15 Temmuz darbe girişiminin, kaybedenin sadece darbeciler değil. İlk aşamada darbeciler kaybetti, sivil siyaset kazandı. Tersi olsaydı herkes için çok daha büyük felaket olurdu. Ancak darbe engellenmiş olsa da, bu girişimle bütün Türkiye zarar gördü. Bu, zamanla daha iyi anlaşılacak. İç ve dış siyasette ciddi bir kırılma ve hay hattı belirdi.
15 Temmuz birçok bakımdan Türkiye için milat olacak. Teorik olarak darbe tehdidinin varlığı sürdürüyor olsa da fiilen darbeler dönemi kapandı.
Asker- siyaset, toplum-asker ilişkisinde yeni bir döneme başlıyor. Darbecilerin giriştikleri eylemler, darbe girişimine halkın gösterdiği büyük tepki ve bu sırada yaşanan olaylar yeni dönemin ipuçlarını sunuyor.
AK Parti, devleti yeniden reorganize edecek. Bütün devlet kurumlarından yapılmaya başlanan temizlik hareketi, büyük bir tasfiyeye, ele geçirme operasyonu biçiminde gelişeceğe benziyor.
Ancak, kutsal ordu ve kutsal meslek askerlik ciddi sarsıldı. Gözaltına alınanların rütbeleri, görevleri ve sayıları birçok şeyi özetliyor. Askerin, artık toplum gözünde eski kudretli, dokunulmazlık zırhı kaplı yerini koruması oldukça zor. Ya da bunun yeniden inşa edilmesinde çok zorluk çıkacak.
Cumhuriyetin kurucu kadrolarının asker kökenli olması, Cumhuriyetin ordu öncülüğünde kurulması, askerin ve ordunun siyaset içinde/merkezinde yer almasına yol açtı. 1961 darbesiyle bu durum, Milli Güvenlik Kurulu oluşturularak kurumsallaştırıldı; Askeri vesayet rejimini resmileştirildi. Bu süreçten sonra, siyaseti vesayet altında tutma adeta askerin resmi ideolojisi oldu. Anayasada, yasalarda askerin siyasi partilerle ilişkisi olamayacağına dair hükümler kâğıt üzerinde kaldı. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu Umumi Vazifeler başlıklı C bendinin, 35. Maddesi, askeri vesayeti tanımlayan niteliğini korumayı hep sürdürdü. Askeri vesayeti geriletme iddiasına taşıyanlar, bu maddeye dokunmaya yanaşmadılar. Aksine sivil siyaseti zayıflatacak, etkisiz kılacak ve parlamentonun etkisini zayıflatacak önlemler aldılar, askerinin yetkileri güçlendirdiler. Her daim demokratik sokak gösterilerini karalayanlar, darbe girişimiyle sokak gösterilerinin gücü gördükleri gibi bu siyasetin yarattığı tehlikeyi ne yazık ki görebilmiş değiller.
Sözünü ettiğimiz 35. Maddede askerin görevinin “Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye cumhuriyetini kollamak ve korumak” biçiminde tarif edilmiş olması, darbelerin ideolojisini oluşturuyor. Cumhuriyeti iç tehditten/düşmandan kollama ve korumak, darbeciliğin gücünü oluşturdu. Ordunun direnç kaynağı, kültür oldu. Bu, başka hiçbir devlet kurumunda olmayan bir gelenek ve bağlılık yarattığı için de orduda değişim/dönüşüm kolay yapılamıyor. YÖK’te, poliste, yargıda, olduğu gibi üste komuta kademesini değiştirerek, orduyu dönüştürmek mümkün değil. Kendi iç dinamikleri her daim yön belirleyebiliyor. Bunun üstesinden gelemeyen siyasi iradeyi ise, son Kürd savaşından da görüldüğü gibi asker teslim alabiliyor. Darbe girişimi nedeniyle gözaltına alınanların içinde son bir yıldır sürdürülen şehir savaşının komutanlarının da olması tam da bunun kanıtı olsa gerek.
Darbecilere karşı operasyon, Kemalist cumhuriyetçi devlet kurumları yerine başta ordu olmak üzere tüm devlet kurumlarını Kemalizm soslu AK Parti kurumları yaratmaya dönüştürülmesi, darbe girişimini engelleyen gücün ve güdünün doğru tahlil edilmemesi olacaktır. Bu tehlike, bu gün ciddi bir biçimde var. AK Parti’nin, 28 Nisan 2007 e-muhtırasına karşı ortaya çıkan toplumsal tepki yanlış okuyup güç zehirlenmesi yaşamasına benzer bir süreç yaşana bilinilir. Örneği katı Kemalist laik ordu yerine, dine bağlı ordu ve anti-batıcı ordu ve devlet kurumları yaratma iddiası, devlet kurumlarında AK Parti karşıtı, bütün muhaliflerin tasfiyesine yol açabilir. Kriz ve kaotik durum derinleşip kronikleşebilir.
Diğer taraftan darbe girişimin engellenmesi süreci Türkiye’nin ve AK Parti’nin önüne büyük fırsatı çıkarmıştır. Özellikle, AB ile müzakere sürecinde başlatılan reformlar yeniden ele alınabilir, başta ordu olmak üzere devletin yeniden yapılandırılması demokratik bir muhtevada geliştirilebilir. Darbe tehlikesini kalıcı bir biçimde savuşturmanın yolu burada geçiyor. Bu yol, orduyu iç düşman tehdidine göre konumlandırmakta ısrar etmemektir. Bu yaklaşım Kürd savaşını barışa doğru itecek önemli bir açılım olabilir. Bütün veriler gidişatın bu yönde olma ihtimalin düşük olduğunu gösteriyor.
Hakan Tahmaz
(Bas Haber)