Göçmenlerin ekonomik kriz koşullarında yaşam şartları daha da ağırlaştı. Bu yetmezmiş gibi, son günlerde Suriyeliler başta olmak üzere tüm göçmenlere karşı ırkçı ayrımcı saldırılar arttı. Bütün bu konuları Suriyeli aktivist Taha El Gazi ile konuştuk
1- Ekonomik kriz Suriyelileri nasıl etkiliyor, iş bulabiliyorlar mı, geçinebiliyorlar mı?
Taha El Gazi: Ekonomik olarak zor durumdayız. Çünkü günlük yevmiye karşılığında çalışıyoruz. İş bulamayınca, para kazanamayınca aç kalıyoruz. Gıda ürünlerinin ve ev kiralarının artışı bizi çok etkiledi. Asgari ücret Suriyelilerin büyük kısmına uygulanmadı. Çoğu Suriyeli 3 bin 500-4 bin lira ücret alıyor.
Pek çok aile ortaokul, lise çağındaki çocuklarını okullardan alıp işe verdi. Bu şekilde evlerdeki herkes çalışarak ekonomik zorluklara karşı baş etmeye çalışıyoruz.
Burada ekonomik kriz artık bizi çok zorluyor. Bazı aileler evlerindeki eşyalarını satıp burada geçinmeye çalışıyorlar, hatta bazıları Suriye’deki evlerini, arazilerini satıp burada ev kiralarını ödemeye, gıda harcamalarını yapmaya çalışıyorlar.
2- Ukrayna ile Suriye sürekli karşılaştırılıyor, bu konuda ne dersiniz?
Ukrayna ile Suriye çok benzetiliyor. Ukrayna’ya Rusya devleti saldırdı, burada işgalci bir devlet söz konusu. Suriye’de ise bizim karşımızda işgalci bir devlet yoktu, iç savaş başladı. Aynı aileden kişiler bazen karşılıklı savaşa katıldı. Pek çok insan, mesela ben de vicdanen bu savaşa müdahil olmak istemedik. Ellerimizi kendi vatandaşlarımızın kanına bulaştırmak istemedik.
Suriyeliler dünya savaşı sırasında Sarıkamış’ta, Çanakkale’de başka cephelerde savaştı, kendi ülkesi işgal edilse elbette savaşır. Ama yaşadığımız savaş dış düşmana karşı, işgale karşı bir savaş değil. Yaşadığımız savaş, bir iç savaş, kardeşin kardeşi öldürdüğü bir savaş. Biz bu savaşta taraf olmak istemedik, o yüzden ülkemizi terk ettik.
3- Geri dönen 500 bin civarında Suriyeli olduğu söyleniyor, bunların yaşam koşulları konusunda bilginiz var mı, Suriye’ye geri dönüş güvenli hale geldi mi. Suriye’de ekonomik durum nasıl?
Suriye’ye dönüşler ancak baskı ile olur. Baskıdan kastım özellikle ekonomik koşullardaki kötüleşme. Mesela burada ekonomik olarak geçinemeyen Suriyelilerin bir kısmı dönmek zorunda kaldılar. Ya Avrupa’ya gideceklerdi ya da Suriye’de Türkiye’nin askerlerinin kontrolündeki bölgelere gidecek ve kamplarda kalacaklardı. Avrupa’ya gitmek çok zor ve tehlikeli olduğu için Suriye’ye gittiler.
Dönenler ancak kamplarda kalmak üzere dönebilirler. Yoksa Şam’a, Halep’e dönemezler. Esed rejiminin yönetimindeki bölgelere dönemezler. Bazı dönenler olduğunda başlarına nelerin geldiğini biliyoruz. Suriye güvenli değil. Esed rejimi oldukça da güvenli olmayacak.
Suriye’de ekonomik kriz aynı Türkiye gibi. Türkiye’nin kontrolündeki Azez’de ekonomik durumu biliyorum. Azez’deki gıda ürünlerinin fiyatları İstanbul’a benziyor. Ama aylık gelirleri en fazla bin lira. Azez’de yaşayanların büyük kısmı zaten iç göçmen, Esed rejiminden kaçarak Azez’e gelmişler. O yüzden büyük sefalet çekiyorlar.
Esed rejimi bölgesinde yaşayanların da ekonomisi çok bozuldu, Suriye lirasının değeri çok düştü. Enflasyon oranı Esed rejimi bölgesinde Türkiye’den daha yüksek.
4- Suriyeliler mülteci düşmanı açıklamalarından nasıl etkileniyor. Bu konuyla ilgili ne yapmak gerekiyor?
Mülteci düşmanlığı nedeni ile Suriyeliler çok tedirgin. Kimse artık saat 19’dan sonra sokaklarda bulunmuyor. Bunun için işyerlerini değiştiriyorlar, evlerine yakın işyerlerinde çalışmaya başladılar. Pek çok aile çocuklarını okullardan çekti, çünkü okullarda ırkçı saldırılar, tacizler arttı. Okullardan çekmenin ekonomik nedenleri de var, ama ırkçılığın artması en önemli neden.
Siyasetçilere şunu söylemek istiyorum: Mülteciler sorun değil, mağdur. Bize insan olarak bakın. Biz buraya kendi kararımızla gelmedik. Siyasetçiler bizi hedef alacaklarına Esed rejimini hedef almalılar. Suriyelileri bu hale getiren, Suriyelilerin mülteci olmasına neden olan Esed rejimidir. Bu kadar katliam yapan Esed rejimi görmezden geliniyor.
5- Türkiye’nin göçmen politikaları sizleri nasıl etkiliyor?
Türkiye’nin göçmen politikası hatalı. İktidar bizi dış politikada kullanıyor. Avrupa’yı sınırları açmakla tehdit ediyor, bizleri sınırlara gönderiyor, sonra tekrar illerimize dönüyoruz, sürekli Avrupa’yı tehdit için kullanılıyoruz.
Muhalefet ise göçmenlere karşı ırkçı, ayrımcı söylem kullanıyor, göçmen düşmanlığı yaparak bizim üzerimizden oy kazanmaya çalışıyor. Hâlbuki siyasetçilerin kendi vatandaşları için politikası olmalı, mültecileri hedef almalarının bir anlamı yok. Mülteciler bugün var, yarın yok, mülteciler gidince ekonomi düzelecek mi, işsizlik azalacak mı? Siyasetçilerin mülteci düşmanlığını bırakması, kendi vatandaşları için politika üretmesi gerekir.
Mülteci düşmanlığı yapanlar konuyu hep Ak Partiye bağlıyorlar. Mültecilerin oy kullanma hakkı bile yok, siyasetle ne ilgileri olabilir. Vatandaş olanlar yok mu, var. 180 bin mülteci vatandaş olmuş. Peki, bunlar sadece Ak Partiye mi oy veriyorlar, hayır. Vatandaş olanlardan her partiye oy çıkabiliyor.
Burada önemli bir soruna dikkat çekmek istiyorum. Bazı siyasetçilerin kin, nefret, ayrımcı söylemleri sadece mülteci toplumunu etkilemiyor, aynı zamanda okullardaki Türk çocuklarını da etkiliyor. Küçük çocuklar, bu yaştan itibaren mülteci düşmanlığının ve ırkçılığın etkisi ile büyürlerse, ilerde Türk toplumu için önemli tehlikelere, sorunlara yol açarlar. Irkçılık, ayrımcılık sosyolojik bir hastalıktır, bu hastalığın Türk toplumu arasında yayılmasına izin vermemek gerekir. Türk toplumunun sosyal güvenliğini bozar, tehlikeye atar. Yarın Fransa’daki Marine Le Pen tarzında ırkçı bir siyasetçi iktidara gelirse bundan bütün toplum olumsuz etkilenir.
Toplumdaki ayrımcılığı, ırkçılığı önlemek için en büyük görev siyasetçilere düşüyor. Siyasetçiler söylemlerinde ırkçı ayrımcı ifadeler kullanmamalıdır. Bizler de Sığınmacı Hakları Platformu gibi oluşumlarla siyasetçiler üzerinde etkili olmaya çalışıyoruz.