Kırmızı kalpli balonlar, yastıklar, kadınları kendilerine pırlanta almaya özendiren reklamlar, küçük kalpten çikolatalar: “masumiyet” günlerinden birinin öncesinde vahşice öldürüldü Özgecan.
Bu cinayet, katliamı yapan birkaç kişiyi cezalandırarak geçiştirilebilecek türden bir olay değil. Kadına yönelik cinsiyetçi söylem ve tutumların nasıl bir nefrete dönüştüğünün de en önemli göstergesi oldu ne yazık ki.
Her şeyden önce, bu katliamın sorumlusu, mesele toplumsal muhalefeti bastırmak olduğunda “kamu düzeni” adı altında iç güvenlik paketi çıkaran, hak aramak için greve çıkan işçilerin grevini “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklayan, konu kadına geldiğinde korumaya yönelik tedbirleri ve kurumları yaratmaktan imtina eden, kadınları koruyamayan hükümettir.
Kadınları kuluçka makinesi gibi gören, her seferinde onlara “üç çocuk yap” tavsiyesi veren, başbakanlığı zamanında gösteri yapan bir kadın için “Bir tane kadın mıdır, kız mıdır, bilemem” diyen Cumhurbaşkanı var.
Kürtaj tartışmaları sırasında “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” diyen dönemin Sağlık Bakanı var.
“Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, günahı ne? Anası ölsün öyleyse” diyen belediye başkanı, "Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur" diyen İnsan Hakları Komisyonu Başkanı,
“Kadın herkesin yanında kahkaha atmayacak” diyen siyasiler var.
Sadece siyasiler değil, kadına yönelik taciz ve şiddete her seferinde hafifletici nedenler öne süren, 13 yaşında 26 kişinin tecavüzüne uğrayan kadın için 16 yaş sınırı aştı diye tecavüze “rıza” kararı veren yargı var.
Özgecan’ın ölümünden sonra bile katilin akıl sağlığının yerinde olmadığını, ilaç ya da uyuşturucu bağımlısı olma ihtimalini ileri süren, katliamı aklamaya çalışan, kadınları alınıp satılan bir mal gibi gösteren medya var.
Kadına yönelik şiddetin kaynağında, cinsiyetçiliği her gün üreten kapitalist sistem yatıyor. Katillere “iyi hâlden” ceza indirimi yapan hâkimleriyle, şiddete uğrayan kadını evine gönderen polisiyle, işyerinde kadını taciz etmeyi kendinde hak gören yöneticileriyle, evde kadını malı gibi gören cinsiyetçilik... Kadının ikinci cins olduğunu, erkeğin kadından üstün olduğu fikrini medyasıyla, siyasetiyle, yargısıyla toplumun bilincini işleyen tüm bu kurumların kadınlara yönelik suçlarda imzası var.
Özgecan’ı öldüren cinsiyetçi havayı sorgulamadan, bu tür nefret cinayetlerinin sonu gelmeyecek.
Çağla Oflas