Türkiye Rusya krizi nedeniyle uzun süredir ertelemek zorunda kaldığı Suriye operasyonunu Cerablus’a düzenlediği Fırat Kalkan hareketiyle gerçekleştirdi.
Artık Türkiye Suriye savaşının fiilen ve resmen bir parçasıdır. Ne kadar ve nereye kadar süreceği ise belirsizdir. Bunun iki önemli nedeni var. İlki Türkiye’nin operasyon gerekçesidir. Bunu Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile düzenledikleri ortak basın açıklamasında, “Türkiye, güneyinde yeni bir Kürd oluşumu istemiyor” biçiminde duyurdu. İkincisi ise Suriye’de doğrudan ve dolaylı savaşan ülkelerin çokluğu ve bunların pozisyonlarının çeşitliğidir.
Bu açıdan Türkiye için bu savaşın içinden çıkmak, girmek kadar kolay olmayabilir. Bunun yolu, Kürdlerle ilişkileri geliştirmek ve iç barışın/çözümün kapısını aralamamaktır. Kürd korkusunu yenecek bir siyaset hayata ne kadar hızlı geçerse IŞİD belasından da o kadar erken kurtuluruz. Aksi durumda ise bu girdapta büyük enerji ve zaman kaybetmek olacaktır.
Türkiye ve bölge ülkeleri Kürd Sorunu konusunda çok rahatlıkla ortak bir paydada buluşabilirler. Ancak Suriye savaşının gidişatını belirleyen ve geleceği üzerinde etkili olacak olan ABD ve Rusya, Türkiye ile aynı pozisyona sahip değiller. Bu iki ülkenin Cerablus Operasyonu’na yol vermesi yanlış sonuçlara ulaşılmasına neden olmamalıdır. Rusya ve ABD Suriye’de çözümün Türklerle, Kürdler arasında bir denge yaratarak belireceğinin çoktan farkındalar. PYD’nin, Minbiç’i alması sonrasında Cerablus Operasyonu’nun yapılması, Türklerin tüm kaygılarını, Kürdleri de bölgede sınırlamayı amaçladığı çok açık.
ABD ve Rusya yeni Suriye’de Kürdlerin de söz sahibi olmasına açık destek vermekte. Her iki ülkenin IŞİD ile savaşta PYD/ YPG ile güçlü ortak olmaları Suriye’nin geleceğinde yer açmasını getirecektir. Bunun nasıl olacağı belirli değil ama Kürdleri dışlamanın yeni çok büyük sorunlar çıkaracağının farkında olarak davranacakları kesindir.
İki hafta önce YPG ile rejim kuvvetleri arasında Hasekê'de yaşanan çatışmanın anlaşmayla ve rejim güçlerinin şehirden ayrılmasıyla sonuçlanması, gelecekte olabileceklere ilişkin bir işarettir.
Suriye meselesi sadece bölgesel duyarlılık, ortaklık üzerinde çözülme sınırını çoktan aştı. Rusya ve ABD’nin yeşil ışık yakmadığı bir çözümün gerçekleşme şansı yoktur. Türkiye ve İran’ın ise oyun bozma kudretine sahip güç olmaları ortak çözüm üretmeye zorluyor. Bu saha ve sosyal gerçekliği ters yüz etmeden olmak zorunda.
Son noktada Suriye’de çözüm anayasal güvenceye kavuşturulmuş üniter, adem-i merkeziyetçi bir idari sistem ile olacağa benziyor. Bunun gerçekleşmesi bölgede Kürd algısının değişimine de önemli katkı sunacaktır.
Türkiye’nin tampon bölge oluşturma, Kürd koridorunu engelleme çabaları sonuç alıcı ve uzun vadeli güvence değildir. PYD, YPG Fırat’ın batısına bir süre geçemeyecek Türkiye’de kolay kolay doğusuna geçemeyecek. Bunun geçici durum olduğunun herkes farkında. Zaten PYD zaten şimdiden biraz daha aşağıda ve zor koridoru çoktan oluşturdu. Türkiye bunu değiştirecek güce etkiye sahip değil.
Türkiye, Suriye’deki Kürd realitesini daha fazla geç kalmadan kabul etmek durumunda. Bunu kabul etmeden son yılların Suriye politikasında sahici bir değişiklik yapılmış olmaz.
Türkiye içte ve dışta Kürdlerle, barışarak sahiden birlikte tarihin akışını ellerine alabilirler. IŞİD’de karşı etkin ve caydırıcı mücadeleyi birlikte yürütebilirler.
Bu çok zaman alacağa benziyor ama imkânsız değil. Fırat Kalkan Operasyonu önce Kürd aydınlarının PKK’ye yapmış oldukları silahlı eylemleri durdur çağrısı, KCK’nin yaptığı “masaya dönmeye hazırız” açıklaması ve HDP, DTK, DBP ve tüm seçilmiş yerel yöneticilerin Ağustos sonunda yapacakları duyurulan açıklama, barışın kapısının aralanması ihtimalini güçlendiriyor. Mesut Barzani’nin son anda Ankara’ya yaptığı ziyareti de bu karenin içinde değerlendirdiğimizde bu olasılık daha da güçleniyor. Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyareti sonrasında yaptığı “barış için Türkiye’nin zamana ihtiyacı var” açıklaması bunun işareti olabilir.
Hakan Tahmaz
(Bas Haber)