Gazze şehri bombardıman altında, Sumud Filosu Gazze’ye gidiyor

İsrail ordusu, 1 milyon Filistinlinin sığındığı Gazze Şeridi’nin en kalabalık kenti olan Gazze şehrini ağır bombardımana başladı. Çok sayıda kişi batı ve güney bölgelerine kaçmak zorunda kaldı. 

14 Eylül günü düzenlenen hava saldırıları, Gazze Şehri’nde Birleşmiş Milletler tarafından işletilen üç okulu yerle bir etti. Son olarak 16 Eylül günü bir hastane daha vuruldu. 

Önce saldırılardan kaçan binlerce sivilin barınakları hedef alındı. Uçaktan atılan bildirilerle güneye gitmeleri istenen siviller, yetersiz altyapı ve kaynak eksikliği nedeniyle güvenli bir sığınağa ulaşamıyor. Han Yunus ve Refah bölgesine yığılan 800.000’den fazla insan, sınırlı gıda, su ve tıbbi bakım ile derme çatma barınaklara sıkıştırılmış durumda.

Ağustos ayında İsrail savaş kabinesi, Gazze şehrini ele geçirme ve boşaltma yani etnik temizlik içeren planı kabul etmişti. Ve bu planın 7 Ekim 2025’e kadar tamamlanacağını ileri sürmüştü. Bu, tüm Gazze şeridini Filistinsizleştirmek planının en önemli parçasıydı. 

İsrail ordusu Gazze’nin yüzde 75’ini askeri olarak kontrol ediyor. Geri kalan yüzde 25’lik alanın büyük bir kısmını ise yüksek nüfuslu Gazze şehri oluşturuyor. Şimdi buradan da ağır bombardıman sonucu kitlesel göç yaşanıyor. Fakat Gazze’nin hiçbir yeri güvenli değil.

Batı Şeria’yı bölme planı

Saldırılar sadece Gazze ile sınırlı değil. Batı Şeria’da siyonist yerleşimcilerin işgal planı da genişletildi. Aşırı sağcı İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu, genişleme planını ilerletme kararı almış ve “Filistin devleti kurulmayacak” sözlerini tekrarlamıştı. E1 adlı yayılmacı projenin onayı ve yerleşimlerin genişletilmesi, Batı Şeria’yı parçalayıp Filistinli toplulukların toprak bütünlüğünü ve özgürlük mücadelesini fiilen ortadan kaldırmayı hedefleyen bir stratejinin parçası. Bu plan, aynı zamanda ateşkes ya da barış arayışlarını baltalıyor ve “iki devletli çözümü” de tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyor.

7 Ekim 2023’ten bu yana aralıksız süren İsrail’in saldırılarında on binlerce Filistinli yaşamını yitirdi, yüz binlerce kişi yerinden edildi ve Gazze’nin altyapısı büyük ölçüde tahrip edildi. Sağlık sistemi çöktü, su ve gıda kıtlığı yaygınlaştı, okullar ve hastaneler yıkılmış durumda. Binlerce çok katlı konut yıkılmış ya da ağır hasar görmüş; on binlerce çadır barınak yok edilmiş halde. Bu rakamlar, yalnızca sayısal bir yıkımı değil, aynı zamanda bir neslin temel yaşam koşullarının sistematik biçimde yok edilişini yani sürmekte olan soykırımı temsil ediyor.

BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’nin “soykırım ekonomisi” başlıklı raporunun ardından en son Birleşmiş Milletler bünyesindeki bir araştırma komisyonu da tarihi bir rapor yayınladı. İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı “soykırım” işlediği sonucuna vardı. Komisyonun raporunda, İsrail yetkilileri ve İsrail ordusu, 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi’nde tanımlanan beş soykırım eyleminden dördünü gerçekleştirmekle suçlanıyordu ki Soykırım Sözleşmesi kapsamında, belirlenen beş eylemden her hangi birinin işlenmesi soykırım olarak kabul ediliyor. Komisyon, İsrailli siyasi ve askeri liderlerin eylemlerinin “İsrail Devleti’ne atfedilebilir” olduğunu ve bu nedenle devletin “soykırımı önleyememekten, soykırımın işlenmesinden ve soykırımı cezalandırmamaktan sorumlu olduğunu” belirtti raporunda.

