Avrupa'nın büyük bölümünü kasıp kavuran orman yangınları ve yakıcı sıcaklar, ipleri patronların elinde olan bu sistemin nelere yol açabileceğinin korkunç kanıtlarıdır.
Üstelik bu yaşananlar, işçi sınıfına yönelik daha kapsamlı bir saldırının parçası. Ve bizi yönetenlerin hayatlarımızı nasıl da değersiz gördüklerini gösteriyor.
Saldırıları, bizler için eziyet ve acı anlamına gelen enerji fiyatlarındaki artışlardan kitlesel ölümlere karşı kayıtsızlıklarına kadar, her şeyi kapsayacak kadar büyüdü.
Pandemi zamanlarında çok sayıda insanı ölüme mahkum eden bu rejimler iklim krizine çözüm sunma konusunda da aynı başarısızlığı sergiliyor. Britanya’da Boris Johnson, pandemide "cesetlerin üst üste yığılmasına" ses çıkarmamıştı. Aynısı şimdi iklim krizi için de gündeme gelebilir.
Yunanistan bunun açık bir örneği.
Restoran çalışanı Giorgos Anastassas, geçtiğimiz günlerde yangınlarla kavrulan Rodos adasında neler yaşadığını anlatırken Yeni Demokrasi Partisi hükümetini suçluyor ve Rodos halkının bu yangınlar sona erdiğinde protestolara başlayacağını söylüyor:
"Her şey kontrolden çıktı. Yaşananlar o kadar kötüydü ki tarif etmekte zorlanıyorum. Hükümet bize hakkımız olan desteği bile çok gördü. Tam bir felaketti – çok kötü ve çok yanlış planlanmış olmasa yangını ilk üç günde kontrol altına alabilirdik."
Ancak orman yangınlarına ilişkin eylemsizlik ve müdahalelerdeki bu başarısızlık yalnızca bir beceriksizlik göstergesi değil, zira politikaları da tam olarak bu zaten.
Rodos yandı, devlet izledi
Sosyalist İşçi Partisi'nin Yunanistan'daki kardeş örgütü SEK'ten Panos Garganas (ve aynı zamanda İşçi Dayanışması gazetesinin editörü) ise hükümetin yangını söndürmeye çalışmak yerine insanları alevlerden uzaklaştırmaya odaklandığını iletiyor.
"Alevlerin yayılmasına izin veriyor ve çevredeki insanları uzaklaştırıyorlar. Temel politikaları bu. Ve bunun öncelikli sebebi yine bizzat bu hükümet tarafından yapılan kesintilerdir.”
"Bir adada yangın çıktığında, alevler genellikle denize ulaşana kadar sönmez.”
“Yangına müdahale etmeye çalışanların büyük bir kısmı gönüllülerden oluşuyordu. Çıplak elleriyle ve bahçelerindeki hortumlarla koştular. Devletten hiçbir şekilde destek alamadılar. Tahliye planları genellikle felaketle sonuçlanıyor ve polisler devreye giriyordu. Bu durum, geçen hafta turistlerin Rodos da dahil olmak üzere tüm adalardan kaçmak zorunda kalmasıyla ayyuka çıktı. Korkunç koşullarda tahliye edildiler ve Yunanistan hükümeti bu konuda bile dişe dokunur bir destek sunamadı."
Panos, hükümetin yangınlarla mücadele için gereken yeni ekipmanlara yatırım yapmadığını, bunun yerine savaşları ve yeni fosil yakıt projelerini finanse etmek için can attığını da ekliyor; "Yunanistan devleti Akdeniz'deki muazzam doğal gaz rezervlerini kimin kullanacağı konusunda diğer ülkelerle rekabet ediyor. Aynı zamanda askeri imkan ve kabiliyetlerini de hızla genişletiyor.”
“Bizler bu mücadelenin içindeki aktivistler olarak, yatırımların savaş için kullanılacak jetlere değil yangın söndürme uçaklarına yönlendirilmesini talep ediyoruz."
“Yakın bu hükümeti!”
Geçen hafta Yunanistan'ın batısındaki bir köprünün çökmesiyle en az bir işçinin ölümüne yol açan da yine bu kapitalist mantıktı. Ne de olsa kâr, insan hayatından önce gelir.
Depremden Korunma Örgütü Başkanı, ERT televizyonuna yaptığı açıklamada köprüdeki sorunların yetkililer tarafından da bilinmekte olduğunu aktarıyordu.
Onlar için, patronların cebini doldurmak, kendi ülkelerinin alevler içinde kalmasını ya da koca enkaz haline gelmesini önlemekten bile önemli.
Yangınların ardından İşçi Dayanışması gazetesinin kapağında şöyle yazıyordu: "Yakın bu hükümeti!"
