Son aylarda bir ırkçı dalga var. Her yerden saldırı haberleri geliyor. Bu vahim durumu Suriyeli aktivist Taha El Gazi ile konuştuk.
1- Bu ırkçı dalganın amacı ne, muhalefet iktidarı yıpratmak, seçimlerde oy kazanmak için mi yapıyor. Muhalefetin göçmen politikaları konusunda neler söyleyebilirsiniz.
Bu dalga sadece Türkiye’de değil, yabancı düşmanlığı her yerde yayılıyor. Türkiye’de Ümit Özdağ ve partisi bu fikri yayıyor. Fransa’da Marie Le Pen, İtalya’da aşırı sacı İtalya Kardeşleri partisi yabancı düşmanlığı yapıyorlar.
Bu durum dünyada yeni bir siyaset yöntemi. Türkiye’de yabancı düşmanlığı en çok oy almak için yapılıyor. Bunu savunan partilerin ülke için bir programları yok. Bugün bütün göçmenler Türkiye’den gitse, ülke için ne öneriyor, mesela Ümit Özdağ’ın elinde hangi proje var, belli değil.
Türkiye’de bazı partiler muhafazakâr, bazıları solcu. Siyasi partilerin göçmen konusuna yaklaşımlarını Avrupa ile kıyasladığımızda ortaya tuhaf bir durum çıkıyor. Avrupa’da sol partiler göçmenlerin haklarına sahip çıkıyorlar, ama Türkiye’de tam tersi oluyor.
Avrupa’ya 1960’lı yıllardan beri giden Türkler var, onların haklarını Avrupa’daki sol partiler savunur. Burada ise solcular göçmen düşmanlığı yapabiliyorlar. Böyle solculuk olmaz.
2- Sokaklardan göçmenler toplanıp, hukuki durumlarına bakılmaksızın sınır dışı ediliyor, göçmenler sebepsiz yere GGM’lerde tutuluyor. Karşılaştığımız pek çok başka hukuksuzluk örnekleri var. Hükümetin göçmen politikasında ne gibi sorunlar var, son birkaç yılda nasıl değişti, hükümet ne yapmaya çalışıyor?
İktidarın ilan ettiği 1 milyon kişiyi Suriye’ye gönderme projesi var. Göç İdaresi 1200 mahalleyi göçmenlere kapattı. Yeni gelen göçmenler bu mahallelere giremiyor. İçişleri bakanı açıkladı, taksi şoförlerine göçmenler için kimlik kontrolü görevi verdi. Sivil bir kişi olan taksi şoförüne böyle bir görev verilemez. Yarın sokakta her türlü sivil insan kimlik kontrolü yapmaya başlar.
GGM’lerde göçmenler zorla gönüllü evraklarına imza attırılıyor. Hatta imza atmak istemeyen kişilerin yerine imza atılıyor. İmza atmayanlar dövülüyor. Bazı memurlar bilerek göçmenlerin işlemlerini çözmüyorlar. Bu da bazı ailelerin Suriye’ye dönmesine veya Avrupa’ya gitmesine neden oluyor.
Polisin sürekli çevirme yapması göçmenler üzerinde büyük baskıya yol açıyor, insanlar Türkiye’den gitmek istiyor.
Hükümetin Geçici Koruma statüsünü değiştirmesi gerekiyor. Aradan 11 yıl geçti. Bunun süresi Avrupa’da en fazla 3 yıl. Burada 10-11 yıldır geçici koruma statüsü devam ediyor. Bu insanlar üzerinde sıkıntı yaratıyor.
İktidar, gelen göçmenleri muhacir, misafir, kardeş gibi nitelendiriyor. Bu da göçmeni fakir, muhtaç gibi gösteriyor. Türkiye son 2 yıldır ekonomik sıkıntı içinde. Ailesini bile geçindiremeyen insanlar, yoksul olduğunu sandığı, kendisine yük olacağını düşündüğü göçmene giderek düşman oluyor.
İktidar artık misafir, muhacir kavramını terk etmeli. Göçmenler 11 yıldır buradalar, ekmek paralarını kazanmaya çalışıyorlar, Türkiye ekonomisine yararlı oluyorlar. Önlerini görebilseler daha da faydalı olurlar.
İktidar göçmenleri ne kadar fakir olarak gösterirse Avrupa’dan o kadar fon alıyor. Siyasette de kullanıyor. İran, Rusya ve Avrupa’ya karşı kullanıyor.
3- Göçmenlerle dayanışma yapmaya çalışan çeşitli dernekler, platformlar, partiler var. Bunlar bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, ama ırkçılık da giderek büyüyor. Irkçılığa karşı daha başka neler yapılmalı, bu ırkçı dalga nasıl engellenecek?
STK’ların, derneklerin göçmenlerle dayanışma faaliyetleri elbette değerli, ama yeterince etkili olamıyorlar. Siyasi partilerle bu STK’lar daha fazla görüşmeli, göçmenler konusunu özellikle siyasetçilere sürekli anlatmalılar.