Küresel Sumud Filosu: Tarihi yolculuk 

Gazze ablukasını kırmak için kurulan Küresel Sumud Filosu’nun (GSF) ilk tekneleri, 13 Eylül’de Tunus’un Bizerte Limanı ve Sicilya’nın Augusta Limanı’ndan Gazze’ye doğru yola çıktı.

14 Eylül’de ise İtalya’nın Katanya kentinden 18 tekne demir aldı; ardından Tunus ile Yunanistan’dan hareket edecek onlarca tekneyle filo, kısa sürede uluslararası sularda birleşerek Gazze’ye yöneldi. 50 kadar tekne ablukayı kırmak için yoluna devam ediyor. Filoya yeni tekneler eklenmeye de devam ediliyor.

Öte yandan filoya katılmak için Türkiye delegasyonu içerisinde yer alan beş milletvekilinin gemilere binişi son anda engellendi. YRP, HÜDA-PAR, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve İYİP üyesi vekilerin yolcu listesinden çıkartılması, Türkiye ile İsrail arasında patlak verebilecek bir diplomatik krizin baştan önlenmesi ya da güvenlik sorunlarına bağlandı. Kimilerine göre AKP hükümeti bir müdahalede bulundu. AKP’ye yakın gazeteler, filoda bulunan milletvekillerinin İsrail tarafından rehin alınması olasılığı olduğunu anlatarak bu müdahaleyi gerekçelendirdi.

Önemli bir gelişme ise Türkiye, İspanya, Bangladeş, Brezilya, Kolombiya, Endonezya, İrlanda, Libya, Malezya, Maldivler, Meksika, Pakistan, Katar, Umman, Slovenya ve Güney Afrika tarafından imzalanan ortak bildiri..

Dışişleri bakanları, “Küresel Sumud Filosu, Gazze Şeridi’ne insani yardım ulaştırma ve Filistin halkının acil insani ihtiyaçları ile Gazze’deki savaşın durdurulması gerektiği konusunda farkındalık yaratma” hedefini kamuoyuna duyurdu.

“Hükümetlerimiz, barış ve insani yardım ulaştırma hedeflerinin yanı sıra insani hukuk da dahil olmak üzere uluslararası hukuka saygıyı da paylaşmaktadır” denildi.

Kısacası soykırımın 2. yılında Netahyahu yönetimi politik izolasyon riskiyle karşı karşı karşıya. Sumud Filosu ve küresel boykot, işgal devleti İsrail’i zor duruma düşürüyor.

Doha saldırısı ve bölgesel tırmanış: Diplomasi çöküyor, gerilim yükseliyor

Geçen hafta Katar’ın başkenti Doha’da Hamas müzakere heyetine yönelik hava saldırıları, bölge çapında kınanıyor. 

Saldırının üzerine Katar’da Arap Ligi (22 ülke) ve İslam İşbirliği Teşkilatı (57 ülke) Olağanüstü Zirvesi toplandı. Katılımcılar arasında, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad al-Thani, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdelfettah el-Sisi, Ürdün Kralı Abdullah II, İran Cumhurbaşkanı Masud Pezeshkian, Pakistan Başbakanı Shehbaz Sharif, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Irak Başbakanı Mohammed Shia’ Al Sudani de yer aldı.

Katılan ülkelerin çoğu, zirvede İsrail’in Katar’da yaptığı saldırıyı ve Gazze’deki askeri operasyonları sert şekilde eleştirdi. 

Katar Emir Temim bin Hamad al-Thani, İsrail saldırılarının ülkenin egemenliğine bir saldırı olduğu ve barış görüşmelerini hedef alındığı söyledi.

Erdoğan,  İsrail yetkililerini saldırganlıkla, bölgeyi kaosa sürüklemekle suçladı.

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, İsrail’in saldırılarının diplomatik ve askeri sınırları aştığını; “tüm kırmızı çizgileri” geçtiğini vurguladı.

Batı Şeria’daki Filistin yönetimi adına zirveye katılan Mahmud Abbas, Gazze’de savaşın, Batı Şeria’da yerleşimlerin durmasını, İsrail’in 1967 öncesi sınırlara dönülmesini vurguladı.

