Güney Amerika turundan dönüşte bir gazeteci Cumhurbaşkanı’na sormuş: “Suriye’de bir fiili durum oluşturulur mu?”
Bir dokun, bin âh dinle.
Erdoğan içini döküvermiş.
Önce, ta 2003 yılından beri içinde kalmış olan bir yarayı anlatmış:
“1 Mart tezkeresi ilk anda kabul edilip Türkiye Irak’ta olsaydı, Irak’ın durum böyle olmazdı. 1 Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada olacaktı.”
O yıl, Amerika Irak’a saldırırken askerlerini Türkiye üzerinden geçirmek istemişti. Tarihimizin en büyük ve en başarılı barış hareketinin ortaya çıkmasıyla, hem Amerika’nın Türkiye üzerinden Irak’a saldırmasına hem de Türkiye’nin Irak’a girmesine izin verecek olan tezkere Meclis’ten geçememişti.
“O zaman Bush benimle yaptığı görüşmelerde bir ricada bulundu. Ama maalesef biz kendi arkadaşlarımızın yanlışıyla baş başa kaldık” demiş Erdoğan. Tezkereye karşı oy kullanan AKP milletvekillerini suçlamış.
Oysa, suç milletvekillerinin değil. İçeride oylama yapılırken, biz Meclis’in önünde 100.000 kişi “Savaşa hayır!” diye bağırıyorduk. Suçlu bizdik! O milletvekillerini korkutan, ikna eden bizdik.
Peki, niye o kadar üzülmüş Erdoğan? Bush’un kibar ve sevimli ricasını karşılayamadığı için mi?
Sadece ondan değil. Kendisi de anlatmış zaten. Demiş ki: “O zaman da Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimiz bizim oraya girmemizi istemedi. Biz de, ‘İstenmediğimiz yere girmeyiz’ dedik. Ufku görmek çok önemli. Şimdi Suriye’de bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Bir yerden sonra böyle gitmez. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız.”
İşte, meselenin püf noktası, Erdoğan’ın asıl derdi tam da bu. Irak’ta 2003’te savaşa katılmadık, ortaya bir Kürt devletinin oluşmasını engelleyemedik. Şimdi Suriye’de de bir Kürt devleti ortaya çıkıyor, bunu muhakkak engellemeliyiz, gerekirse savaşa girmeliyiz.
Türkiye’nin iç ve dış politikası bir buçuk yıldır sadece ve tümüyle buna odaklanmış durumda. İçerde zaten savaşıyorlar, her an dışarıda da savaşmaya hazırlar.
Devlet savaşırken ve yeni savaşlara hazırlanırken, ana muhalefet partisi ne yapıyor sizce?
Şunu tartışıyor:
“CHP’li bir milletvekilinin Meclis’teki odasından Mustafa Kemal resmini indirdiğini iddia eden Milletvekili Aylin Nazlıaka, Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edildi. Parti Meclisi toplandı. Kılıçdaroğlu, ‘Böyle bir şey olmadı, olamaz, olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Atatürk sadece CHP’nin değil Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurucusudur’ dedi. Nazlıaka ise ‘Beni dedikoduculukla itham ediyorsunuz’ diyerek toplantıyı terk etti.”
CHP Mustafa Kemal portrelerini tartışadursun, geri kalanımızın acil ihtiyacı savaşı engellemek; Erdoğan’ı 2003’te yaptığımız gibi bir kez daha üzmek.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)