Mesela solcu partiler ve bağlı STK’lar genellikle göçmenlerle doğrudan ilişki içinde olmuyorlar, göçmenleri tanımıyorlar. Ben çok görüyorum, maalesef göçmen, mülteci haklarını savunan Türk STK’lar, dernekler, kampanyalar meseleye daha çok ideolojik olarak bakıyorlar. Mesela soruyorlar, göçmen ama hangi partiye bağlı, solcu mu, sağcı mı, bu tip sorular uygun değil, göçmen konusuna insan hakları açısından bakmaları gerekir.
Bir de iç politikadaki karşıtlıklar göçmen konusunda da devam ettiriliyor. Mülteci, göçmen etkinliği için dernekleri davet ettiğimizde, hemen soruyorlar, şu dernek gelirse ben gelmem diyorlar.
Hâlbuki bu konu insan hakları meselesi, buna katkı sağlamak gerekir. Yani Türkiye’nin iç siyasetine göre davranıp göçmen konusundan uzak kalıyorlar. Göçmenler üzerinden siyaset yapılması, STK’lar için uygun değil, onlar siyasi parti değiller.
Son 3-4 yılda mültecilerle ilgili dernek sayısı çok arttı, çünkü bu konu ticaret haline geldi. Bu alandan para kazananlar var. Avrupa’dan gelen fonlardan asıl olarak bu kurumlar, dernekler yararlanıyor, göçmenler değil. Göçmnelerle ilgili bugün 1000 dernek var, ama biz ortada göremiyoruz.
Göçmenlere yakın olmak, onarın derdini anlamak gerekir.
4- Çocukları hedef alan, çocukların arasında nefret tohumları ekmeye çalışanlar var. Sığınmacıları hedef alan sokak röportajları var. Çocukları korumak için neler yapılmalı, sokak röportajlarına karşı neler yapılmalı?
Sokaklarda yapılan röportajlara ben karşıyım. Mesela çocuklarla röportaj yapıyorlar, o röportajın çocuğu ilgilendiren konular olması lazım, ama öyle yapılmıyor. Çocuklar siyaset alanına çekiliyor.
Mesela Avrupa’da 18 yaş altındaki bir çocuğa siyasi soru sormak yasaktır, çünkü bu tip sorular onlara zarar verir.
Bizde ise 15-16 yaşındaki çocuklara göçmen konusunu sorarak çok yanlış yapılıyor. Sokak röportajı elbette fikir özgürlüğüdür, ama çocukların bu alanda kullanılmaması gerekir.
5- Suriye’de briket evler yapıldığı haberleri var. Bu evler kimler için yapılıyor, sığınmacılar için çare olur mu? Gerçek çözüm ne olmalıdır?
Cumhurbaşkanı açıkladı, briket evler gönüllü olarak dönecek olan Suriyeli sığınmacı toplumuna verilecek, 1 milyon kişiye verilecek denildi. Ama herhangi bir Suriyeli ailenin Suriye’ye gönüllü dönmesi için, kendi evine, toprağına dönebilmesi gerekir. Gönüllü dönüş ancak kendi evimize olursa gönüllü olur. Şimdi Şamlı bir aile Cerablusa yerleştirilirse bu gönüllü olmaz. Türkiye’de yaşayan Şamlı insan Şama, Halepli insan Halep’e dönmeli.
Yoksa Cerablusa yerleştirilmesi başka bir proje, bir insan yerleştirme projesi.
Şu denebilir, “hepiniz Suriyelisiniz”. Ama farklı bölgeye yerleştirilen kişiler farklı mezhep, ırk vb. sorunlarla karşılaşır. Herkes kendi köyüne, şehrine, evine yerleşirse gönüllü dönüş olur.
Asıl çözüm siyasi olmalıdır. Bizi buraya getiren sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir. Biz buraya Esed rejiminin politikaları getirdi. Esed rejimi ortadan kaldırıldığında sorun çözülür. Sadece Türkiye’de değil, Ürdün, Lübnan, Irak gibi pek çok ülkede göçmen var.
Türkiye’de göçmen konusu siyaset üstü olmalıdır, siyasi malzeme olarak kullanılmamalıdır.
2015 öncesi kimse bu kadar sorun yapmıyordu, ama Ümit Özdağ gibileri sorun haline getirdi.
Bunda iktidarın da hataları var, sürekli geri göndermeden bahsetmeye başladı.
Mülteciler dilenci olarak görülmemelidir. Mülteciler para alıyor deniliyor, bu yalan. Mültecileri fakir ve muhtaç gösterenler, aslında bunun üzerinden bağış topluyorlar. Hâlbuki 2012’de gelen çocuklar 22 yaşına geldiler. Baba oldular, bundan çıkmamız gerekir. Mültecilerin kendi hayatları var.
Mülteci yük değil güçtür.