler tarafından kontrol edilmekle suçlaması gerekiyordu.
CSTO, Cumhurbaşkanı Tokayev'in talebini kabul etti ve Kazakistan'a asker yığacağını bildirdi. Bu müdahale aşağıdaki devletler tarafından örgütlenmektedir:
Rusya – 3.000 asker
Belarus - 500 asker
Tacikistan - 200 asker
Ermenistan - 70 asker
Kırgızistan ise önce askeri birlik göndermeyi reddetti ve Kazakistan topraklarındaki cezai operasyona katılmayacağını ilan etti. Bunun, Kırgızistan halkının askeri birlik gönderilmesine karşı başlattığı protestolarla bağlantılı olabileceği görülüyor. Ancak 7 Ocak'ta Kırgızistan cumhurbaşkanı, birliklerin Kazakistan'a gönderilmesini kabul ettiğini gösteren bir kararname imzaladı.
Belarus, Tacikistan, Ermenistan ve Kırgızistan artık Rusya'nın yarı-sömürgelerine dönüşmüş ve emperyalizmin yayılmasına hizmet eder olmuşlardır. Bu, CSTO'nun – kendisini oluşturan üyelerin resmi düzeydeki eşitliğine rağmen - Moskova'nın askeri ve siyasi iradesini yürürlüğe koymaya giriştiği anlamına gelir.
Rus yetkililerin bir kez daha "küçük bir zafer" elde etme ihtimalinin çok düşük olduğunu biliyor, Rus Silahlı Kuvvetleri'nin Kazakistan'da uzun bir süre boyunca alıkonulabileceğini öngörüyoruz.
Bu gelişme Rusya'nın halihazırda doğrudan veya dolaylı olarak dahil olduğu birçok ihtilafla birlikte okunduğunda, gerici Putin rejiminin – Kazakistan'a müdahalesinden ötürü - uzun vadede kendi sonunu getirebileceği anlaşılıyor.
Fakat Rus askeri güçlerinin uzun vadeli planlarının, tıpkı Ukrayna'da olduğu gibi "LPR" ve "DNR" benzeri yeni ayrılıkçı "cumhuriyetlerin" ortaya çıkmasına yol açma olasılığı da var elbette.
Milliyetçi Rus aktivistler ve medya mensupları, Rus olan ve Rusça konuşan nüfusun geniş çapta temsil edildiği Kazakistan'ın kuzey bölgelerinin işgal edilmesi çağrısında bulunuyor, ülkedeki Ruslara karşı etnik nefretin ve Rus düşmanlığının kışkırtıldığını iddia ederek tehdit altında olduklarını söylüyorlar.
Rus milliyetçilerinin ülkeyi işgal etmesi için yapılan çağrı, bahsi geçen Rus düşmanlığının, Rusya’nın müdahalesi sonucunda yükseldiği iddiasına dayanıyor.
Fakat beklenebileceği üzere, sokaktaki işçiler arasında Rusya karşıtı talepler ve duygular olduğuna dair tek bir kanıt bile sunulabilmiş değildir. Kaldı ki Kazakistan'ın mücadele eden işçileri, etnik nefreti, şovenizmi ve ırkçılığı kışkırtabilecek taleplerde bulunmuyor, bu tür sloganlar atmıyor. Zaten bu iddialar yalnızca Rus milliyetçiliğinin hakim olduğu çevrelerde desteklenebilir.
7 Ocak itibarıyla Kazakistan'da ayaklanma ve grevler devam ediyor. Almatı’da devrim yanlıları ile ordu arasında şiddetli silahlı çatışmalar yaşanıyor. Müdahaleci güçler protestoları bastırmak için ülkeye akın ediyor. Hem güvenlik güçlerinin hem de rejim muhaliflerinin kayıpları şimdiden onlarca insanın ölümü ve yüzlerce kişinin de yaralanmasıyla sonuçlandı ve bu sayılar artmaya devam ediyor. 3.000'den fazla protestocu gözaltına alındı.
Kazakistan'daki haklı isyanın herkesin desteğine ve geniş ölçekli bir dayanışmaya ihtiyacı var. Devrimin zafere giden yolundaki en önemli adımlardan biri, saldırıya geçen ülkenin kendi içinde başlayabilecek kitlesel bir hareketle atılır.
1917'yi takip eden yıllarda, iç savaş sürerken Rusya'yı işgal edenler, kendi ülkelerinde başlayan büyük grevlerle ve işçilerinin sınıf kardeşlerine karşı savaşmayı reddetmesiyle yüzleşmek zorunda kalmıştı.
Geçmişten alınacak derslerin bugün hepimize yeniden yol göstermesi umuduyla…