BM İklim Zirvesi COP28 30 Kasım’da, bir fosil yakıt devleti olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) ve BAE’nin ulusal fosil yakıt şirketi Adnoc’un CEO’su Sultan El Cebir’in başkanlığında başladı. Zirve bir günlük uzatmayla 13 Aralık’ta sona erdi.
COP28 zirvesinde alınan kararları ve zirve değerlendirmesini Açık Radyo programcısı ve iklim adaleti aktivisti Özdeş Özbay ile konuştuk.
Sosyalist İşçi: COP28’de hangi kararlar alındı?
Özdeş Özbay: Zirvede devletler 10 yeni deklarasyon ilan etti. Elbette tüm katılımcı devletler bu deklarasyonların her birine imza atmadı. Örneğin Türkiye sadece üç tanesine imza verdi. Bu deklarasyonlar arasında gıda sistemlerinin iklim değişimiyle uyumlu hale getirilmesi gibi bazı ilkler de yer aldı ve sağlık sistemlerinin iklime dirençli, düşük karbonlu, sürdürülebilir, eşitlikçi olacak şekilde dönüştürülmesi gibi önemli konulardaki ortak taahhütler de vardı.
Ayrıca “Küresel Karbonsuzlaşmayı Hızlandırma Girişimi” adında bir mutabakat paketi açıkladı. Bu paket zirvedeki en somut ve önemli kararlardan biri oldu. "Küresel yenilenebilir enerji kapasitesini 3 katına, enerji verimliliğini 2 katına çıkarmayı" hedefleyen bu karara Türkiye imza atmadı.
Bir başka önemli karar ise, iklim değişimi kaynaklı felaketlerin yol açtığı yıkımların tazmini konusunda, gelişmekte olan ülkelerin yararlanabileceği bir kayıp ve hasar fonu oluşturulduğunun ilanı oldu.
Böyle bir fon oluşturulması uzun zamandan beri tartışılan ve Batı ülkelerinin dahi direndiği bir konuydu. Sürpriz bir karar oldu, diyebilir miyiz?
Aslında bu kararın alınması zirve öncesinde bekleniyordu çünkü yoksul ülkeler (çoğunlukla küresel güney ülkeleri) yıllardan beri bu konuda büyük baskı yapıyordu. Bir önceki COP27 zirvesinde de ev sahibi Mısır’ın en yoğun çalışması bu fonun ilan edilmesi üzerineydi fakat başarılamamıştı. Zengin dünyanın bu direnişi büyük tepki çekmişti. Son yıllarda küresel iklim hareketinin de iklim adaleti konusunda en çok öne çıkardığı taleplerden biri buydu. Bu nedenle karar bir sürpriz olmadı; bir mücadelenin sonucuydu.
Fakat kararın hemen ardından zengin ülkelerin ilan ettiği bağışlar, işi yokuşa sürmeye çalıştıklarını gösterdi. Mesela, ABD fona sadece 17 milyon dolar bağışlayacağını açıkladı. Ev sahibi BAE 100 milyon dolar bağış yaparak en çok bağış açıklayan devletlerden biri oldu. Toplamda zengin ülkeler 700 milyon dolar civarında bir taahhütte bulundu. İklim değişimi kaynaklı aşırı hava olaylarının, gelişmekte olan ülkelerde her yıl 400 milyar dolar kadar hasara yol açtığı tahmin edilirken ilan edilen bu miktar, gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya kaldığı kayıpların %0,2'sine dahi denk gelmiyor. Okyanusta bir damla diyebiliriz.
Zirveye dair tartışmalarda bir de son gün tüm devletlerin oyladığı karar metninde “fosil yakıtlar” kelimelerinin yer almış olması var. Bu bir ilk. Nasıl değerlendirmek gerekiyor bu kararı?
Evet, bugüne kadar “fosil yakıtlar” kelimeleri hiçbir COP zirvesi metninde yer almadı. Sorumluyu ilan etmeyen metinler arasında Paris İklim Anlaşması dahi vardı. Fakat küresel iklim adaleti hareketinin büyük baskısı sonucu, zirve, bu kelimelerin geçip geçmeyeceğine odaklandı. Sonunda “fosil yakıtlar” ilk kez karar metnine sokuldu ama içeriği boşaltılarak.
Metinde şöyle deniyor; “Enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve eşitlikçi bir şekilde uzaklaşılması, 2050 yılına kadar bilime uygun olarak net sıfıra ulaşılması için bu kritik on yılda eylemlerin hızlandırılması. . .”
