Koronavirüs salgını, büyümesi yavaşlayan dünya ekonomisini adeta durdurdu.
Her bir devletin sınırlarını kapatmasıyla birlikte:
• Geçen 20 yıldaki dünya ekonomisinin motor gücü olan imalatçı Çin kapitalizmi büyük bir darbe yerken, küresel imalat, tedarik ve satış ağları bozuldu.
• Küresel sermayenin yoğunlaştığı Batı kapitalizmi enfeksiyonun merkezi haline gelirken, borsalarda satışlar başladı ve bir dizi dev şirket hızla değer kaybetti.
• Dış kredilere bağımlı olan Türkiye ya da Lübnan gibi ekonomilerin borç krizi derinleşti. Riski sevdikleri halde, bu denli belirsiz bir ortamda risk almaktan kaçınan küresel finans patronları, paralarını “güvenli liman” olarak görülen ABD devlet tahvilleri gibi yatırımlara yöneltti.
Covid-19 salgını 2019 Aralık’ında Çin’de belirleyici olmuş, diğer devletler ise pandemi gerçeğini Mart 2020’de tanımıştı. Altı ay karantina, sokağa çıkma ve izolasyon çabalarıyla geçtikten sonra dünya kapitalizminin durgunluğa girdiği, yani küçüldüğü şu olgularla tescillendi:
• Birçok işin yok olması ve kitlesel işsizlik.
• Milyonlarca insanın gelirini yitirmesi.
• Arz ve talep dengesinin bozulması.
• Borç, kredi, finans musluklarının kapatılması.
• Birçok işletmenin iflas etmesi.
İçinde bulunduğumuz durumun 2008 finans krizinden farkı, Amazon, Google ve gıda sektöründe faaliyet gösterenler gibi az sayıda şirket kâr ederken, birçok şirketin kâr oranlarının hızla düşmesi.
IMF gibi küresel finans sermayesinin patronları ve kapitalist yorumcular tam da bu yüzden geçici bir durgunluk ve ardından hızla toparlanmadan söz etmiyor. Depresyondan yani ekonomik çöküş olasılığından bahsediyor.
Büyük bunalım
1929 bunalımı, 20. yüzyılda kapitalizmin büyük krizinin başlangıcıydı. ABD’de borsalar ve bankalar bir günde batarken, üretim mevcut yöntemlerle sürdürülemez hale geldi.
Büyük Buhran, kitlesel işsizlik, açlık, toplumsal yıkımlar, otoriter yönetimlerin olağanüstü ekonomik programları ve İkinci Dünya Savaşı gibi aşırı sonuçlar yaratırken, küresel kapitalizm savaş sonrası yeniden büyüme dönemine girdi.
1960’lara gelindiğinde, servet eşitsizliği tavan yaparken, kâr oranları yeniden düşmeye başladı. 1960’lı yıllar büyük sınıf mücadelelerine sahne olurken, dünyanın bir bölümünde Yeni Sağ hükümetler, Türkiye gibi yerlerde ise askeri diktatörlük eliyle neoliberalizm denilen özelleştirme saldırısı başlatıldı.
Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi kamu hizmetlerinin özel şirketlere devredilmesi, kapitalist sınıfın düşen kâr oranları artırmak için, yani krizden kurtuluş için dayattığı politikalardı. Covid-19 öncesi protestolar, ayaklanmalar ve devrimlerle karşı karşıya kalan küresel kapitalizmin büyük krizden kurtulma yöntemi, bugün çökmüş gözüküyor.
“Normale dönüş” kimin çıkarına?
Koronavirüs vakaları listesine bakıldığında en başta yer alan devletler, (8. sıradaki Türkiye kapitalizmi gibi) özelleştirme politikalarının en yoğun olarak uygulandığı yerler.
Bu devletler, Mayıs 2020’-den itibaren kademeli olarak salgın karşıtı önlemleri gevşetmekten, eskiye dönüşten bahsediyor. Kapitalistlerin ve onların hizmetindeki yönetimlerin eskiye dönüşten anladığı, üretime yani emek sömürüsüne bir an önce başlanması ve kâr oranlarının düşüşünün frenlenmesi.
Koronavirüs salgını henüz bitmedi. Aşısı bulunmadı ve risk (başta işçiler ve aileleri olmak üzere) geniş toplumsal kesimler için devam ediyor. Buna rağmen başını Trump, Bolsonaro, Johnson gibi otoriterlerin çektiği, ancak İtalya’da popülist hükümet, Fransa’da Macron ve Türkiye’de Erdoğan yönetimleri gibi iktidarlar da normale kademeli geçişten bahsediyor. Hepsi bir ağızdan salgın koşullarında üretime devam edilmesini istiyor. İşsizliği ve açlığı kullanarak işçileri üretimin başlamasına ikna etmeye çalışan burjuva hükümetleri, enfeksiyonu emekçi sınıflar arasında yayma pahasına kâr odaklı bir karar veriyor.
Kâr denilen şey işçilerin ödenmemiş emeğidir. Salgın sırasında zorunlu olmayan sektörlerde üretime (ve hizmet üretimine) devam edilmesi, sömürülen işçilerin ve ailelerin sağlığının, bir bütün olarak halk sağlığının gözden çıkarılması anlamına geliyor.
Kapitalistlerin kâr hırsı
Geçen altı ayda devletlerin salgına karşı aldığı önlemlerin her biri geç kalmış, tepeden inme, hastalığın yayılmasını önlemekten çok yavaşlatmaya, bu sırada kapitalist üretimi ayakta tutmaya odaklıydı.
Üretime devam-normale dönüş politikası, bilim insanların haykırdığı gibi salgının 2. dalgasını öne çekiyor.
Sağlık sistemlerinin zayıflığına, maske ve solunum cihazı gibi araçların azlığına/yokluğuna bakılırsa ikinci bir salgın dalgasının sonuçları vahim olabilir. Hiçbir hükümet bu gerçeği inkâr etmiyor fakat bile bile alelacele kararlar alıyor, buna adeta sürükleniyorlar.
Oysa başka bir yol var. Bu gerçekçi yol, haftalardır birçok fabrikada, şantiyede, ofiste çalışan emekçiler tarafından dile getirilmektedir:
• Gıda, su, enerji, lojistik ve altyapı gibi zorunlu olmayan diğer sektörlerde çalışma durdurulmalı.
• Zorunlu sektörlerde çalışan işçiler fiziksel mesafe, sterilizasyon ve hijyen gibi konularda tedbir alınmış bir şekilde çalışmaya devam etmeli.
• Tüm borçlar ertelenmeli. Devlet, işsizlere ve ihtiyaç duyan herkese yardım yapmalı.
• Fiyatlar dondurulmalı.
• Bütün ekonomik kaynaklar sağlık ve sosyal güvenliğe aktarılmalı.
Geçen altı ayda herkesin temel ihtiyaçları giderilerek bu gerçekçi çözümler uygulansaydı, enfeksiyon izole edilebilirdi. Hiçbir devlet buna yanaşmadı ve salgın devam ediyor.
Görülüyor ki işsiz, aç bırakılıp, üretime devam etmeye zorlanan emekçi sınıfların ve ailelerinin sağlığının korunması ve emekçilerin ayakta kalabilmesi için kendi mücadelelerinden başka bir yol yok.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)