"Ölümü sindirmenin akılcı hiçbir biçimi yok. Yas tutmayı göze almanın yolu, onun biçimini değiştirmek ya da bozmak" demiş Baudrillard.
Judith Butler da "Yas tutulmayan hayat hayat değildir" diyor...
Yastayız. Aslında uzun zamandır yastayız. Bazı ölülerimizi zar zor gömüyor, bazılarını gömmek için günlerce bekliyor, çoğunu da gömmek için öldürüldükleri yerlerin tespit edilmesi ve faillerinin bulunması için yıllardır ısrar ediyoruz. Modern dünyada, en azından bizim yaşadığımız coğrafyada mezarsızlığa sistemli bir şekilde maruz kalanlar, çoğu zaman Kürt halkıdır. Egemenler kendilerine başkaldıranlar ya da itaat etmeyenler için yas tutulmasına çoğu kez müsaade etmiyor ve kavgalarını ‘diğer dünyaya’ taşıyorlar sahiden.
Öyle olmuyor mu? Son zamanlarda özellikle mezarlar bombalanıyor. Cizre’de ölen çocuklarının bedenleri dondurucuda bekliyor, cenazelerin sınırdan geçirilmesine izin verilmiyor. Ankara katliamından sonra yaralılara yardım edilmesini önleyecek şekilde geride kalanlar gaza boğuluyor. Suruç katliamında ölenlerin bazılarının ailelerine, cenazelerin apar topar gömülmesi talimatı veriliyor. Yaşadığımız son iki katliamda ölenleri itibarsızlaştırmak için her şey yapılıyor. Egemenlerin savaşı, sadece yaşayanlarla değil, ölenlerle de devam ediyor. ‘Ölenleri insanlıktan çıkarma stratejesi’ bir egemenlik pratiği olarak sürüyor.
Eleştiri düşmanlığı, misilleme ve pusu kurmanın egemen olduğu bir coğrafyada, hayatlara kıyanlar cezalandırılmıyor.
Zeus, Sisyphos’u (tanrılar tarafından cezalandırılan ilk insan) cezalandırmış, lanetlemiştir; Sisyphos bir kayayı yokuş yukarı ittirir, tepeye varınca kaya geri yuvarlanır. Bu böyle devam eder. Sisyphos hilebaz mel’un biridir. Bu açıdan bakıldığında bizdeki Sisyphoslar ceza almaz, kafalarına göre takılırlar... Kayaları yuvarlar, yankılanan bir gümbürtüyle düşüşlerini sırıtarak izlerler.
Başka bir bakış açısından, Tanrılar sonsuz bir işkence cezasıyla Sisyphos’un elinden tüm ümidini alarak ona kötülük yapmak istemişlerdir. Türkiye’deki Sisyphoslar, başta Kürtler olmak üzere, belirlenmiş bir düşmanı yok etme çağrısı yapmadan kendileri ve diğerleri için korkmadan adalet, eşitlik, özgürlük ve haysiyet isteyenler ve bunu gerçeklik içinde ortaya çıkartabilenlerdir. Kaderlerinin ana hatları çizilmiş olsa da, iradenin gücü seçim özgürlüğü yolu kendilerinindir. Yası, yan yana, direnişe çevirerek yaşamaktır yolları.
Sibel Erduman