14 Nisan 2016 tarihli AB Türkiye İlerleme Raporu hükümeti fena kızdırdı. Raporda Türkiye’ye dönük ağır eleştiriler ve ithamlar yer alıyor.
Hükümet, raporu yok hükmünde ilan etti. İade edeceğini duyurdu. Gerekçesi ise Ermeni Soykırım iddialarına ve eleştirilerine yer vermesi. Hükümet düşünce, toplanma, gösteri yapma özgürlüğünün kısıtlanmasına, orantısız güç kullanma ve otoriterleşme eğilimine ilişkin eleştirileri yok sayıyor. AB yetkililerinin ortaya serdikleri Türkiye fotoğrafındaki yüz kızartıcı konular bunlarla sınırlı. Anlayanlara çok şey anlatıyor.
AB yetkililerinin hükümete raporda yaptıkları kıyak ise Kürd bölgesinde olup, bitenlere yaklaşımda görülüyor. Raporda, Hükümetin güvenlik eksenli politikalarına esas olarak “PKK’ye karşı meşru savunma hakkı” olarak değerlendiriliyor. Ne tezat bir durum ki, raporda şikâyete yol açan politikaların ağır pratikleri Kürd Bölgesi’nde hayata geçirdi. Kürd siyasal hareketini kırma operasyonları 7 aydır sürdürülüyor. En vahşi ve insanlık dışı uygulamalara, sokakların, mahallelerin, ilçelerin ablukası esnasında Kürdler maruz kalıyorlar. Bunlara ulusal ve uluslararası kurumlar raporlarında birçok kez yer verdiler.
En son açıklanan Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) verilerine göre, ilk sokağa çıkma yasağının başladığı 16 Ağustos 2015 ile 10 Nisan 2016 tarihleri arasında sokağa çıkma yasakları sırasında sadece 338 sivil yaşamını yitirmiş. Bunların 78’i çocuk, 69’u kadın, 30’u 60 yaşın üzerinde. Aynı açıklamaya göre son resmi nüfus sayım sonuçlarına 1 Milyon 642 kişi en temel yaşam ve sağlık hakları ihlal edilmiş. Sağlık Bakanlığı’nın 27 Şubat 2016 tarihli açıklamasına göre 335 bin kişi yaşadıkları il ve ilçeyi terk ederek zorunlu olarak yerinden edilmişler.
Bunlara ses çıkarmayan AB kurumlarının, dokunulmazlıklar konusunda sessizliğe bürünmüş olması normal. Kürd siyasal hareketinin parlamentodaki temsilcileri, Meclis’ten kapı dışarı edildiklerinde usulen bir açıklamayla kınayacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü NATO ortakları, bugünlerde mülteci akınının önüne geçebilmek için daha bir kıymetli. İlkeler değil, çıkarlarla belirlenen siyaset böyle gerektiriyor.
Bu ortamda hükümetin Çözüm Süreci’ne dönme planı yaptığını fısıldayan utangaç akli evveller son zamanlarda çoğalmaya başladı. “Siz bakmayın yukarıdakilerin konuştuklarına, çözüm masasına dönmenin hazırlıkları yapılıyor” masalı anlatıyorlar. Bir çoğunun anlattıkları bu masallara inanmadıkları çok belli. Anlattıklarının gerçeklikle ilgisinin zerrece olmadığını biliyorlar, algı operasyonun parçası olmaktan bir beis görmüyorlar. Bunu iktidarın eteklerinden tutunmanın yolu bellemişler.
Bir kısmının ise neden bu algı operasyonunun parçası olduklarını anlamak ise çok zor. Ankara’nın karanlık dehlizlerinden barış çıkarmayı beyhude çaba olarak görerek gönül eğlendiriyorlar. Bunlar ilk bölümdekiler gibi büyük bir algı operasyonun ortağı konumuna düştüklerinin farkında değiller. Toplumda barışın “hayal” olduğu duygusunu güçlenmesine yol açıyorlar.
Dünya deneyimlerinin öğrettiği çıplak iki gerçeği akıllarından çıkarmayanlar böylesine algı operasyonun parçası olmazlar. Birincisi barış/çözüm süreçleri ikili hayatla olmaz. İkincisi ise iç tutarlığa sahip politikalarla başarı yakalanabildiği gerçeğidir.
İkili hayattan kastedilen, barış süreçlerinin iki dilinin, ikili yaklaşımının olamayacağı anlatılır. Çatışmayı kışkırtan, savaş naraları atan söylem ve süreçleri provokasyona açık hale getiren politikalarla ilerlenemez. Çözüm Süreci’nde bunun çok örneği yaşandı. Diz çöktürme çağrılarının, intikam yeminlerinin gırla gittiği bir süreçte barış veya masaya dönme sözünün inandırıcılığı ve gerçekliği olamaz.
İkincisi çatışma çözümlerinde başarının yolu, sorunun idrakinin ürünü olan bütünlüklü politikalardan geçmektedir. Çözümden yana olunurken en temel hakları tartışma konusu yapmak veya bunları tehdit unsuru olarak görmek çözüm yoluna bariyerler dizmektir.
Ergenekon Davası’nı çökertirken, KCK davalarına hız kazandıran bir iktidarın bütün bunlarda oldukça uzak olduğu çok açık. Çözüm daha da zora giriyor. Kaçırılan fırsatların kıymeti daha iyi anlaşıldığında masa kurulabilir.
Hakan Tahmaz
(BasNews)