Ferhat Kentel

Ferhat Kentel son yazıları

Ferhat Kentel tüm yazıları

30.05.2016 - 13:13

Totalitarizmin sıradanlığı

Tarihten bildiğimiz, totaliter ülkelerde örneklerini çok sık gördüğümüz manzaralar giderek artıyor...

Aradan epey zaman geçti ama Türkiye’nin ahvalini tamamen yansıtan Pelikan olayı... Adeta kötü bir Amerikan filmi taklidi olarak, 70’li yıllardaki Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki izbe sinemalarda oynayan ve dersi kıran öğrencilere hitap eden ve ancak onları etkileyen filmler gibi beklenen etkiyi yarattı.

Bildiğimiz gibi, “Pelikan dosyası” adı verilen ve belli ki birilerinin epey malzeme biriktirdikten sonra, yazarına (yazarlarına?) görev olarak verilen “iş”e müteakip, Başbakan Davutoğlu görevini bırakmak zorunda kaldı.

Mesele sadece görev bırakmak değildi... Belli ki, arkası “duygusal” olarak “sağlam” olan bu film sayesinde, Davutoğlu da “uluslararası bilmem kaçıncı komplonun yerli işbirlikçilerinden biri” olarak etiketlenip hainler listesine girdi. Kendisine “haddini bil, nereden geldiğini bil” dendi. Ancak isimlerini saklayarak “cesur” olabilen ve sağa sola “hain” sıfatı savuranların yanısıra, ortalama totaliter mekanizmalar da iletişim tekniklerini kullanarak, Davutoğlu’nu görünür alanlardan sildi.

1930’ların sonunda “casusluk ve anti - Sovyet komplo” suçlaması ile tutuklandıktan sonra, yargılanıp kurşuna dizilen İçişleri Halk Komiseri Nikolay Yejov’un silindiği gibi... Mesela bir fotoğrafta Josef Stalin’in yanında yer alan Yejov, o dönemin fotoshop tekniklerine göre mükemmel denilebilecek bir şekilde o fotoğraftan silindi. Sadece fotoğraftan silinmekle kalmadı... Kısaca “yok” oldu; “olmayan kişi” haline geldi...

Farklı alanlarda cadı avlarının süregittiği bu tür totaliter zamanlarda, başka hesapları olanlar için, vaziyetten fırsat çıkarmak çok sık rastlanan bir durumdur. Pelikan’da olduğu gibi, travmatik hezeyanlar ve sinir krizleri içinde, cadı avına dalıp, “siyaset” gibi görünen linç dünyasında bilfiil rol alabilirler.

Stalin’in Sovyetler Birliği’nde, Enver Hoca’nın Arnavutluk’unda, tek partinin Cumhuriyet’inde çok çeşitli örneklerine rastlanan pratikler bunlar... Göze girmek isteyen, önce kapı arkasında kulis, lobi ve hesap ya da hizipçilik yapan; yeteri kadar güç devşirdikten sonra, kamuoyu oluşturma ve manipülasyon merkezlerinde boy gösteren merkezin adam ya da kadınlarının pratikleri...

Türkiye’nin, itibar kuran, itibar yıkan totaliter pratiklerinin numunesi olan Pelikan dosyasındaki, neredeyse hepsi spekülasyon olan, hepsi “Sen düşmansın! Gözünün üzerinde kaşın var!” mantığına dayalı olan ve madde madde döktürülen “suçlar” listesi, 28 Şubat’ta BÇG tarafından çeşitli gruplara verilen “şeriat tehlikesi” brifinglerinin mantığından epey esinlenmiş anlaşılan...

Her totaliter ortamda, adına “dava” denilen güç ve çıkar ağı için ne gerekiyorsa yapmaya hazır olan aparatçik, görevlerini yapmak konusunda sınırsız ve yaptırımsız bir “özgürlüğe” sahiptir. Mesela Pelikan’da,“camide namaz kıldılar!” türünden hezeyanlar listesinin sonlarına doğru, yazar Türkçe’yi, grameri, imlâyı da kopartmış; frenleri boşalmış kamyon gibi dalmış yokuş aşağı...

Yejov’u devirenler, kendilerini devirecek olanlar gelinceye kadar, her türlü hakarette özgürdürler. Mesela, Pelikan yazarı, kamyon kıvamındaki inişi sırasında, Etyen Mahçupyan’a da “REİS hakkında eşcinsellik imasında bile bulunan bir herif” diyerek itibar kırıcı hakareti basmış. Aslında belli ki, kendisini “uluslararası şirketlerden komisyon almakla” suçlayan bir takım danışmanların “eşcinsel olduklarına” dair bir yalan uydurmanın (“O yalansa bu da yalan, o doğruysa bu da doğru…”) nasıl bir şey olacağını mizah yoluyla anlatmaya çalışan Mahçupyan’ı anlamamış veya anlamazlıktan gelmiş ya da çok fena alınmış ve “REİS” ile uzaktan yakından alakası olmayan bir takım satırların Reis için yazıldığı hezeyanına kapılmış.

Yani tam bir özdeşleşme... Tepeden tırnağa...

Devlet, reis (önder, başbuğ vb.), parti ve... küçük adamlar...

Ferhat Kentel

[email protected]

(Bas Haber)


Bültene kayıt ol