Alınan kararlara göre üye ülkelerden İsrail ile olan diplomatik ve ekonomik ilişkilerini gözden geçirmeleri, İsrail’e silah tedariki, askeri işbirliği ve lojistik desteğin durdurulması yönünde çağrılar yapıldı.

Zirveye katılan devletlerin büyük bölümü “iki devletli çözümü” savundu. Oysa “iki devletli çözüm” olamaz. Filistin direnişinin tüm tarihine, Oslo sürecinden başlayarak bugüne kadar olan tüm diplomatik ilişkilere bakıldığında bunların hiçbir işe yaramadığı, aksine yerleşimci sömürgeci İsrail devletinin adım adım Filistin topraklarını ele geçirdiğini görmek mümkün. Üstelik Gazze’yi tamamen boşaltma planı, “iki devletli çözüm” fikrinin fiilen sonudur. Çözüm her inançtan ve halktan insanın yaşadığı bağımsız, birleşik, laik Filistin’dir.  

Bölgesel savaş tehdidi

Gazze’de soykırımı girişimi ve saldırılarla birlikte, İsrail saldırganlığı Yemen, Lübnan, Suriye ve İran’ı da hedef almıştı. ABD emperyalizminin Orta Doğu’daki en büyük askeri üssüne ev sahipliği yapan Katar’ın bölgesel savaş tehdidini bir üst düzeye taşımış durumda.

Trump yönetimi ise aşırı sağcı ve faşistlerden oluşan İsrail yönetimine askeri, ekonomik ve siyasi desteğini sürdürüyor. Buna karşılık, bugüne Filistin direnişinden yana tutum almayan bir dizi devletin de bulunduğu Orta Doğu ülkeleri neredeyse blok halinde İsrail’e karşı çıkar hale geldi.

Direnişin meşruiyeti 

İsrail devletinin Gazze şehrini ele geçirme ve tüm Gazze şeridini boşaltma girişimi giderek sertleşiyor.

Başlangıçta “terörizme karşı mücadele” iddiası dünyada pek de alıcı bulmuyordu.

Her gün daha fazla sayıda insan Filistin halkına uygulanan baskı, yıkım ve yerinden edilmeye karşı direnişi meşru görüyor. 

Sömürgeciliğe karşı direniş meşrudur. Filistin direnişine tam destek vermek gerekir.

Emperyalizme, işgale ve etnik temizlik politikalarına karşı mücadele, küresel dayanışmanın kolektif sorumluluğudur. Gazze ablukasının kaldırılması, insani yardımların güvenli ve kesintisiz ulaşmasının sağlanması, uluslararası yargı mekanizmalarının işletilmesi, siyonist yerleşim genişlemelerinin derhal durdurulması ve İsrail’e tam ambargo uygulanması küresel Filistin hareketinin acil talepleridir.

Gazze’de yaşananlar, sadece bir coğrafyanın trajedisi değil; insanlığın ortak geleceğine bir meydan okumadır. 

Sumud Filosu’nun yelkenleri ise denizde yankılanan bir “dur” çağrısıdır. Adaletsizliklerin sürmesine izin veremeyiz. Uluslararası dayanışma güçlenmeli, Filistin halkının hakları teslim edilmeli ve savaş hukukunun ihlallerinin hesabı sorulmalıdır. Bu, yalnızca Filistinlilerin değil, özgürlük, eşitlik ve insan onuru için mücadele eden herkesin davasıdır.

son yazıları

Asya’da mücadele dalgası: Yozlaşmış ve baskıcı yönetimler düşüyor
Brezilya’da bir dönüm noktası: Darbeciler ilk defa soruşturulup cezalandırıldı
Sadece Manifest'e değil kadınların özgürlüğüne saldırı

ilginizi çekebilir

2025_09_09T143003Z_1272711583_RC28OGAYYLOD_RTRMADP_3_NEPAL_PROTESTS
Asya’da mücadele dalgası: Yozlaşmış ve baskıcı yönetimler düşüyor
1625358843701
Brezilya’da bir dönüm noktası: Darbeciler ilk defa soruşturulup cezalandırıldı
Cosmopolitan_Manifest_1191_af474cc8a9
Sadece Manifest'e değil kadınların özgürlüğüne saldırı