(Dosya) Kullandığımız enerji pahalı ve tehlikeli

09.08.2020 - 08:07
Haberi paylaş

Nuran Yüce, Melike Işık ve TN’nin katkılarıyla hazırlanan iklim krizi dosyası, bu konuda elimizi çabuk tutmamız gerektiğini de gösteriyor.

Kısa süre önce yayınlanan bir araştırma Türkiye’de enerji kullanımı tercihlerini ortaya serdi: Araştırmada “Türkiye enerji sisteminin en önemli sorunu nedir” sorusunun yanıtı ‘pahalılık’ olmuş. “Evinizde toplam enerji tüketimi için aylık ne kadar harcıyorsunuz?” sorusuna verilen yanıtlar şunu gösteriyor: 2017-2019 arasında enerji tüketimi için aylık 401-450 TL harcadım diyenler yüzde 5’ten yüzde 8’e, 451-500 TL diyenler yüzde 3’ten yüzde 7’ye, 501 TL ve fazlasını harcadım diyenler ise yüzde 7’den yüzde 17’ye yükselmiş.  Artan elektrik, doğalgaz fiyatları karşısında  “Geçtiğimiz bir yılda, gelirinizin yetersiz kalması nedeniyle toplam enerji tüketiminizde kısıntıya gittiğiniz oldu mu?” sorusuna da 2018’e göre ‘çok büyük miktarda kıstık’ diyenlerin oranı yüzde 4’ten yüzde 12’ye, ‘ciddi oranda kıstık’ diyenlerin oranı ise yüzde 16’dan yüzde 22’ye çıkmış. Kullandığımız enerji ucuz değil, pahalı.  Sadece pahalı değil ölümcül derecede kirli ve tehlikeli bir enerji. 

75 milyon insan kirli hava soludu

Çevre Mühendisleri Odası’nın, 2014 yılından beri hava kalitesine dair hazırladığı raporlar durumun her yıl kötüye gittiğini gösteriyor. Kötü haberler özellikle nüfus, sanayii ve kömürlü termik santrallerin yoğun olduğu illerden geliyor. Hastalıklara yol açan hava kirliliğinin kaynakları ağırlıklı olarak fosil yakıtlar, taşıt emisyonları ve sanayi. 2019 yılında kömürlü termik santrallerin olduğu Muğla-Yatağan, Sivas Kangal’da hava kalitesi verilerini toplamakla yükümlü olan istasyonlar ölçüm yapmamış. Uzun süre kirli hava soluyan insanların Zonguldak’ta olduğu gibi Kovid-19’dan daha fazla etkilenmesiyle ortaya çıkıverir. Zonguldak’ın Kovid-19 ölüm oranı da, yoğun bakım hasta sayısı da Türkiye genelinin çok üstünde oldu. Yıllardan beri iktidar hem insan sağlığını hem iklim krizini derinleştiren, ekolojik yıkıma yol açan politikaları benimsedi, uyguladı, inşaat ve enerji şirketlerini ihya etti.  

Sera gazı salımına devam

Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) 2020 yılında kapasite kullanım mekanizması kapsamında teşvik alacak enerji santrallerini açıkladı. 20’si kömürlü, 15’i doğalgaz ve 10’u Hidrolik santral toplam 45 santrale 2020’de kapasite mekanizması desteğinden yararlanacak. Listede Çelikler, Kolin, Limak, Ciner gibi adlarını hepimizin yakından bildiği şirketler var. 2020’de ne kadar teşvik alacakları belirtilmemiş ama 2018’de 1 milyar 407 milyon, 2019’da 2 milyar  (MMO Enerji Çalışma Grubu raporu) kapasite kullanım mekanizması kapsamında enerji santrallerine para aktarılmış. Bu rakamlara göre bu yıl da kapasite kullanım teşviki adı altında  çok para alacaklar. Kapasite kullanım teşviki ise enerji arzındaki düşüşü önlemek, enerji talebini karşılanmak için veriliyor. Ufak bir hatırlatma Türkiye’de enerjide arz eksikliği değil arz fazlası var.

Direnişin yaşanacağı sıcak bir sonbahar...

Yokoluş İsyanı (XR), 1 Eylül'de  başlayacak bir sonraki doğrudan eylem planlarını açıkladı.

Grup,  üç talebinin sonbaharda parlemento yeniden açıldığında görüşülmesini sağlamak için yeni bir “isyan” ve  abluka hazırlığında.

XR, hükümetin iklim krizinin büyüklüğü hakkında gerçeği söylemesini ve hemen harekete geçmesini talep ediyor.

XR kurucularından Clare Farrell, “Geleceğimiz bireysel kurtuluş veya kaçışlarla ilgili olmamalı. Hiçbir şey olmamış  gibi yaşamaya  devam edersek,  kitlesel ölümler karşılaşacağımız ve en sonunda da yok olacağımızdan emin olabiliriz." diyor.

