Bir sağkalım mücadelesi: İlk dört ayın iklim afetleri bilançosu

27.04.2022 - 16:09
Haberi paylaş

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) üçüncü çalışma grubu tarafından geçtiğimiz haftalarda yayımlanan son rapor, 2025’e uzanan bu on yılda ısınmayı 1,5C’de sınırlama şansımızın yarıya indiğini gösterdi. Ayrıca şunları da söylüyordu:

• 1,5C sınırının aşılmaması için kömürden çıkış planları hemen yürürlüğe konmalı, halihazırdaki yeni fosil yakıt altyapısı tasarıları rafa kaldırılmalıdır.

• Yeniden ormanlaştırma çalışmalarına hemen başlanması gerekiyor, ancak ağaçlandırma çabaları bile fosil yakıtların artarak devam eden emisyonlarını telafi etmek için yeterli değildir.

• Enerji ve ulaşımdan binalara ve gıdaya kadar küresel ekonominin tüm sektörleri hızla dönüştürülmelidir.

• Düşük karbonlu bir dünyaya geçişe yapılacak yatırım, beklenenden yaklaşık 6 kat daha düşük olacak.

IPCC, mevcut ve planlanan fosil yakıt projelerinin iklim sisteminin kaldırabileceğinden çok daha fazla olduğunu gösteriyor. 

Yapılması gereken çok açık: Fosil yakıtlar terk edilmeli. 

Veriler yalan söylemez. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nin (NOAA) paylaştığı bilgilere göre, geçtiğimiz yılın Nisan ayında 418,15 ppm olan CO2 yoğunluğu, içinde bulunduğumuz ay 420,35 ppm olarak ölçüldü. Güncel ppm verisi, atmosferdeki her bir milyon molekülden 420’sinin CO2 olduğunu söylüyor. On yıl önceki Nisan ayında ise yoğunluğu 396,38 ppm seviyesinde seyrediyordu. 

Aşağıdaki tablo bu artışın izlenebilmesini kolaylaştırabilir:

Bu ikinci tabloda ise 2020’ye kadar gerçekleşen artış hızını gayet net bir şekilde görüyoruz:

 

Fark etmişsinizdir; artışın ikinci çeyreği 32 yıl gibi kısacık bir sürede, yedi kat hızlı yaşanmış. Onu takip eden üçüncü çeyrekteyse hızı 10 kata çıkıyor. Oysa tam olarak o yıllarda Birleşmiş Milletler çatısı altında gerçekleştirilen iklim zirvelerinde bir araya gelen liderler bu konuda bir şeyler yapacaklarına dair taahhütler sunuyor, bizleri aldatıyorlardı. Verdikleri sözlerin hiçbirini tutmadılar, dördüncü çeyrekte daha da hızlandık. BM iklim zirvelerinin her birinde bu palavralar, ileriye dönük olumlu adımlar olarak övülüp durdu ama yukarıdaki tablo her bir zirvede biraz daha geriye gitmiş olduğumuzu gösteriyor.

Evet, liderler yalancıdır ama veriler yalan söylemez. İşte bunu ispatlayan harika bir veri daha: 2019’da rüzgâr ve güneşin toplam payı, küresel enerji tüketiminin %2’sinden daha azına karşılık geliyordu. 

İklim değişikliğini durdurabilmek için küresel emisyonları %90 azaltmak zorundayız. Ve bunu en kısa zamanda yapmamız gerekiyor. 

İklim çöküşünü durdurmanın tek yolu, küresel ölçekli bir yenilenebilir enerji dönüşümü başlatmaktır ki bu da fosil yakıtlara yönelimin son bulması gerektiği anlamına geliyor. 

Gelgelelim, kapitalizm tam anlamıyla bir fosil yakıt sistemi; refahın çok az sayıda kişide yoğunlaştığı, yıkıcı bir fosil yakıt ve krizler sistemi. Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtlar, kapitalizmden sökülüp atılamayan kilit unsurlardan. Devletler de neticede sermayenin çıkarlarını korumak adına örgütlenen aygıtlar. ‘Zeytinime dokunma’ diyenlerin, ‘ormanıma dokunma’ diyenlerin karşısına önce devletin; üstelik bir yandan kolluk güçleriyle, bir yandan da hukuk sistemiyle dikilmesi bundan.

İnsanlık varoluşsal bir tehditle karşı karşıya

Böyle ilerlersek sera gazı emisyonlarının 2025’e kadar yükseleceğini öngören iklimbilimciler, bir iklim çöküşüne doğru hızla ilerlediğimiz uyarısında bulundu. Açıkça görülüyor ki önümüzdeki yıllarda, küresel sera gazı emisyonlarının düşmeye başlaması için sahip olduğumuz son şansı kullanamazsak bir kaos dünyasında hayatta kalmaya çalışacağımız felaketler ve yıkım çağına hazırlanmamız gerekecek.

Bu bir sağkalım mücadelesidir. 