Hareketin ve bilim insanlarının talebi ise karar metninde açıkça “fosil yakıtların terk edilmesi” cümlesinin yer almasıydı. Bu maalesef gerçekleşmedi. Karar metninin ilk taslağında dahi “fosil yakıtların üretiminin ve kullanımının azaltılması” gibi yumuşatılmış olsa bile en azından anlamı çok açık olan bir cümle yer alıyordu fakat ilk taslağın ardından OPEC ülkeleri, Suudi Arabistan ve Irak üzerinden zirveyi kilitlemeye varan tehditlerle direnişe geçti ve de kazandılar. Son karar metninde “fosil yakıtlardan uzaklaşılması” deniyor. Son derece muğlak bir cümle bu. Fosil yakıt çıkarmaya karşı herhangi bir şey söylemiyor.
Ayrıca sadece bu da değil; alınan kararlar arasında 2050 yılına kadar nükleer enerjinin üç katına çıkarılması, bilimsel olarak faydası hala kanıtlanmamış olan karbon yakalama teknolojilerine destek verilmesi ve de “geçiş yakıtı” adı altında sıvılaştırılmış gaz (LNG) üretimine destek verilmesi gibi iklim değişimiyle mücadele açısından olumsuz kararlar da yer aldı.
Türkiye zirvede nasıl bir tutum aldı?
Türkiye 1.000 kadar katılımcı ile en büyük katılımı gösteren ülkelerden biri olmakla birlikte son derece pasif bir katılım gösterdi. Zirvede devletlerin bir araya gelerek ilan ettikleri 10 deklarasyondan sadece üçüne imzacı oldu. Birkaç başka girişime de imzacı oldu.
Türkiye delegasyonu içerisinde çevre yıkımına sebep olan şirket temsilcileri ve fosil yakıt endüstrisi temsilcileri de yer alıyordu. Mesela Akbelen ormanlarını yok eden YK Enerji’nin ve IC Holding’in yöneticileri, Cengiz Holding temsilcileri, Azeri fosil yakıt şirketi SOCAR’ın Türkiye kolu olan SOCAR Türkiye temsilcileri, termik santral işleten şirket temsilcileri, otomobil şirketleri temsilcileri gibi…
Dolayısıyla bu büyük katılım pek de olumlu sonuçlar vermedi. Türkiye yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç katına çıkarılmasını taahhüt eden 118 ülke arasında yer almadı. Bu taahhüdün dışında kalan diğer ülkeler ise Suudi Arabistan, Rusya ve Irak’tı.
Türkiye ayrıca zirvede “fosil yakıtlardan çıkış” hedefine karşı çıktığı gibi gelişmekte olan ülkeler için kurulan kayıp ve hasar fonundan da yararlanması gerektiğini öne sürdü, kırılgan ülkeler statüsünde değerlendirilmeyi talep etti. İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine en fazla maruz kalan ülkelerden biri olduğunu savundu. Oysa Türkiye bugün en çok sera gazı salımı yapan ülkeler sıralamasında ilk 20'de yer alıyor.
Zirvede ABD dahil yedi ülke, önceki zirvelerde kurulan "kömür sonrası temiz enerji ittifakına" katıldığını açıklarken Türkiye bu ittifakta da yer almadı. Bu ittifak, yeni kömürlü termik santral geliştirmeme, mevcut kömür santrallerini aşamalı olarak kapatma ve kömürden temiz enerjiye geçişi hızlandırma taahhüdünde bulunuyordu ve Türkiye “kömüre devam” demiş oldu.
Sonuç olarak zirveyi nasıl değerlendirmeli?
COP zirvelerinden aslında uzun zamandır pek olumlu bir sonuç beklenmiyor. En büyük kazanım, fosil yakılardan çıkış kararı alınması olurdu ama o bile iklim değişiminin hızıyla kıyasladığımızda çok geç kalınmış bir karar olacaktı.
Zirve, kapitalizmin çoklu krizinin birer yansıması olan iklim değişimi, savaşlar ve küresel eşitsizlikler gibi konularda, var olan hiçbir uluslararası yapının çözüm olamayacağını bir kez daha göstermiş oldu.
Tek çözüm, küresel bir antikapitalist mücadelenin inşasında.
Artık reforme edilemeyen bir küresel sistem var karşımızda. O nedenle bizi daha fazla oyalayacak bu zirvelerden bir beklenti içinde olmamız da pek mantıklı gelmiyor. Değişim istiyorsak, bunu bizzat inşa etmek zorundayız: Fosil yakıt şirketlerini hedef alan, iklim adaleti ile ırkçılığı ve militarizmi birbirine bağlayan geniş bir birleşik mücadele hattına ihtiyacımız var.
(Sosyalist İşçi)