Kapitalizm öldürür: Kanıt, iklim krizi

27.07.2019 - 11:09
Haberi paylaş

Günümüzün en büyük felaketi geri dönüşü olmayan noktaya yaklaştığımızdan, kökten insan varlığını değiştirecek olan iklim krizidir.

İklim krizinin sorumlusu söylenildiği gibi hepimiz falan değiliz. Bunu anlamak için bilim insanı olmaya da ihtiyacımız yok. Atmosferdeki en çok bulunan sera gazı karbondioksitin (CO2) miktarına bakmamız yeterli. 5000 yıldır atmosferdeki CO2 seviyesi 270-280ppm’iken (toplam madde miktarının milyonda 1 maddesi) günümüzde küresel kapitalizm ve ihtiyaca dayalı olmayan üretim modeliyle son 100 yılda 415ppm’e ulaştı. Diğer sera gazları için de durum farklı değil. Ulus devlete dayanan sermayelerin uluslararası rekabetine dayanan küresel kapitalizmin yaratığı bu felaketi devletler de şirketler de 30 yıldır hepimizden iyi biliyorlar. Ancak, devletler ve şirketler karbondioksit emisyonlarını durdurmaktan çok uzaklar. İnsanlığı ve tüm canlı yaşamını yok oluşa sürüklemekte devam ediyorlar. Evet hızlanarak diyorum çünkü gittikçe artan miktarlarda karbondioksit salmaya devam ediyorlar. 20. yüzyılda atmosferdeki CO2 seviyesi 80 ppm artmışken 21. yüzyılın ilk çeyreği dolmadan ve iklim krizi bilindiği halde 45 ppm artmış durumda. Şirketler büyürken, patronlar zenginleşmeye devam ediyor. Dünyanın en zengin 26 milyarderinin serveti, dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50'sini oluşturan 3,8 milyar insanın toplam varlığına eşit. En zenginlerin serveti geçtiğimiz yıl %12 artarken yoksullar da %11 daha yoksullaşmış. Yani şirketler kendi çıkarları için bütün canlı yaşamını yok oluşa sürüklüyor. Daha fazla büyümek daha fazla servet sahibi olmayı milyonların yaşamından, türlerin varlığından daha önemli görüyorlar. Kapitalizm için doğa sadece kar için sömürülebilecek bir şeydir ya da sistemin istenmeyen yan ürünleri için bir çöp sepetidir. Kapitalizm insanları, doğayı, canlıları sömürerek varlığını korur.

Küresel ısınma buzulları bir noktada eritir. Önemli ölçüde yükseltilmiş deniz seviyeleriyle şu anda kara olan birçok yer su altında kalabilir. Bangladeş'ten Hollanda'ya birçok ülkeyi yok eder. New York ve Londra gibi büyük dünya şehirlerini tahrip eder. İnsanlar bu felaketin sosyal ve insanlık üzerindeki etkisini hayal bile edemezler. Şimdiden iklim krizi daha tam etkilerini göstermeye başlamamış olmasına rağmen yağış, rüzgâr ve sıcaklık düzenlerini ve bunlarla bağlı olarak okyanus suyu ve ısı sirkülasyon düzenlerini büyük, ani ve öngörülemeyen şekilde değiştiriyor. Bunun sonucunda sayıları ve şiddetleri gittikçe artan fırtınalar ve seller oluşuyor, daha fazla bölgede ve daha uzun kuraklıklar görülüyor, tarım alanları ve su kaynakları yok oluyor. Daha iklim krizinin öncü etkileriyle bile milyonlarca kişi yaşam alanlarını terk edip iklim mültecisi durumuna geldi. Binlerce çiftçi kuraklık ve geçim sıkıntısı nedeniyle intihar etti. 2050’yıllında 200 milyon iklim mültecisi olacağı öngörülüyor. Sadece bir zümrenin çıkarları için yok oluyoruz. 

Milyonlarca insan ve canlı türü açısından iklim krizi hayatta kalıp kalmama anlamına geliyor. Oysa son 30 yılda öğrendiğimiz gibi kapitalist sistem iklim krizine son veremiyor, etkilerine karşı insanları ve türleri koruyamıyor. Hem iklim krizini durdurmak hem de var olan eşitsizlik ve adaletsizliği ortadan kaldırmak için ihtiyacımız olan sermayenin, zenginlerin çıkarlarını değil milyonlarca yoksul insanın ve türlerin yaşam hakkını koruyan, savunan antikapitalist bir mücadele ve kâra büyümeye dayalı olmayan ihtiyaç temelli bir üretim modeli. Eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı verilen mücadele ile iklim krizine karşı verilen mücadele birbirinden ayrı değildir. İklim krizinin çözümü başka bir dünyanın yaratılmasıyla mümkündür. 

Onur Korkmaz

Bültene kayıt ol