İklim sistemi çöküşünün birbirinden yıkıcı sonuçlarını tecrübe etmeye başladık bile. Gemi azıya almışçasına peşi sıra dizilerek geliyor iklim afetleri. 

2021, iklim afetlerinden mütevellit bir yıldı. Japonya, Mozambik, Madagaskar, Zimbabve, Botsvana, Güney Afrika, Endonezya, Kenya, ABD, Avrupa, Çin, Rusya, Sibirya, Türkiye… Felaketler her yerde ve neredeyse eş zamanlı yaşandı. Kar fırtınaları, kasırgalar, sel felaketleri, kum fırtınaları, çekirge istilaları, yakıcı sıcaklar, orman yangınları derken, yalnızca Asya Pasifik bölgesinde 57 milyon insanın yaşamı, altından kalkılamayacak bir darbe aldı. Dünya genelinde binlerce kişi yaşamını yitirdi; 300 bin kişinin hayatı tümüyle yıkıma uğradı; Japonya, Endonezya ve Hindistan’da sayıları binleri de geçip milyonlara ulaşan yeni iklim göçmenleri yaratıldı. Alevler Avrupa kıtasında 1,5 milyon hektar, Sibirya’da 20 milyon hektar, ABD’de (ülkede bir yılda 58 bin orman yangını yaşandı!) 2,9 milyon hektar orman arazisine yayıldı.  Türkiye’de 47 şehirde başlayan yangınların sayısı 225’e ulaştı: 136.000 hektar orman arazisi kaybedildi, asırlık zeytinlikler ve tarım arazileri telef oldu. 

Tüm bunlar tek bir yıl içinde yaşandı. Daha da kötüsü, 2021, iklim çöküşüyle gelen felaketlerin neye benzeyeceğine dair bir fragmandı sadece. İçinde bulunduğumuz yılın ilk dört ayında yaşanan iklim afetlerine hızlıca göz atınca, bu işin giderek çok daha tehditkâr bir duruma geleceğini görmeye başlıyoruz.

Ocak 2022:

ABD, Kuzey Avrupa, Japonya ve Pakistan’da toplamda yüzlerce kişinin ölümüne, ABD’de 100 bin ve İngiltere’de 100 bin olmak üzere 200 bin kişinin dondurucu soğukta elektriksiz kalmasına, binlerce kişinin hastanelik olmasına sebep olan güçlü kar fırtınaları yaşandı. 

Malezya, Brezilya, İran, Madagaskar ve Uganda’da yaşanan sel felaketleri 900 bini aşkın kişinin hayatını felce uğratıp hepsini evlerini terk etmek zorunda bıraktı, 70 binden fazla kişinin iklim göçmenine dönüşmesine, yüzlercesinin de ölümüne sebep oldu.

İspanya, Arjantin ve ABD’nin Colorado eyaletine yakıcı sıcaklar erken geldi. İspanya’da birbiri ardına alev alan ormanlar günlerce söndürülemedi. Arjantin’deki yangınlar 90 bin hektar büyüklüğünde bir araziyi ele geçirdi ve kontrol altına alınamadığı için yayılmaya devam etti. Güçlü rüzgarlar nedeniyle bir türlü söndürülemeyen alevler ABD’nin Colorado eyaletinde şebeke hatlarını ve 1100 evi yakıp geçerek her yere yayıldı.

Ana tropikal fırtınası Malavi'nin güneyinde 19 kişiyi öldürdü ve binlerce aileyi yerinden etti. Madagaskar ve Mozambik’i de vuran fırtınada ölenlerin sayısı 78'e yükseldi, on binlerce kişi günler boyunca kurtarılmayı bekledi.

Şubat 2022:

Kenya ve Güney Kore’deki orman yangınları yüzlerce hektar orman arazisini yok etti.

Polonya, Almanya, Birleşik Krallık’ın tamamı ve Batı Avrupa’da şiddetli fırtınalar nedeniyle onlarca kişi yaşamını kaybetti, 400 binden fazla ev elektriksiz kaldı.

Bolivya’daki aşırı yağışlar onlarca kişinin ölümüne sebep oldu.

Mart 2022:

Antarktika’da hava sıcaklığı normal değerlerin 70C üzerine çıktı! 

Hindistan son 122 yılın en sıcak Mart ayını yaşadı; bahar yaşanmadan yakıcı sıcaklar geldi.

Mozambik’i vuran tropikal siklon Gombe 50’den fazla kişiyi öldürdü. Brezilya ve Avustralya'da toplamda yüzlerce kişi şiddetli yağışlar yüzünden hayatını kaybetti. Zambiya’daki şiddetli yağışlarsa 1500’den fazla kişiyi evsiz bıraktı.

Nisan 2022:

Filipinler tropikal fırtına Megi ile sarsıldı; 139 bin kişinin yaşamı yıkıma uğradı, 120’den fazla kişiyi öldürdü, dinmeyen yağmurlar kayıpları arama çalışmalarını aksattı.

