Hakan Tahmaz

Hakan Tahmaz son yazıları

Hakan Tahmaz tüm yazıları

28.07.2018 - 00:07

Yeni rejim, meşruiyet, hak ve özgürlükler

24 Haziran sonuçlarıyla ilgili tartışma güncelliğini yitirmiş değil. Ancak çok net ki seçmenin en az yarısına yakınının rızası hilafına yürürlüğe konulan rejim değişikliğine karşı nasıl bir mücadele, strateji izleneceği önümüzdeki dönem muhalefetin karakterini ve niteliğini belirleyecek temel konuların başında gelmekte.

Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’ne karşı olduklarını iddia eden, mecliste yer alan partilerin iç sorunları öne çıkmış durumda.

Muhalefet meşgul!

HDP, enerjisini daha köklü ve yapısal sorunlarını çözmeye ve meclis grubunu rotasını belirlemeye harcıyor. Devlet aklının beklentilerini, seçimlerde tepe taklak eden HDP’nin üç yıldır karşı karşıya kaldığı büyük siyasal tasfiye sonrasında bu meşguliyetinin anlaşılabilir yanları olduğu çok açık.

MHP’den dışlananların kurduğu İYİ Parti siyasi kimliğini, örgütsel yapısını ve zeminini netleştirememenin sorunlarıyla uğraşıyor.

CHP’nin ise, 24 Haziran seçim kampanyası sırasında yeşeren umutlardan sonra, anlaşılması imkânsız bir şekilde olağanüstü kongre istemine direnç göstererek düzeysiz, içi boş tartışmalarla zaman harcaması akıllara bin bir soru getirmektedir.

Bu gelişmeleri tetikleyen ana unsur, 16 yıllık iktidarın toplumda yarattığı sosyal, kültürel ve siyasal dönüşümün sonucu olarak geliştirilen rejim değişikliğinin doğru analiz edilemeyerek sonuçların kestirilememiş olunmasıdır.

Geçiş süreci

Bugünden geriye dönüp baktığımızda Türkiye’nin 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında bu tünele girdiğini, 15 Temmuz darbe girişiminin de bu sürecin karakterini ve geleceğini belirlediğini görüyoruz. OHAL olarak adlandıran 2 yılı aşan bu sürecin siyasal, sosyal verilerinin ve sonuçlarının çok açık bir biçimde yeni rejime ebelik ettiği görülüyor.

Bu süreçte 7 milyon ceza dosyası açıldı. 750 bin kişi aranıyor. 500 bin kişi denetimli serbestlik uygulamasına tabi tutuluyor. 3 milyon kişinin hükmünün açıklanması ertelendi. 14’ü milletvekili olmak üzere 60 bin siyasi tutuklandı. 209 gazeteci tutuklu, 94’u DBP olmak üzere, 99 belediyeye kayyum atandı. 135 bin 816 kişi kamu görevinden uzaklaştırıldı. Görevden uzaklaştırılan 57 kişi intihar etti. 1156 dernek ve vakıf, 158 gazete, radyo, televizyon, 19 sendika, 2 kurum ve kuruluş kapatıldı.

Bu rakamlar her an değişmekte. Bu tablo Türkiye’nin yaşadığı geçiş dönemin bilançosu olarak değerlendirildiğinde Türkiye’nin evrensel normlar ekseninde yapması gerekenler kendiliğinden ortaya çıkmakta. O da normalleşme. Bu tanımlamayla ne anlatmak istediğimi sorarsanız, Türk Dil Kurumu sözlüğünde normalleşme “Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun” olarak tanımlanıyor.

Alışılagelen; baskıcı ara dönemlerden sonra normalleşmenin, özgürlüklerin, hakların göreceli de olsa geliştirilmesi ve kurumsallaştırılması doğrultusunda olmasıdır. Mağduriyetleri gideren, marazi durumları ortadan kaldıran siyasi yönelime girilir.

