Search
Close this search box.

Hak savunucuları: Göçmenlere yönelik ayrımcılığa son

Göçmen ve Mülteci Dayanışma Ağı, ırkçılığa karşı uluslararası mücadele gününde İstanbul’da Şişhane Meydanı’nda eylemdeydi.

Eylemde “Irkçılığa hayır”, “Ayrımcılığa son” dövizleri taşındı.

Okunan basın açıklamasının tam metni:

“Göçmenlere yönelk ırkçılığa son!

Bugün burada “21 Mart Uluslararası Irk Ayrımcılığı İle Mücadele Günü” için toplanmış bulunuyoruz. 21 Mart 1960 tarihinde Güney Afrika’da, ırk ayrımcılığı yasalarını protesto edenlerin üzerine polisler tarafından ateş açılması sonucu 69 kişinin hayatını kaybetmesi nedeniyle, 1966 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, ırk ayrımcılığının bütün biçimlerinin ortadan kaldırılması çağrısıyla, 21 Mart’ı “Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Gün” ilan etti. Ancak halen, ırk ayrımcılığı dünyanın önemli bir sorunu durumunda. Bu nedenle, her türlü ırk ayrımcılığının ve ayrımcılığa bağlı şiddetin ortadan kaldırılmasını istiyoruz.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 21 Aralık 1965 tarihli ve 2106 A (XX) sayılı kararıyla kabul edilen ve 4 Ocak 1969 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Her Çeşit Irk Ayrımcılığının Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nde, “Irk ayrımlarına dayalı üstünlük öğretilerinin bilimsel bakımdan yanlış, ahlakça kınanması gereken, toplumsal bakımdan haksız ve tehlikeli olduğu ve herhangi bir kuram ve uygulamada ırk ayrımcılığını haklı gösterecek hiçbir dayanak bulunmadığı” vurgulanır. Türkiye, bu sözleşmeyi 13 Ekim 1972 tarihinde imzalamış ve 16 Ekim 2002 tarihinde resmen yürürlüğe girmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 4 Kasım 2000 tarihinde imzaya açılan ve 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe giren her türlü ayrımcılığı yasaklayan 12 numaralı protokol ise Türkiye tarafından 18 Nisan 2001 tarihinde imzalamış ancak TBMM’de henüz onaylamamıştır.

Bu uluslararası sözleşme ve protokollerle devletler ırkçılığı önleme konusunda sorumluluk almış ve taahhütte bulunmuş olmalarına rağmen; bugün dünyada ırkçılık giderek artmakta, göçmen mülteci düşmanlığı ağırlık kazanmaktadır. Irkçı şiddetle karşılaşan göçmenler, haklarını arayamaz duruma düşmekte, bulundukları ülkenin yasalarının kendilerine sağladığı güvenceleri bile kullanamamaktadırlar.

Avrupa’da ve ABD’de, ekonomik krizin yarattığı siyasi fırsatlardan yararlanan, göçmen düşmanı ırkçı hareketlere bugün daha yakından tanık oluyoruz. ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Portekiz, Hollanda, Belçika, Avusturya, Macaristan, Arjantin gibi dünyada pek çok ülkede ırkçı ve aşırı sağcı siyasetler büyüyor.

Savaşlardan, diktatörlüklerden ve iklim krizinin yol açtığı türlü felaketlerden kaçmak zorunda kalan göçmenlerin önüne; yaşama, barınma, çalışma, sağlık, eğitim gibi en temel insani haklara erişimde bir nefret duvarı örülüyor. Avrupa Birliği hükümetleri kapitalizmin çoklu krizinin faturasını yoksullara keserken ırkçı sınır tedbirlerine, Frontex projesine milyonları akıtıyor.

Öte yandan Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da İsrail’in uyguladığı soykırım 1,5 yıldır devam ediyor. Bu süre içinde çoğunluğu kadın ve çocuk 100 binden fazla insan katledildi. 200 binden fazla insan yaralandı. 2 milyon Filistinli birden fazla defa yerinden edildi.

Son bir yılda; başta Sudan, Kongo, Kenya ve Somali olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde devam eden savaşlarda, iç savaşlarda on binlerce insan öldü, yüzbinlerce insan yerinden edildi. Sırf etnik veya ulusal kimlikleri nedeniyle sivil insanlar katledildi.

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de göçmenler, egemen sınıfların faili olduğu krizlerin ve suçların sorumlusu olarak gösteriliyor, günah keçisi ilan ediliyor.

