Volkan Akyıldırım

Volkan Akyıldırım son yazıları

Volkan Akyıldırım tüm yazıları

06.08.2016 - 09:36

Devleti aklama yarışı

Darbe girişimiyle açığa çıkan devletteki çürümüşlük, ABD’de yaşayan tek bir adamın suçu, tek tek kişilerin yozlaşması, geri kalanların kandırılmasıymış. Tarihi darbeler ve askeri yönetimlerle dolu, kendi halkını hep düşman görmüş kemalist devleti böyle aklayamazsınız.

MİT’in darbe istihbaratını Genelkurmay’a bildirip bağlı olduğu Başbakan’a haber vermemesi sadece Hakan Fidan’ın suçu mudur?

Fidan için belli ki askeri vesayet bitmemiş. Önceki MİT yöneticileri gibi darbe yapmaya kalkan orduyla durumu “istişare” etti, seçilmişleri aramaya gerek görmedi. Milli İstihbarat Teşkilatı her zaman ordu tarafından yönetildi, Fidan da asker kökenlidir.

Genelkurmay başkanı elinden geleni yapmış mıdır?

Hayır, kendisine gelen darbe istihbaratını bildiği hâlde seçilmişlere haber vermedi. Cumhurbaşkanı durumu eniştesinden öğrendi.

Darbe olurken düğünde olmaları, askeri birliklere “durun” talimatını sokakta insanlar vurulduktan sonra göndermeleri, yönettikleri orduya sahip olamamaları komutanların bireysel hatası mıdır?

Darbeye fiillen katılsın ya da tereddüt edip ne olacağını beklesin, atanmış komutanlar seçilmiş hükümeti korumak için neredeyse hiçbir şey yapmadı.

Darbe planları, suikastlar, katliamlar, saldırılar, provokasyonların hepsi Gülen ve gözü dönmüş adamlarının suçu mudur?

Albay Veli Küçük, JİTEM başkanı Levent Ersöz, general Çevik Bir, halk düşmanı Kenan Evren Fethullahçı değildi. 15 Temmuz’da tankları ve savaş uçaklarını üzerimize salan binlerce askerin “FETÖ’cü” olmadığı gibi.

Devlet ‘sen, ben, o’ değildir. Eli silahlı adamlar, mahkemeler, hapishanelerdir. Servet sahibi azınlığın, çoğunluğa karşı iktidarını sürdürme aracı, şiddet tekelidir. Darbecilerin cesaret aldığı yer bu kanlı gelenektir.

AK Parti, CHP ve MHP ile birlikte, devletin işlediği tüm suçları darbeci Fethullahçıların üzerine yıkarken, kendini bu işten sıyırmayı başaran devletin asıl “sahiplerine” gün doğuyor.

Yeni darbeleri önleyecek ve eksiksiz bir demokrasiyi sağlayacak tek güç, emekçi halkın mücadelesidir..

***

Kılıçdaroğlu’na gerici tepki

15 Temmuz darbesi öncesi CHP’nin kuyruğundan ayrılmayanlar, Kılıçdaroğlu’na Yenikapı mitingine gitme kararı aldığı için kızıyor.

Kızma gerekçelerinden biri  AK Parti seçmenlerine seslenecek, onlarla yan yana gelecek olması.

Kılıçdaroğlu’nu tutarsızlıkla eleştirilebilirsiniz, bu mitingin milliyetçilik ve devletçilikle örgütlenmesine itiraz edebilirsiniz, bunlar siyasi tartışmalardır. AK Parti’ye oy veren her iki seçmenden birini düşman ilan etmekse gericilik.

Türk işçi sınıfının ve fakirlerinin büyük bölümünü “faşist”, bir askeri darbeyi silahsız direnişle durdurmuş kitleleri “IŞİD’ci”, “fikirlerini asla değiştirmeyecek bir sürü” olarak görmek hakikata ve sosyalizme aykırı düşüncelerdir.

Erdoğan’ı yarattığı toplumsal kutuplaşma yüzünden eleştirenlerin, yüzde 50 ayrımına sarılmaları yıkıcı bir tutarsızlık.

Kılıçdaroğlu, Ergenekon ve Balyoz darbecilerini savunan çizgisini hiç değiştirmeyerek Yenikapı’ya gidecek.

Ordunun kaybettiği prestiji kazandırmak, kemalist devlet kadrolarının koltuklarını korumak için Erdoğan ve Bahçeli ile birlikte çalışacak. Yeni anayasada, darbe anayasalarının ırkçı özü olan ilk dört maddenin yer alması için bastıracak.

Bunları yapabilecek, çünkü CHP 15 Temmuz gecesi mecliste direndi. Darbeye karşı ilkesel tutum aldı. Fethullaçıların darbedeki rolü ve devletin her darbeciyi “FETÖcü” olarak damgalaması işini kolaylaştırsa da demokrasiyi savundu ve meşru bir siyasal güç olarak kitlelerin karşına çıkıyor.

Kılıçdaroğlu’nu siyaset yaptığı ve AK Parti seçmeninden oy kazanmak istediği için eleştirenler, darbe karşısında “tarafsız-ortada” kalarak kendi kendilerini devre dışı bıraktı.

İşçi sınıfını topyekûn gerici ilan edip, Erdoğan ve AK Parti liderliğini desteklemeye itenler solcu olamaz.

***

En sıcak yıl

Ortadoğu’da savaş, Avrupa’daki saldırılar ve kriz, ABD’de başkanlık seçimi yarışı, Türkiye’de 15 Temmuz darbesi gündem kaplarken, sessiz sedasız gerçekleşiyor.

Kömür, petrol, doğalgazın sanayide kullanılması sonucu meydana gelen iklim değişikliği nedeniyle, 2016 en sıcak yıl.

Ölçüm kayıtları 1880’den beri tutulmakta. 1950-1981 yılları arasında hava ve kara sıcaklığı, ortalamanın 1.1 derece üstünde seyretti. Bilim insanları, 20. yüzyılda sıcaklığın 1,5 derece artığını, eğer bu artış 2 derecede sınırlanmazsa dünyanın insan ve bir çok canlı türünün yaşayamayacağı bir yere dönüşeceğini söylüyor.

Geçen Aralık ayında devletler küresel ısınmaya neden olan sera gazlarını aşağı çekeceklerini açıklamıştı. 8 ay geçti hiçbir somut adım yok.

İnsanlığın bir geleceği olacaksa,  bu küresel mücadelelerin zaferine bağlı.

Volkan Akyıldırım

[email protected]


Bültene kayıt ol