Meşruiyet sorunu

Türkiye’de olduğu gibi aksine bu uygulamaları kalıcılaştıran ve kurumsallaştıran örnekler de var. Bunlar zor gücüyle, toplumu baskı altına almayı başaran yönetim örnekleridir. Meşruiyetlerini, zora dayalı olarak sandıkta seçmenin ezici çoğunluğunun rızasını göstermesinden alırlar.  Bu önemli bir ölçüttür ama artık 21.yıl dünyasında tek başına yeterli değildir.

Küreselleşen yeni dünyada, iktidarların, yöneticilerin siyasal, sosyal odakların meşruiyetinin en az birinci ölçüt kadar önemli ikinci bir dayanağı daha vardır. Bu, gelişmiş evrensel ortak insani değerler, haklar, hukuk ve kurumlar karşısındaki durumdur. Günümüzde bunlara sırtını dönebilen ülke ve yönetim neredeyse kalmamıştır. Bir anlamda ortak değerlerle çatışan yönetimler sürdürülebilir olmaktan uzun yıllardır çıkmışlardır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi seçimlerinin sonuçları bu iki meşruiyet dayanağı bakımından oldukça sorunlu ve tartışmalı. OHAL koşullarında hukuksal olmayan özel düzenlemelerle yapılan seçimlerin meşruiyeti 12 Eylül darbecilerin yapmış olduğu seçimlerin toplumsal meşruiyeti kadardır. Her ikisi de hukuktan yoksun düzenlemelerle ve keyfi, baskıcı, tek yanlı kampanya ile sandık kurmuştur. Başka bir ifadeyle seçimler kitaba uygun yapılmadı. Kitap, seçimleri iktidar bloğu Cumhur İttifakı’nın zaferiyle sonuçlanmasına göre ayarlandı. Hukuk, demokratik normlar, katılımcılık ve şeffaflık, sandık ve seçim güvenliği gibi bir dizi şeyin yoksunluğu meşruiyet sorunu yaratan unsurlar oldu.

Bunların yanı sıra rejim değişikliği, toplumlar ve devletler için radikal bir değişikliktir. Doğal olarak normal seçimlerden çok daha yüksek oranda seçmen rızası gerektirir. OHAL koşullarında, her şeye rağmen toplam seçmenin en az yarısına yakınının direnç gösterdiği değişikliğin bu yönden de meşruiyeti  tartışmalıdır.

Diğer taraftan rejim değişikliğin muhtevası da uluslararası ölçütler bakımında oldukça tartışmalıdır.  Hak ve özgürlükleri daha da sınırlayan, denetim mekanizmalarını fazlasıyla sınırlandıran, yürütme yetkisini tek elde toplayan, yöneticilerin siyasi ve hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırıldığı bir sistemim insanlığın ortak evrensel değerleri, normları ve kazanımları bakımından da meşruiyet sorunu olan bir yönetimdir. Bu noktada oluşacak meşruiyet sorunu ancak toplumsal meşruiyetin zayıflığından kaynaklanan sorunlara ve gelişecek dirençlere güç verebilir.

Yine bu bakımdan yeni rejimin inşası ve devletin reorganizasyonu için seçimler öncesi yapılması anayasal bir zorunluluk olan düzenlemelerin, tamamının Cumhurbaşkanı kararnamesiyle yapılması da kararnamelerin içeriğinden bağımsız bir başka boyutuyla meşruiyet sorunu oluşturuyor. Bu yöntem önce yetkileri ve sorumluluğu belirlenmiş bir Cumhurbaşkanı veya yürütmenin başı seçilmedi. Önce kişi seçildi, sonra seçilenin bazı yetki ve sorumluluklarını seçilen kişi belirledi veya netleştirildi.

Sonuç olarak 24 Haziran seçimleriyle hem toplumsal hem de uluslararası meşruiyet sorunu olan bir rejim değişikliği inşa edilmeye başlandı. Hak ve özgürlükleri daha da kısıtlayan ve Türkiye’nin normalleşmesine hizmet etmeyen yeni rejim.

Muhalefetin yeni dönemin stratejisinin iki önemli temel ayağını meşruiyet tartışması ve temel evrensel insani haklar ile özgürlükler oluşturmalıdır.

Hakan Tahmaz 

(www.hakantahmaz.com)


Bültene kayıt ol