Kürtler ve Romanlar gibi egemen ırktan olmayanların da ayrımcılığa maruz kaldığı Türkiye’de, son bir yılda yaşanan göçmenlere yönelik ırkçı saldırılara ilişkin bazı örnekleri aşağıda özet olarak hatırlatıyoruz;

  • Gaziantep’te Suriyeli çocuk Ahmed 12 Ocak’ta öldüresiye dövüldü, cinsel tacize uğradı, öldü sanılarak yol kenarına atıldı, daha sonra yoldan geçenler tarafından ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.
  • 31 Mart’ta yeniden seçilen Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ırkçı uygulamalarını genişletti, yerel seçimlerde göreve gelen pek çok belediye başkanı yeni ırkçı uygulamalar başlattı.
  • 30 Haziran’da Kayseri Danışmentgazi mahallesinde 6 yaşındaki bir çocuğun istismar edildiği iddiası, ırkçılar tarafından Suriyelilere yönelik bir nefret dalgasına dönüştürüldü. Irkçılar mahalledeki Suriyelilerin evlerine, işyerlerine, arabalarına saldırdı. Ardından iki gün sonra Hatay, Gaziantep, Konya, Urfa gibi pek çok kentte benzer görüntüler ortaya çıktı. Saldırılardan sonra mağdur durumdaki 150 Suriyeli aile hukuksuz bir şekilde sınır dışı edildi.
  • 2 Temmuz’da Antalya Serik ilçesinde gece yarısı kaldığı evin basılması sonucu bıçaklanan 17 yaşındaki Suriyeli çocuk Ahmet Elhamdan hayatını kaybetti.
  • Bursa’nın İnegöl ilçesinde 16 yaşındaki E.G, 23 yaşındaki Suriyeli Hani Kasım’ı defalarca bıçakladı. Kasım, kaldırıldığı hastanede 2 Eylül’de hayatını kaybetti.
  • 21 Eylül’de İstanbul-Gaziosmanpaşa’da bir oyun parkında arkadaşlarıyla oyun oynarken maskeli iki kişi tarafından saldırıya uğrayan 15 yaşındaki Suriyeli Abdullatif Davvara hayatını kaybetti.
  • İstanbul Esenyurt’ta bir grup ırkçı genç, sağır ve dilsiz 10 yaşındaki Suriyeli çocuğa kabloyla işkence yaptı, kulağını penseyle kesmeye çalıştı.

Türkiye’de; Geri Gönderme Merkezleri, her türlü hukuksuzluk ve şiddetin kol gezdiği yerler olarak anılıyor.

Önce kasten ölüme terk edilen, sonra cesedi yakılan Afgan göçmen Nourtani’nin katillerine iş kazası olmuş gibi ceza verilmek istenmesi gibi; göçmenlere karşı işlenen nefret ve ırkçı suçlara, çok daha düşük cezalar veriliyor.

Biliyoruz ki; Afganlar, Suriyeliler, Kürtler, Romanlar, Yahudiler, Ermeniler, Pakistanlılar…

Kime yönelirse yönelsin ırkçılık insanlık suçudur.

21 Mart Uluslararası Irk Ayrımcılığı İle Mücadele Günü” vesilesi ile gerek iktidar gerek muhalefet blokunda gözlenen ırkçı girişimlere karşı; demokrasiden ve özgürlüklerden yana olan tüm kamuoyunu aşağıda yer alan talepler doğrultusunda tepki göstermeye, ırkçılığa karşı yan yana mücadele etmeye, mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz;  

– Birleşmiş Milletler Her Çeşit Irk Ayrımcılığının Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme uygulansın,

– Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 12 numaralı protokol onaylansın,

– Geri göndermeler ve sınırdışı etme politikası durdurulsun,

– Göçmenlerin uğradıkları tüm haksızlıklara karşı hukuk ve adalet çerçevesinde tedbirler alınsın,

– Türkiye’ye gelmek ve/veya Türkiye’den Avrupa’ya gitmek isteyen göçmen ve mülteciler için insan haklarına ve onuruna uygun koşulları oluşturacak şekilde sınırlar açılsın,

– Göçmenlerin sağlık, eğitim, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlara erişimi sağlansın,

– Çalışma hayatında ağır sömürü koşullarına yol açan uygulamalar önlensin,

– Bütün bunların zemininin oluşturulması için 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne konulan coğrafi çekince kaldırılsın ve göçmenlere “mülteci” statüsü tanınsın.

1 Ekim 2024 tarihinde başlayan “süreç”in göçmenler üzerinden yükseltilen ırkçılığa karşı da bir barikat olacak ve eşit özgür birlikte yaşamı mümkün kılacak şekilde ilerletileceğini umarak, “21 Mart ‘Uluslararası Irk Ayrımı İle Mücadele’ günü, faşist hareketlere, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı dayanışmanın sesinin yükseltileceği bir gün olsun diyoruz.”

son yazıları

Öğrenci ve kitle hareketi içerisindeki faşizmin önlenebilir yükselişi
Demokrasi Gaspına Karşı Kitlesel Muhalefet | Perspektifler #2
Devlet, asker, polis: Bunlar kimin için var?

ilginizi çekebilir

istanbul-da-boykot-yuruyus-miting-gunu
Öğrenci ve kitle hareketi içerisindeki faşizmin önlenebilir yükselişi
senol pers 2 thumb
Demokrasi Gaspına Karşı Kitlesel Muhalefet | Perspektifler #2
JDJadjlj
Devlet, asker, polis: Bunlar kimin için var?