5 soruda Suriye'de Esad rejimine karşı isyan

24.03.2021 - 14:04
Haberi paylaş

Suriye’de Esad rejimine karşı isyan 15 Mart 2011’de başlamıştı. Devrimin 10. yılında DSİP GYK üyesi Ozan Tekin’e görüşlerini sorduk.

1- Suriye’de yaşananlar neydi? Gösteriler nasıl başladı?

Ozan Tekin: 2010 yılının sonunda Tunus’ta, üniversite mezunu işsiz Mohamed Bouazizi, kendini yakarak bölgedeki isyanların fitilini ateşledi. Diktatör Bin Ali’nin devrilmesiyle gösteriler Mısır’a sıçradı. Diktatör Mübarek’e karşı günlerce süren kitlesel mücadele kazandı. Sokaklara çıkan, işyerlerinde grev yapan kitleler hem neoliberalizmin yarattığı tahribata hem de rejimlerin baskılarına karşı direniyordu. İki önemli ülkede yönetenlerin aşağıdan mücadeleyle gitmesi, bütün bölge ülkelerinde işçi sınıfında bir heyecan yarattı. Suriye’deki eylemler de böyle başladı. Deraa’da lise öğrencisi çocuklar, duvarlara televizyonlarda gördükleri sloganları yazıyorlardı. Rejim onları aldı, kaçırdı, işkence etti. Onların başına gelenler başka gösterileri tetikledi. Suriye devleti şiddet kullandıkça öfke büyüdü, yerellere yayıldı. Birkaç hafta sonra artık ülkenin dört bir yanında irili ufaklı eylemler yapılıyordu. Ülkeyi 40 yıldır yöneten Esad hanedanına karşı “yeter” diyenlerin sesi baskın ve görünür olmuştu. Suriye’nin ezilenleri, yoksul emekçi kitleler, tüm bölge halkları gibi kendilerini yönetenlere karşı, ülkeyi demir yumrukla yöneten bir aile hanedanına karşı son derece haklı bir mücadeleye atıldılar.

2- Yani devrim emperyalizmin tertiplediği bir plan değil miydi?

Meseleye böyle bakmak, Soğuk Savaş’tan kalma arkaik bir dünya algısına yaslanıyor. Stalinizmin anlatısı, on yıllar boyunca, SSCB’nin, yani “sosyalizmin anavatanının” ve uydularının çıkarlarının sosyalizmin çıkarları olduğu yönündeydi. Bu, işçi sınıfının enternasyonal dayanışmasını hiçe sayan bir anlayıştı ve SSCB’nin müttefiki olan kapitalist ülkelerde “komünist” partilerin, sendika liderliklerinin işçilerin mücadelesini genel olarak SSCB’nin çıkarları doğrultusunda yatıştırmasına dayanıyordu. Maalesef Soğuk Savaş sonrası Rusya ve müttefikleri için bu “ilerici devletler” algısının korunduğunu görüyoruz. Bizim için, yani aşağıdan sosyalizm geleneğini savunan enternasyonalistler için, her ülkede kapitalistlere ve onları koruyanlara karşı verilen mücadeleler bizim müttefikimizdir. Türkiye’de 5 milyona yakın Suriyeli mülteci var. Onlarla dayanışma içinde olan, onlarla konuşan her sosyalist bilir ki, aşağı yukarı tüm Suriyeliler devrime ilişkin yukarıda benim tarif ettiğim senaryoyu anlatacaklardır. Emperyalist devletlerin ve bölgesel güçlerin Suriye Devrimi’ni mahveden, yolundan saptıran bütün müdahalelerine karşı dururuz. Ancak devasa bir halk ayaklanmasının basitçe emperyalistler tarafından planlanan bir komplo olduğunu düşünmeyiz. Gezi direnişine başka ülkelerden bakan birinin AKP’nin anlatısı doğrultusunda düşünmesi, isyan eden kitleleri “Koç’un pizza ısmarlayarak örgütlediği piyonlar” olarak görmesi ne kadar absürt ise Suriye’deki isyana dair Suriye devletinin anlatısını benimsemek de o kadar saçma. Bu, o ülkenin işçi sınıfına karşı o ülkenin egemenlerini, yöneticilerini, zenginlerini desteklemek gibi utanç verici bir pozisyona sürüklenmeyi beraberinde getiriyor.

3- Suriye devriminin güçlü ve zayıf yönleri nelerdi?