Emekçiler tam da bunu yapmalı. Hatta bu sistemi de onlarla birlikte yakmalılar.
Cezayir’de devlet, yangınların suçunu hayali kundakçılara attı
Geçtiğimiz perşembe Cezayir'i kasıp kavuran orman yangınlarında 30'dan fazla kişi hayatını kaybetti.
O insanların çoğu Cezayir'in kuzeyindeki Toudja kasabası yakınlarındaki bir köyde yaşıyordu. Yangında kaybedilen on altı köy sakininin dokuzu aynı aileye mensuptu. Ath Oussalah köyü hızla alevler içinde kaldı. Düğün hazırlıkları yapan bir kadın, iki kız kardeşiyle birlikte alevlere yakalandı.
Yangınları kundakçıların çıkardığı söyleniyor ki devletin de bu söylentilerin yayılmasında büyük payı var.
Savcılar hızla yangınların nasıl başladığına dair cezai soruşturma başlattı.
Ortada gerçek bir kanıt olmadan, yangını kundakçıların başlattığına dair verilen güvencenin ilk ve tek örneği bu değil elbette. 2021 yılında orman yangınları çok sayıda can aldığında Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun da buna benzer bir söyleme başvurmuştu.
Devletin bu kışkırtmaları sonucunda kuzeydeki Larbaa Nath Irathen kasabası sakinleri, polis minibüsünde bulunan bir kişiyi, kundakçı olduğundan şüphelendikleri için araçtan indirip kasabanın meydanına getirerek öldürdüler. Öldürdükleri kişinin, yangınların söndürülmesine yardım etmek için gelen bir aktivist ve sanatçı olduğu ortaya çıktı.
Cezayir hükümeti 2021'deki başarısızlıklarını örtbas etmek için, ne zaman bir orman yangını yaşansa bunun suçunu her zaman birilerine yıkmaya çalışıyor – ve asla iklim değişikliğiyle mücadeleden bahsetmiyor.
İklim çöküşünün neden olduğu benzersiz sıcaklıklar ve kuraklık, orman yangınlarının daha hızlı yayılmasına sebep olur. Değişen hava koşulları nedeniyle mevsim normallerinin üzerinde seyreden rüzgarlar da yangınların kontrolden çıkmasına yol açabiliyor.
Ancak bu yangınlar için kundakçıları suçlamak işlerine geliyor, zira bu sayede paçayı kurtardıklarını sanıyorlar.
Şimdiye kadar kaydedilen en sıcak Temmuz
2023 Temmuz’u kayıtlara geçen en sıcak Temmuz ayı oldu.
Geçtiğimiz haftalarda Kuzey Amerika, Avrupa ve Çin'de üç ayrı sıcak hava dalgası yaşanmasının yanı sıra okyanuslar da rekor sıcaklıklara ulaştı.
Temmuz ayı rekorları, şu anda kış mevsiminin yaşandığı güney yarımküreyi de içeren küresel ortalamalardır. Ve bir önceki rekora göre yaklaşık 0,3 santigrat derecelik büyük bir artış söz konusu. Bu Temmuz ayı, endüstri öncesi Temmuz ayı ortalamasından yaklaşık 1,5 derece daha sıcaktı.
Şimdi yaşamakta olduklarımız, yıllık ortalama küresel sıcaklığın 1,5 dereceyi geçmesinin beklendiği önümüzdeki on yıllarda iklim çöküşünün neye benzeyeceğine, nasıl bir yıkım getireceğine dair bir ön gösterime benziyor.
Türkiye: İşçiler tehlikeye atılıyor
Türkiye'de posta işçisi Berran Özen Kırmızıgül'ün aşırı sıcaklar nedeniyle beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetmesi üzerine işçilerin greve gitmesi yönünde çağrılar başlatıldı.
Berran Özen Kırmızıgül, PTT'nin taşeron işçisi ve Haber-Sen sendikasının bir üyesiydi.
Haber-Sen 6 No'lu Şube Sekreteri Derya Balseven, PTT Genel Müdürü ve İzmir Başmüdürü’ne öfkeyle seslenerek istifa çağrısı yaptı.
Balseven, "Kârı, Berran'a yaşattıklarınızın üstünde tutmayacağız. Artık bizden korkun!" diyordu.
Sendika tarafından düzenlenen eylemde, Berran'ın sabah dağıtım işine gitmek için evden ayrıldığı ve bir daha geri dönmediğini söylendi; "Bundan daha kötüsü olabilir mi? Daha neler yaşayacağız? Sırada ne var? Bunun hesabını kim verecek?"
"Bugün içimizden birinin daha böyle bir şey yaşamayacağının bir garantisi var mı? Bu da mı takdiri ilahidir, bu da mı kaderin planı? Yoksa PTT'de çalıştığımız için işin fıtratında var mı diyeceğiz?”
“Dünya kavurucu sıcakları konuşuyor, televizyonlar, internet kanalları 'sıcaktan kaçının, dışarı çıkmayın' diye bağırıyor.”
Balseven sözlerini, posta çalışanlarının sıcaklıklar çok yükseldiğinde iş bırakmaları gerektiğini ekleyerek bitirdi: "Kendinizi iyi hissetmiyorsanız işe gitmeyin. Bu sıcakların sorumlusu siz değilsiniz. Virüsler, siz istediğiniz için ortaya çıkmadı. Deprem, siz bir şeyleri yanlış yaptığınız için yaşanmadı.”
İspanya: “İklim çöküşü her zamankinden daha yakınsa neden okula gidiyorum?”
Dünyanın dört bir yanında insanlar iklim krizinin nasıl da hızlandığına tanık oluyor ve bizi yönetenleri harekete geçirmenin tek yolunun doğrudan eylem olduğu sonucuna varıyor.
Bunlardan biri de İspanya’da Yokoluş İsyanı’na bağlı bir iklim aktivistleri grubu olan Futuro Vegetal'den Nuria Sala de la Torre.
Grup, bir Walmart varisinin lüks yatından aşırı sağcı Vox partisine kadar her şeyi hedef alıyor.
"En varlıklı ülkeler, kendileri gibi zengin olmayan ülkelerin, özellikle de Küresel Güney'in kaynaklarını sömürdüler ve halen de sömürüyorlar” diyor Nuria; “Zenginler yetinmeyi bilmez, bunu görebiliyoruz. Her zaman daha fazlasını isterler.”
"Geçtiğimiz on yıl boyunca, en varlıklı yüzde 1'lik kesim tüm yeni zenginliğin yaklaşık yarısını ele geçirdi. Zengin bir azınlığın aşırı tüketimi iklim krizini körüklüyor, ancak bunun bedelini yoksul toplumlar ve biz gençler ödüyor.”
"Bu derinleşmiş karbon eşitsizliği, hükümetimizin on yıllardır sürdürdüğü büyük ölçüde eşitsiz ve yoğun karbonlu ekonomik büyüme arayışının doğrudan bir sonucudur."
"Tüm bu büyük lobilere ve özel şirketlere karşı harekete geçmemiz gerek.”
Futuro Vegetal hükümet binalarını ve siyasi partileri de hedef alan bir grup. Geçtiğimiz ay aşırı sağ parti Vox tarafından asılan bir reklam panosuna boya fırlattılar.
"Nefret tuvali" olarak adlandırılan posterde LGBTİ+ karşıtı semboller yer alıyor ve Katalan bağımsızlık mücadelesi kınanıyordu.
Kısa bir süre önce de, İngiltere'de baskı altındaki iklim aktivistleri ve diğer protestocularla dayanışma amacıyla, Madrid'deki İngiliz Büyükelçiliğine siyah ve kırmızı boyalar püskürttüler.
Nuria, "Siyasi liderlerin 'yaşanabilir ve sürdürülebilir bir gelecek' sağlamaktan daha yüksek bir önceliği olamayacağını” söylüyor; "Her ülkede, hepimizin kendimiz ve gelecek nesiller için ihtiyaç duyduğu ve istediği bu değil mi?”
"Hareketimizdeki insanların çoğu gençlerden oluşuyor. Kendilerine şunu soruyorlar: İklim çöküşü her zamankinden daha yakınsa neden okumak zorundayım? Biz ne yapacağız? Bir geleceğimiz yok. Belirsiz zamanlarda yaşıyoruz. Ve evet, tutuklanma, yüksek para cezaları ödeme veya hapis cezasıyla karşı karşıya kalma riskimiz olsa bile bedenlerimizi ve zihinlerimizi eyleme geçirme ihtiyacı hissediyoruz."
Genç aktivistlerin iklim krizine böylesi bir militanlıkla karşılık vermeye hakkı var. Ancak hükümetlere söz dinletmeye çalışmanın ötesine geçen bir harekete ihtiyaç duyduğumuz da ortada.
İktidardakiler ikna edilemeyecek.
Gezegeni felakete sürükleyen kâra odaklı bu sistemi durdurabilecek bir kitle hareketine ihtiyacımız var.
Bu hareket, iklim dehşetini de içeren tüm sorunlarımızı bir araya getirmeli ve işçilerin gücünü sistemi değiştirmek için harekete geçirmeye çalışmalıdır.
Sophie Squire
(Socialist Worker)
Çeviri: Tuna Emren