Bir Eskimo geleneğine göre, öfkeye kapılanlar açık alanda dümdüz yürüyerek bu duygudan kurtulurmuş. Öfkenin gücüne ya da uzunluğuna tanıklık etmesi içinse öfkeye tam olarak hâkim olunan nokta çubuk dikmek suretiyle işaretlenirmiş.¹
7 Haziran seçimleri için, özellikle Kürt halkı için kendilerine yönelik eşitsizlik ve adaletsizlik karşısında duydukları öfkeye yasal ve meşru yolla hâkim oldukları, çubuklarını diktikleri bir tarihti diyebiliriz sanırım. Tabii sadece Kürt halkı değil, Türkiye’de yaşayan ve demokratik kazanımlar için mücadele eden tüm gruplar ilk çubuklarını dikmişti sahiden. (En azından benim hatırladığım tarihimde)
Bu uzun bir yoldu, nerdeyse ben kendimi bildim bileli, 40 senedir sürüp giden bir savaş durumundan sonra büyük bir umuttu; savaş istemeyen, barış sürecini olumlu karşılayan, bu süreci ihanet olarak nitelendirmeyenler için bir umuttu tabii.
O çubuğu kaldırmaya çalışıyorlar ama çubuk orda duruyor, tarihte uzun yürüyüşler sonrası dikilen çubuklar durur, ona bir şey yapamaz hiçbir iktidar.
1999 Dünya Ticaret Örgütü toplantısına son verilmesiyle sonuçlanan 30 Kasım 1999 tarihli elli bin kişilik Seattle yürüyüşü, küresel bir hareketin yerel, demokratik ve bağımsız olanı tehdit eden küreselleşmenin şirket sürümüne karşı ayaklandığı yeni bir çağın başlangıcıydı. Bir anlamda bu yürüyüş, bu yüzyılın neoliberal politikalara karşı öfkeye hâkim olunduğu ve tarihe çakılan ilk çubuğuydu diyebiliriz.
Bu çubuk bizi Amerika’da Donald Trump’ın seçimine kadar getirdi. Şimdi ABD’de yeni çubuklar ya da çubuk dikilebilecekmiş gibi gözüküyor.
Gelelim bizim yeni çubuklarımıza ya da çubuğumuza, nasıl dikeceğiz bu çubuğu? Öfkemiz büyüyor ama iktidar da çok öfkeli. O kadar öfkeli ki, barış diyen herkesi suçlu çıkartacak kadar öfkeli.
Biz, yani barış isteyen, demokratik kazanımlarına sahip çıkmak ve kazanımları arttırmak isteyenler, birikmiş öfkemize hâkim olacağımız yeri belirleyen çubuğu tarihe çakmak için tekrardan yola çıkarken, bu çubuğa sahip çıkacak kalabalıkları çoğaltmamız gerek, barışın meşruiyetini bunu sadece isteyenlerle sağlamamız mümkün görünmüyor, savaş istemeyen ama çubuğu çakma konusunda bu veya şu nedenle el atmayanları da katmak gerekiyor.
Yani öfke çubuğunu farklılıklarımızı hoşgörüye filan gerek duymayacak şekilde yaşayabileceğimiz sınırları belirleyecek şekilde çakmak için , bu çubuğu bir anlamda simgesel bir koordinat olarak benimseyecekleri çoğaltmanın bir yolunu bulmak gerekiyor.
Sibel Erduman
1) Rebecaa Solnit, Yol Aşkı, Yürümenin Tarihi, Encore Yayınları 2016