Güçlü yönü toplumun büyük bir çoğunluğunu, farklı etnik, dini ve mezhepsel sosyal kesimlerden işçileri bir araya getirmesiydi. Aleviler, Kürtler, Dürziler, Sünni Araplar, hatta gayrimüslim azınlıklardan devrime katılanlar gördük. İsyan, Suriye egemen sınıfının yıllar içinde inşa ettiği, ezilenleri bölen bütün önyargıları yok etmeye ve işçileri mücadele içinde birleştirmeye yönelik atılmış devasa bir adımdı. Rejim, on yıllardır yönetmesinin sırrı olarak, mezhepçiliği ve ırkçılığı devrime karşı kullanmayı denedi ve tüm bu farklı arka planlardan gelen insanları birbirine karşı kışkırttı. Ancak buna rağmen, tüm azınlıklardan ve dışlananlardan önemlice figürlerin, devrime katıldığını ve ona liderlik ettiğini söylemek mümkün.

Devrimin zaafiyeti olarak ise iki şeyi sayabiliriz. Birincisi, genel kitle ayaklanmasına işçi sınıfının damgasını vurmasındaki eksiklik. Tunus ve Mısır’da geleneksel olarak işçi hareketi, emek örgütleri daha güçlüydü ve bunlar diktatörü devirme mücadelesinde merkezi role kolayca oturdular ve çok önemli işler başardılar. Suriye’de ise devletten bağımsız sendikaların, mücadele geleneği olan bir işçi hareketinin olmamasının yarattığı zayıflığı hissettik. Bir diğer sorun ise Arap Baharı’ndaki tüm ülkelerde olduğu gibi, işçi sınıfının öncü aktivistlerini Marksist teorinin deneyimleri etrafında şekillendiren devrimci kitlesel bir örgütün yokluğuydu. Devrimci Sol Akım, Demokratik Sol gibi bir dizi örgüt ve partiler vardı, ancak bunların birleşik ve merkezi bir etkisini göremedik. Bu, devrimin farklı alt emperyalist devletlerin müdahalesine açık kalmasının ve kısa sürede silahlı bir iç savaşa evrilmesinin engellenememesine neden oldu.

4- Bugün gelinen durum nedir?

Tablo çok da iç açıcı değil. Devrimi yaratan tabandan gelen aktivistlerin hareketi büyük ölçüde pasifize edildi. Arada, fırsat bulduğunda, 2011’in özgürlükçü ruhu kitle gösterilerinde kendini ifade ediyor. Fakat Suriye içinde sahadaki kontrol büyük ölçüde Rusya ve ABD gibi büyük emperyalist devletler, Türkiye veya İran gibi bölgesel güçlerin desteklediği farklı saflardaki mezhepçi gruplar ve çeşit çeşit İslamcılar tarafından domine edilmiş durumda. Rejimden özgür olan bölge sayısı çok az. Buralarda da devrimin çıkarlarına hizmet etmeyen gruplar veya ülkeler denetimi ele geçirmiş durumda. Bölgede genel bir hareketlenme olmadan, yeniden bir isyan dalgası filizlenmeden, farklı ülkelerin ve mezhepçi grupların etkisinin kırılarak yeniden aşağıdan, eşitlikçi bir rüzgârın oluşması güç gibi duruyor.

5- Türkiye’de bizlerin görevi, yapması gereken nedir?

İlk önce, 2011’de başlayan devrimin ruhuna ve taleplerine sahip çıkmak. Troçki, Rusya’da 1917’de olup bitenleri anlatırken şöyle der: “Devrimin tarihi bize göre, her şeyden önce, kendi kaderlerinin karara bağlandığı sahaya kitlelerin aniden dalmalarının öyküsüdür. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu varsın ahlakçılar düşünsün.”

Suriye Devrimi’ni, Ortadoğu yoksullarının kendi hayatlarının kaderini ellerine alma mücadelelerinin kahramanca bir parçası olarak, bütün zayıflıkları ve çelişkileriyle beraber sahipleniyoruz. Esad rejiminin devrilmesi ve bunun dış güçler değil Suriye halkı tarafından yapılması yönündeki tüm çabaları destekliyoruz.

Bir diğer görevimiz ise Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli ile dayanışmak. Onlara yönelik ırkçı saldırıları durduracak kitlesel-birleşik bir mücadele dalgasını yaratmak, tüm ırkçı partilere ve görüşlere karşı gerçekleri savunmak. Kendi ülkesinde böylesi bir isyanın parçası olup bombalar ve kitlesel kıyımlar karşısında Türkiye’ye kaçmak zorunda kalmış tüm Suriyeli işçileri buradaki devrim ve sosyalizm mücadelemizin paydaşı ve müttefiki olarak kabul etmek. Gerçek enternasyonalist dayanışma bunu gerektirir ve Sosyalist İşçi okurları bunu yapmak için ellerinden geleni ardına koymayacak.

Ozan Tekin

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol