Jeremy Corbyn’in ana muhalefet partisi başkanlığına seçilmesi, sadece İngiltere’de değil, genel olarak Avrupa’da heyecan yarattı.
Ama belki de en çok beni heyecanlandırdı!
“Kanka” demek biraz abartılı olabilir, ama Corbyn’le tanışıyoruz. Aynı odada yatmışlığımız var! Benim odamda. İstanbul’da.
O zamanlar annemin evinde kalıyorum. Tek yatak var. Çilteyi yere koydum, “Yatak senin, yerdeki çilte benim” dedim. Kabul etmedi, “Yatak senin” dedi. On dakika tartıştık, sonunda kazandı ve yerde yattı.
Yıllardan 2002 ve Corbyn İngiltere hükümet partisinin (Tony Blair’in İşçi Partisi’nin) en solcu iki milletvekilinden biriydi.
George W Bush, İkiz Kuleler saldırısından sonra Irak’ı işgal etmekle tehdit ediyordu. Bütün dünyada savaş karşıtı bir hareket yükselirken, biz de burada kolları sıvamıştık.
Önce Ekim ayında Kadıköy’de bir barış konferansı düzenledik. Ardından, 1 Aralık günü için büyük bir gösteri yapma kararı aldık. Ve Irak’ta Savaşa Hayır Koalisyonu’nu kurduk. Herhalde Türkiye tarihinin en geniş koalisyonu oldu: tam 159 kurumu ve sayısız bireyi bir araya getirdi.
Irak savaşına Blair’in de katılacağı belli olduğu için, gösteriye İngiltere’den birini getirmeyi düşündük. İlk akla gelen isim Corbyn’di, çağırdık, geldi.
Miting alanında Corbyn’in sahneden konuşmasını polisler engellemeye çalıştı. “Niye?” dedik. “Yabancı” dediler!
Milletvekili olduğunu anlatıp ikna ettik herifleri. Corbyn, kendi hükümeti aleyhine çok sert bir konuşma yaptı.
Akşam da annemin evinde yattık.
Şimdi İşçi Partisi başkanlığına seçilmesi, üstelik solculuğundan hiçbir ödün vermemişken parti tabanının yüzde 60’ının oyunu alarak seçilmesi ilginç.
Aday olacağını ilan ettiğinde, belli sayıda milletvekilinin onu aday göstermesi gerekliydi ve bu sayıyı bulması mümkün değildi. Bazı milletvekilleri, politikalarını destekledikleri için değil, “demokrasi iyidir” diye düşündükleri için aday olabilmesini sağladı. Zaten kazanma şansı yok diye düşünüyorlardı.
Kazanabileceğinin düşünülmemesi ve kazanmış olması iki şeyi gösteriyor.
Birincisi, Avrupa sosyal demokrasinin ne kadar sağcılaşmış olduğu. Kamu hizmetlerini savunan, zenginlerden daha fazla vergi almak isteyen, savaşa, nükleer silahlara ve NATO’ya karşı olan bir adam, “çok aşırı solcu” olarak görülüyor, kazanamaz deniliyor. Nitekim, partinin önde gelen birçok milletvekili Corbyn’in gölge kabinesinde yer almayacağını hemen ilan etti. Parti içinde Corbyn’e karşı darbe yapılması ihtimali hemen tartışılmaya başlandı.
Oysa Corbyn’in görüşleri 20-30 yıl öncesinin klasik sosyal demokrat görüşlerinden başka bir şey değil.
İkincisi, biri çıkıp “yettiniz be, bu memlekette ciddi bir sol muhalefet gerek” dediği anda, her şey değişiveriyor, sağ konsensüs dağılıveriyor, insanlar heyecana geliyor.
Yeter ki “yettiniz be” çığlığı bir kere duyulsun.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)