Can Irmak Özinanır

Can Irmak Özinanır son yazıları

Can Irmak Özinanır tüm yazıları

17.02.2015 - 11:46

Katilin adı erkeklik

Kadınlara dönük şiddetin artmasının pek çok farklı veçhesi var: Devletin erkeklik üzerine inşası, iktidardakilerin erkeklik üzerine kurduğu dil, aile kurumunun bütünüyle erkek egemen olması, taciz ve tecavüzde öncelikle mağdurdan mağdur olduğunu kanıtlamasının beklenmesi, mahkemelerde suçluların cezalandırılmaması…

Bu liste uzar gider ancak katilin adını koymadan meseleyi tartışmanın mümkün olmadığı Özgecan Aslan cinayetinden hemen sonra verilen tepkilere bakıldığında bir kez daha ortaya çıktı. Farkında olarak veya olmayarak pek çok tepki erkekliğin dilini yeniden üretiyordu. Tam da bu sebeple bu yazının asıl muhatabı erkekler.

Kadına şiddete karşı erkeklik tepkileri

Katillere analı avratlı, sikli soklu küfürler ederek idamın geri getirilmesi gerektiğini savunan, tecavüzcülere tecavüz edilmesi gerektiğini söyleyenler bile ortaya çıktı. Savunanlarının ezici çoğunluğunun erkek olduğu ve kendi cinsel organlarını bir cezalandırma aracı olarak gördüğü bu tavrın tacizle, tecavüzle yüzleşme şansı olup olmadığını tartışmak bile abesle iştigal. Tecavüz ve taciz kendinde her tür şeyi yapma hakkı gören bir erkeklik hâline dayanıyor, karşısında penise dayalı cezalandırma yöntemlerini savunmanın, tecavüzcüyü penisle tehdit etmenin özünde tecavüzcünün mantığından hiçbir farkı yok. Bu tavrın en kararlı savunucusunun Sedat Peker olması sanırım bir fikir veriyordur. Daha naif diğer bir tavır ise kadınları “korumayı” kendine görev biçen erkek tavrı. “Bundan sonra dolmuşta son yolcu kadınsa dolmuştan inmiyoruz” gibi çağrılar yapanlar sorunun özünü görmekten uzaklar. Kuşkusuz, kadına dönük şiddete kimse seyirci kalmamalı ancak kadınların biz erkeklere muhtaç, korunması gereken insanlar olduğu duygusundan kurtulmamız şart. Bu tavrın “muhalif” bir uzantısı, neredeyse her kadın eyleminde mücadele içinde yer alma adına kadınların kararına karşı çıkan, kadın hareketinin salt kadınlarla eylem yapma kararına tepki gösteren tepeden anlayış. Birlikte veya ayrı mücadele etmeyi savunuyor olmanız sizi ilgilendirir, karar şiddetin doğrudan muhatabı olanların yani kadınlarındır.

Devlete, hükümete, tecavüzcüleri serbest bırakan yargı sistemine, daha genel olarak kadına karşı ayrımcılığı bir parçası hâline getirmiş olan kapitalizme karşı elbette mücadele edeceğiz ancak kadınların özgürlük mücadelesine omuz vermek istiyorsak, yapmamız gereken kadınların pankartlarının arkasına omuz zoruyla girmek değil, kadın hareketinin işaret ettiği gibi önce kendi erkekliğimizle hesaplaşmak.

#SendeAnlat’ın gösterdiği

Özgecan Aslan’ın öldürülmesinden sonra Twitter’da #sendeanlat hashtagiyle, kadınlar maruz kaldıkları şiddet ve taciz deneyimlerini paylaşmaya başladılar. Kısa bir süre içinde yüzlerce kişi deneyimlerini paylaştı. Aslında hepimizin bildiği bir gerçek, birkaç saat içinde görünür hâle geldi: hayatında bir erkeğin tacizine ve şiddetine maruz kalmamış tek bir kadın bile yok!

Peki, bütün kadınlar erkeklerin taciz ve şiddetine maruz kaldığına göre, gerçekten üzerine düşündüğünde kimseyi taciz etmediğine, kimseye şiddet uygulamadığına emin olabilecek bir erkek var mı?

Kadınlar pek çok kez kocalarının, sevgililerinin, akrabalarının, hocalarının, patronlarının, arkadaşlarının, yoldaşlarının tacizine maruz kalıyor. Mesele basitçe bir “sapıklık” veya “hastalık” olmanın çok ötesinde. Erkeklik, toplumsal olarak kurulan ancak toplumda yaşayan tüm bireyleri kuşatan bir ideoloji. Aile kurumundan devlete, yargı sisteminden bireylerin kendilerini algılama biçimlerine kadar her alana sirayet etmiş bir harç. Erkeklik bir kurum olarak öyle muazzam bir statüko yaratmış durumda ki, şiddetin en görünür biçimlerinden birisi olmasına karşın kendisini sürekli bir şeylerin arkasına gizlemeyi, konsolide etmeyi başarıyor. Kadınlara, LGBTİ’lere, hatta kimi durumlarda heteroseksüel erkeklerin kendilerine hayatı zehir ediyor.

Hem sisteme hem kendimize karşı mücadele

Sistemin çok dışında bir adacıkta tüm hayatını geçirmiş bir erkek değilseniz, cinsiyetçilikten bütünüyle azade olduğunuzu iddia etme şansınız yok. Kendimizi sosyalist, anarşist, liberal, demokrat, muhalif, profeminist, feminist olarak tanımlıyor olabiliriz ancak bu kimliklerin hiçbiri biz erkeklerin erkeklikten, cinsiyetçilikten bütünüyle sıyrılmış olduğumuz anlamına gelmiyor. Dolayısıyla oklarımızı sürekli olarak heteroseksizmi, cinsiyetçiliği, erkekliği yeniden üreten kapitalizme ve devlete yöneltirken, bir yandan da kendi konformizmimizle mücadele etmemiz gerekiyor. Erkeklik ile hesaplaşmadan sistemle hesaplaşmak mümkün değil.

Bir kadının sözünü kestiğimizde, kendimizi muhalif olarak tanımladığımız için “kendi aramızda” cinsiyetçi küfürler kullanmanın çok önemli olmadığını düşündüğümüzde, birilerini “dil polisliği” yapmakla suçladığımızda, bir taciz vakası duyup “yok ya o yapmamıştır” dediğimizde, “kadının beyanı esastır” lafını duyar duymaz “böyle hukuk olmaz” benzeri laflar ettiğimizde, “hayır” kelimesinin anlamını görmezden geldiğimizde, ev içi emeğin de bir sömürü biçimi olduğunu reddettiğimizde, “ne yapalım ben de böyle yetiştirildim” dediğimizde, bir kadının giyimini “çok açık” veya “çok kapalı” bulduğumuzda, partnerimizin nereye gittiğine, ne giydiğine “iyi niyetle” müdahale ettiğimizde ve daha nice pratiğimizde sistemin kendisini baştan aşağı yeniden inşa etmiş oluyoruz.

Kadın cinayetleri karşısında susmayalım, cinsiyetçi kurumlara ve kapitalizme karşı mücadele edelim ama yetmez. Erkekliği reddeden eylemleri yaygınlaştırmamız bir zorunluluk ama bu da yetmez. Bireysel deneyimim, benim ve pek çok erkek arkadaşımın zaman zaman erkek olmanın konforuna kapıldığımızı ve bunu muhalif olmanın “zorluğuyla” örtbas ettiğimizi düşündürüyor. Öyle ki, bu yazıyı yazmanın ikiyüzlülük olup olmadığını her satırda tekrar tekrar soruyorum kendime. Cinsiyetçiliğe karşı mücadele, gündelik hayatta sürekli bir çabayı zorunlu kılıyor.  

Hrant Dink öldürüldüğünde katilin adının milliyetçilik olduğunu kısa sürede tespit etmiştik. Milliyetçilikle malul milyonlarca insan Hrant’ın öldürülmesini istediği için değil, Hrant’ı öldüren iklimi milliyetçilik yarattığı için… Şimdi de katilin adını doğru koymak gerekiyor: Özgecan’ın ve öldürülen tüm kadınların katili erkeklik.  

Can Irmak Özinanır 

[email protected]


Bültene kayıt ol