Güneydoğu Afrika’yı bu yılın başından bu yana ardı ardına vurmaya devam eden üç tropikal siklon ve iki tropikal fırtınanın ardından, uzmanlar tarafından “benzersiz bir afet” olarak tanımlanan bir tanesi daha geldi: Güney Afrika’da sadece 48 saat içinde bir yılın toplam yağışına denk olan aşırı yağış olayı meydana geldi; evler, köprüler, yollar yıkıldı, 450 kişinin ölümüne ve binlerce kişinin de evsiz kalmasına yol açtı. On binlerce insan susuz kaldı, bulaşıcı hastalık endişesi başladı ve kayıplara ulaşılamıyor. Afrika Risk Kapasitesi yetkilisi Ibrahima Cheikh Diong, “Bu, iklim değişikliğiyle bağlantılı bir dizi aşırı hava olayının sadece başlangıcıdır,” diyordu. Uzmanlar, Afrika geneline yayılan bu felaketlerin giderek sıklığını ve şiddetini artıracağını, Sahel'de ve Doğu Afrika'nın bazı bölgelerinde yaşanmaya başlayan kuraklığın on milyonlarca kişiyi açlığa sürükleyeceğini, kıtanın güneydoğu kıyılarının ise çok sert fırtınalara maruz kalacağını söylüyor.

ABD’nin New Mexico eyaletinde ise birbiriyle birleşen iki farklı orman yangını saatte 121 km/s'yi aşan rüzgârlarla yayıldı, yüzlerce ev yandı, binlerce kişi göçe zorlandı. Yetkililer bunun “benzeri görülmemiş fırtınalarla büyüyen” inanılmaz bir yangın ve maalesef sadece bir başlangıç olduğunu söylerken; “Önümüzde daha uzun, daha tehlikeli ve daha dramatik bir yangın sezonu var” açıklaması yapıyordu. O esnada Arizona eyaletindeki alevler de 30 metre yüksekliğe erişmişti.

Yine aynı günlerde İngiltere’nin Dorset bölgesinde bulunan çok özel bir doğa koruma alanında 17 hektar araziyi ve buradaki habitatı tümüyle yakıp kül eden bir orman yangını daha yaşandı. Nadir türlere ev sahipliği yapan bir bilimsel araştırma alanı olan Canford Heath’teki alevler de diğerleri gibi inanılmaz bir hızla yayılıyordu.

“Beni duydunuz mu?”

Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporu, 3C’ye doğru yol aldığımızı da bildirdi. 

Çok acı bir gerçeği bir kez daha hatırlatmak zorunda hissediyorum. 2C’ye ulaşırsak –ki yakınlarında geziniyoruz- yağmur ormanlarının %40’ına veda etmek zorunda kalırız ve hem okyanusların hem de toprağın atmosferdeki karbon fazlasını kendilerine çekip tutma kapasiteleri azalır. Bunun sonucunda, atmosfere karışan CO2 miktarı 2’ye katlanır! Diğer bir deyişle, 2C’den 3C’ye geçiş öyle hızlı yaşanır ki artık bu çöküşü durdurabilmeyi değil, karşılaşacağımız iklim felaketlerine nasıl dayanabileceğimizi konuşmaya başlarız, çünkü iş işten geçmiş olur. 

Dahası, bitki örtüsünün yitirilmesi gibi bazı kritik gelişmelerden dolayı aslında 3C’ye değil, 3,5C’ye fırlayacak ısınma. Dağlardaki karların eriyeceği, nehirlerin kurumaya başlayacağı, tuzlu deniz suyunun karaları kaplamasıyla birlikte yeraltı sularının zehirleneceği, sonuç olarak insanlığın gıdaya ve suya erişim için sürekli göç etmeye başlayabileceği bir gelecek bu… 

Biliyorum, son derece iç karartıcı. Fakat başımıza gelebileceklerden haberdar olmamız gerekiyor ki değiştirmenin yollarını konuşmaya başlayabilelim. 

Yazının ikinci bölümünde bu çöküşe verebileceğimiz yanıtın, yani şirketleri değil kendimizi, geleceğimizi kurtarmak için girişeceğimiz mücadelenin her şeyi değiştirme gücüne sahip olduğunu da görebileceksiniz. Bu, hayatımızın mücadelesi olacak belki ama iklim hareketinin lideri Greta Thunberg’in dile getirdiği şekliyle, umut var: 

“Artık neyin siyasi olarak mümkün olup olmadığına iktidardakilerin karar vermesine izin veremeyiz. Artık umudun ne olduğuna iktidardakilerin karar vermesine izin veremeyiz. Umut pasif bir şey değildir. Umut laga luga filan değildir. Umut doğruyu söylemektir. Umut harekete geçmektir ve umut daima halktan gelir.

Ve biz, biz insanlar ve halklar güvenli bir gelecek istiyoruz. Gerçek iklim eylemi ve iklim adaleti istiyoruz. Beni duydunuz mu?”

Tuna Emren

Bültene kayıt ol