Başkentteki eylemler Cardiff, İskoçya ve İngiltere'nin kuzeyindeki eylemlerle eşzamanlı başlayacak. Ve isyancılar ayrıca 28 Ağustos'tan itibaren “isyana geri sayım” bayrağı altında yerel  eylemler de planlıyorlar.

“Yalanlardan, adaletsizlikten, hiçbir şey yapılmamasından rahatsız olan herkesi bize katılmaya davet ediyoruz,” diyor XR.

XR aktivistleri, hükümetten 2025 yılına kadar  sera gazı emisyonlarını sıfıra indirmesini ve   sürecin denetlenmesi için  de vatandaş meclisleri kurmasını istiyor.

Hükümeti ayrıca  Nisan 2019'da parlamentonun ilan ettiği “iklim acil durumu” kararlarına göre harekete geçmeye çağırıyor.

İsyan “Yaşamak İstiyoruz” sloganı altında örgütleniyor ve küresel ısınmanın 4 derece kadar arttığını kabul etmesine rağmen, hükümetin iklim felaketi üzerinde  harekete geçmemesi  üzerine yoğunlaşıyor.

Ayrıca isyanın “eşitlik ve adalet için çabalayan tüm insanlarla birlikte ırkçılık karşıtlığına ve dayanışmaya öncelik vermesi” gerektiği vurgulandı. XR, isyancılar için güncellenmiş eğitimi de içeren, ırkçılık karşıtı eylemlere öncelik vermeyi ve XR uluslararası ağlarına daha fazla odaklanmayı hedefleyen bir eylem planı hazırladı.

Greta’nın çağrısı neden milyonları kapsadı?

Greta Thunberg 2018 yılındaki sıcak hava dalgaları ve orman yangınlarının ardından iklim krizine karşı mücadele etmek için küresel bir okul grevi çağrısı yaptı. Bu çağrıyı yaptığında henüz 15 yaşındaydı. Yine de iklim değişikliğinin tek bir ülkede bitirilemeyecek kadar evrensel bir sorun olduğunu çoktan kavramıştı. İşte bu yüzden geleceğini kurtarmak için sadece kendi çevresine, kendi şehrinde ya da kendi ülkesine çağrıda bulunmadı, geleceklerini kurtarmak için dünyadaki tüm gençlere seslendi. 

Çağrısı kısa zamanda oldukça büyük bir karşılık buldu buldu. 2 ayda en az 270 şehirde 20.000’den fazla öğrenci grev yaptı. 15 Mart 2019’da, dünyanın dört bir yanındaki 112 ülkesinden yaklaşık 1,4 milyon öğrenci grev ve protesto çağrısına yanıt verip protestoya katıldı. Greta’nın çağrısına uyangençler, iklim krizinin yalnız Greta ya da bir başkası için değil, tüm dünya için ciddi bir tehdit olduğunu fark etti. İklim krizi gibi tüm dünyayı etkisi altına alabilecek bir tehlikeye karşı ancak tüm dünyayı kapsayan geniş bir mücadele etkili olabilirdi. Farklı şehirlerden, farklı ülkelerden milyonlarca insan dünyanın geleceği için endişeleniyordu ve Greta’nın çağrısı, onlar için adeta bir kırılma noktası oldu. Kendilerine söylenen yalanlar artık çok daha açık bir şekilde görünüyordu. 

Yeni başlayan mücadele dalgasıyla beraber, asıl sorumlular, iklim krizini durdurmak için gerekli önlemleri almayan, verdiği sözleri tutmayan devletler ve şirketler suçlanıyordu. “İklimi değil, sistemi değiştir!” sloganındaki gibi sistem karşıtı, sorunu bireylerle değil; sistemin kendisinde arayan yaklaşımlar ve gittikçe güç kazandı. İşte milyonların, iklim krizine karşı tepkisinin altında bu sistem karşıtlığı, adalet isteği yatıyordu.

Bununla birlikte Greta, grev çağrısı yaparken çok az sayıda insanın kâr elde etmesi için milyarlarca insanın geleceğinin tehlikeye atıldığını açıkça dile getirmişti. Bu ifadesi, iklim krizine karşı mücadelenin sınıfsal boyutunu ve iklim inkarcılarının ekonomik çıkarlarını da gözler önüne seriyordu. Yöneticiler de bu çıkarları korumaya devam etmek için bilim insanlarının söylediklerine göz yumup iklim aktivistleriyle alay etti. Verdikleri karşılık tam olarak bu oldu; onca bilimsel veriye karşılık başta Greta olmak üzere iklim aktivisti gençlerle alay edip onların mücadelelerini küçümsediler. Fakat büyüyen iklim adaleti çağrısı gösterdi ki Greta’nın çağrısı, hiç de küçümsenemeyecek büyük bir yankı uyandırdı. Bu çağrı, yalnız gençleri de değil, bir avuç insanın ekonomik çıkarları için gezegenin geleceğinin tehlikeye atılmasına karşı öfke duyan tüm insanları harekete geçirdi. İnsanların, hayvanların ve gezegenin geleceğinin kârdan sonra gelmesi antikapitalistlerin ve hayvan hakları savunucularının da tepkisini topladı.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol